5 Temmuz 2012 Perşembe

Take This Waltz (2011)


Bu Dans Senin

Bu sefer filmi izlememin tek nedeni adıdır. Neden mi? Filmin yönetmen ve senaristi Sarah Polley, ünlü şarkıcı Leonard Cohen’in “Take This Waltz” adlı şarkısından dolayı bu ismi koymuştur. Senaryoyu kaleme alırken sürekli bu şarkıyı dinlediğini belirtiyor. 116 dakikalık dram, dram-komedi türündeki film bu Cuma (06.07.2012) bizde gösterime giriyor. Kanada – İspanya yapımının baş rollerinde Michelle Williams, Seth Rogen, Sarah Silverman, Luke Kirby yer alıyorlar.

Margot'la Lou beş yıldır evlidir. Gayet mutlu beraberlikleri olduğu düşünülürken, Margot'un tesadüfen tanıştığı Daniel'e karşı hissettiği çekim, hayatlarını alt üst eder; hem de Lou'nun haberi olmadan! Daniel, Margot'un evliliğini gözden geçirmesine neden olurken, kendisine doğru yaklaştırmaktadır.


En son "Quiet Chaos" filmini yorumlarken yaptığım gibi bu sefer de değinmek istediğim tek konu var: Senaryo! Filmin adı zaten bir şarkı isminden alındığı için müzik çalışmalarının başarılı olması gayet doğal geliyor. Mekan, dekor, kostüm tasarımları, kurgu, kullanılan renk ve kontrast ayarları, türün dram olmasına rağmen kullanılan bazı farklı çekimler tatmin edici geliyor. Yönetmenin ve senaristin bir kadın olduğunu anlamak ise çok güç değil çünkü buram buram duygu kokuyor. Cinsiyet ayrımı yapmayı tercih etmeyen biri olsam da bu film kadınlara daha çok hitap ediyor. Severek evlendiği ve hala sevdiği bir erkekle yaşayan Margot, evliliğinden istediğini bulamıyor. Lou’nun sevgisinden de şüphe duymuyor. Ortadaki tek sorun zamanla ilişkinin/evliliğin biraz alışkanlığa dönmesidir. İkilinin arasındaki tutku ilk günlerdeki gibi olmadığı için Margot derin düşüncelere dalıyor, ortada bir sorun olduğunu hissediyor. Bunu hareketleriyle de belli ediyor; tıpkı eşi gibi. Biz kadınlar zaten hep kafamızda soru işaretleriyle dolaşmaz mıyız? İşte Polley’in kaleme alarak anlatmak istediği tam da bu! Bir yandan eşine bağlılığından ödün vermek istemezken, bir yandan yeni macera peşinde sevgisini sınıyor. Sorunun eşinde değil hayatın ta kendisinde olduğunu öğrenmesi için belki de ihtiyacı olan bir maceraya koşuyor. Kafasındaki gel gitlere çözüm bulmak istiyor. Ne yazık ki çoğu kadın bu gibi sorunlarla yüzleşiyor. Tabi ki bu durumun, sadakatin sınanma derecesine kadar gelmesi gerektiğine katılmıyorum. Lou’dan arzuladığı ilgiyi görmemesi onun başka limanlara yelken açmasını ön görmemeli! Lou’nun mükemmel bir insan olduğunu kabul ederken (ki ilgisizliğine de katılamıyorum) “Sorun sende değil bende” gibi bir bahane sorunu çözmek değil, ondan kaçmayı gösteriyor. Bu eleştirim, senaryoyu beğenmediğim anlamına gelmiyor; aksine gerçekten çok beğendim. Her kadın mükemmel bir evliliğe sahip olamıyor; herkese o lütuf sunulmuyor. Margot’ı anlayabilmek için belki onun gibi bir hayat sürmek, onun kadar tutkulu olmak gerekiyor. Margot aslında sevgi arayışında değil. Asıl aradığının o olmadığını kendi de biliyor.

Margot'ın depresyon hali harika aktarılıyor. O doğuştanmış gibi gelen yorgunluğu çok inandırıcı. Kullanılan renk, tonlamalar, çekim teknikleri bu dramı, kadının kafa karışıklığını daha güzel sorguluyor. Film sonrası Polley de takip edeceğim yönetmen/senarist listesine girmiştir. "Away From Her" filmiyle en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar adayı olduğunu belirtmeme bilmem gerek var mı?
Toronto Uluslararası Film Festivali’nde görücüye çıkan proje, bizde de !f 2012’de gösterilmişti. IMDB’den 6.6, Rotten Tomatoes’tan da 80 alan projeye gelen eleştiriler genellikle olumlu yöndedir. IMDB’nin puanının az olmasını anlamak mümkün çünkü senaryo daha derinlere işliyor; ana hedef kadınlar. Seyretmesi, sabretmesi, anlaması pek işe gelir türden değil. Fazla durağan, mantığa çok dayanmayan (yapılanın doğru olup olmaması tartışılır ve çoğunluk da Margot’a hak vermeyebilir. Bu da filmin beğenilme oranını azaltır) bu öyküye tepkilerin de çıkacağına eminim. Basmakalıp düşünceler daha kabul edilebilir görünür her daim; yeniliklere herkes yüreklilikle kalbini açamıyor.

Filmin kahramanı ise her geçen gün takdirimi daha çok kazanan Michelle Williams’tır. Üzerine ölü toprağı serilmiş gibi bir karakteri bu derece başarılı nasıl aktarıyor; anlamış değilim. Karaktere hem sinir oldum, hem acıdım, hem haklı buldum, hem de zaman zaman kendimle özleştirdim. Yaşamımızla da aynı kavgayı yapmıyor muyuz zaten?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...