Bu Dans Senin |
Bu sefer filmi izlememin tek
nedeni adıdır. Neden mi? Filmin yönetmen ve senaristi Sarah Polley, ünlü
şarkıcı Leonard Cohen’in “Take This Waltz”
adlı şarkısından dolayı bu ismi koymuştur. Senaryoyu kaleme alırken sürekli bu
şarkıyı dinlediğini belirtiyor. 116 dakikalık dram, dram-komedi türündeki film bu Cuma (06.07.2012) bizde gösterime
giriyor. Kanada – İspanya yapımının baş rollerinde Michelle Williams, Seth
Rogen, Sarah Silverman, Luke Kirby yer alıyorlar.
Margot'la Lou beş yıldır evlidir. Gayet mutlu beraberlikleri olduğu düşünülürken, Margot'un tesadüfen tanıştığı Daniel'e karşı hissettiği çekim, hayatlarını alt üst eder; hem de Lou'nun haberi olmadan! Daniel, Margot'un evliliğini gözden geçirmesine neden olurken, kendisine doğru yaklaştırmaktadır.
En son "Quiet Chaos" filmini yorumlarken
yaptığım gibi bu sefer de değinmek istediğim tek konu var: Senaryo! Filmin adı
zaten bir şarkı isminden alındığı için müzik çalışmalarının başarılı olması
gayet doğal geliyor. Mekan, dekor, kostüm tasarımları, kurgu, kullanılan renk ve
kontrast ayarları, türün dram olmasına rağmen kullanılan bazı farklı çekimler
tatmin edici geliyor. Yönetmenin ve senaristin bir kadın olduğunu anlamak ise
çok güç değil çünkü buram buram duygu kokuyor. Cinsiyet ayrımı yapmayı tercih
etmeyen biri olsam da bu film kadınlara daha çok hitap ediyor. Severek
evlendiği ve hala sevdiği bir erkekle yaşayan Margot, evliliğinden istediğini
bulamıyor. Lou’nun sevgisinden de şüphe duymuyor. Ortadaki tek sorun zamanla
ilişkinin/evliliğin biraz alışkanlığa dönmesidir. İkilinin arasındaki tutku ilk
günlerdeki gibi olmadığı için Margot derin düşüncelere dalıyor, ortada bir
sorun olduğunu hissediyor. Bunu hareketleriyle de belli ediyor; tıpkı eşi gibi.
Biz kadınlar zaten hep kafamızda soru işaretleriyle dolaşmaz mıyız? İşte
Polley’in kaleme alarak anlatmak istediği tam da bu! Bir yandan eşine
bağlılığından ödün vermek istemezken, bir yandan yeni macera peşinde
sevgisini sınıyor. Sorunun eşinde değil hayatın ta kendisinde olduğunu öğrenmesi
için belki de ihtiyacı olan bir maceraya koşuyor. Kafasındaki gel gitlere çözüm
bulmak istiyor. Ne yazık ki çoğu kadın bu gibi sorunlarla yüzleşiyor. Tabi ki
bu durumun, sadakatin sınanma derecesine kadar gelmesi gerektiğine katılmıyorum.
Lou’dan arzuladığı ilgiyi görmemesi onun başka limanlara yelken açmasını ön
görmemeli! Lou’nun mükemmel bir insan olduğunu kabul ederken (ki ilgisizliğine
de katılamıyorum) “Sorun sende değil bende” gibi bir bahane sorunu çözmek değil, ondan kaçmayı gösteriyor. Bu eleştirim, senaryoyu beğenmediğim anlamına
gelmiyor; aksine gerçekten çok beğendim. Her kadın mükemmel bir evliliğe sahip
olamıyor; herkese o lütuf sunulmuyor. Margot’ı anlayabilmek için belki onun
gibi bir hayat sürmek, onun kadar tutkulu olmak gerekiyor. Margot aslında sevgi
arayışında değil. Asıl aradığının o olmadığını kendi de biliyor.
Margot'ın depresyon hali
harika aktarılıyor. O doğuştanmış gibi gelen yorgunluğu çok inandırıcı.
Kullanılan renk, tonlamalar, çekim teknikleri bu dramı, kadının kafa
karışıklığını daha güzel sorguluyor. Film sonrası Polley de takip edeceğim
yönetmen/senarist listesine girmiştir. "Away From Her" filmiyle en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar adayı olduğunu belirtmeme bilmem gerek var mı?
Toronto Uluslararası Film
Festivali’nde görücüye çıkan proje, bizde de !f 2012’de gösterilmişti. IMDB’den
6.6, Rotten Tomatoes’tan da 80 alan projeye gelen eleştiriler genellikle olumlu
yöndedir. IMDB’nin puanının az olmasını anlamak mümkün çünkü senaryo daha
derinlere işliyor; ana hedef kadınlar. Seyretmesi, sabretmesi, anlaması pek işe
gelir türden değil. Fazla durağan, mantığa çok dayanmayan (yapılanın doğru olup
olmaması tartışılır ve çoğunluk da Margot’a hak vermeyebilir. Bu da filmin
beğenilme oranını azaltır) bu öyküye tepkilerin de çıkacağına eminim.
Basmakalıp düşünceler daha kabul edilebilir görünür her daim; yeniliklere herkes yüreklilikle kalbini açamıyor.
Filmin kahramanı ise her geçen
gün takdirimi daha çok kazanan Michelle Williams’tır. Üzerine ölü toprağı
serilmiş gibi bir karakteri bu derece başarılı nasıl aktarıyor; anlamış
değilim. Karaktere hem sinir oldum, hem acıdım, hem haklı buldum, hem de zaman
zaman kendimle özleştirdim. Yaşamımızla da aynı kavgayı yapmıyor muyuz zaten?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder