Derviş Zaim’in muhteşem
üçlemesini bitirdim! İlk olarak
“Cenneti Beklerken” (minyatür
sanatı), sonrasında “Gölgeler ve Suretler”
(gölge oyunları, üçlemenin son filmi) seyrettikten sonra Nokta (hat sanatı)’yı seyredilenler listemde işaretledim. Derviş Zaim hem yönetmenliğini yapıyor
hem de senaryoyu kaleme alıyor. Mehmet Ali Nuroğlu, Serhat Kılıç ve Settar
Tanrıöğen’in baş rollerinde oynadığı 70 dakikalık film, Uluslararası İstanbul
Film Festivali’nde ve Altın Portakal’da en iyi yönetmen ödülü; Altın
Portakal’da en iyi görüntü yönetmeni ödülü almıştır.
Ahmet, bir zamanlar arkadaşının aracılığıyla değeri çok yüksek olan bir Kuran'ı satma işine girer. İşlediği bu suç yüzünden azap çekmektedir ve tek hayali azaptan kurtulmaktır. Bu ise hiç
kolay olmayacaktır.
Mazlum Çimen’in eşsiz müzik
çalışması projeye çok büyük katkı sağlıyor. Seyrederken konuya hakim olmanıza,
Ahmet karakterini anlamanıza yardım ediyor. Hat sanatıyla birebir örtüşmesi de
ayrı bir başarıdır. Mazlum Çimen’i daha önce “Kaledeki Yalnızlık” filminde
dinlemiştik. O projeyi izlerken beğenim yakın oranlarda olsa da daha önce
Nokta’da olduğunu bilseydim dikkatimi daha arttırabilirdim. Nokta’nın
senaryosu ve görüntü tekniği en çok öne çıkan konulardır. Zaten eğer
seyrederseniz siz de bunu fark edeceksiniz. Konuya adapte olmak için belki
biraz hat sanatı ile haşır neşir olmanız işe yarayabilir. Bende bu bilgi
olmamasına rağmen öncesinden biraz araştırma yaptığım için ısınmam kolaylaştı.
Hikayenin başındaki yazıda geçen ihcam; hat sanatında el kaldırmadan yazıyı
yazmak demektir. Eksik olan nokta işte tam da burada ortaya çıkıyor. Öykünün
başında ortadan kaybolan çırak, seyirciye sonradan Ahmet karakteriyle
sunuluyor. Ahmet karakterinin vicdan azabı, inancının yok olma aşamasına
gelmesi, elindeki kıymetleri kullanmak yerine her türlü maddi/manevi zorluğu
göze alması kalbinden gelen ve aslında olduğuna inanmadığı inançtan
kaynaklanıyor. İnancı sorgulanma sahnesi ve diyaloglar o kadar akıcı ve
düşündürücü ki hiç takip etmemiş olsanız bile Derviş Zaim’e hayran kalmanızı
sağlayabilir. 70 dakikalık bir süre dahi bu inanç sorgulamasını yapmaya yetiyor. Ahmet'i anlayabiliyorsunuz. Diğer karakterler ise olması gerektiği kadar göz önüne çıkıyor. Aslında bu öyküde karakterlerden çok konu ön plandadır. Karakterler sadece parçalarıdır.
Proje, ihcamdan esinlenerek tek
plan çekilmiştir. Bu kesintisiz yaklaşım, filmin ana konusuyla örtüştüğü için
başarı bir üst kademeye geçiyor. Mekan olarak seçilen bembeyaz Tuz Gölü,
seyrederken bile tıpkı Ahmet karakteri gibi gözde yanılsama yapıyor. Gördüklerinizle
kafanızdakiler uyuşmuyor. Her yer bembeyaz, neresi yer, neresi gök, durdukları
yer neresi anlaşılmıyor. Gölgeden yararlanma şekli ise çok hoşuma gitti.
Saatlere göre karakterlerin gölgeleri Tuz Gölü’nün üstünde adeta dans ediyor.
Sokaktaki gölgemizden çok daha farklı anlamlara bürünüyor. Bu gölgeleri
gördükçe aklıma üçlemenin son filmi olan “Gölgeler ve Suretler” geldi. Üçlemede farklı hikayeler olmasına rağmen sanatlar dışında da bağlaması üç ayrı yapboz parçası gibi geliyor.
1979 İstanbul doğumlu Mehmet Ali
Nuroğlu, ODTÜ’de okuduğu 3 yıllık felsefe geçmişinin ardından tiyatronun ağır
basmasıyla Hacettepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne geçiş yaptı. Aynı anda
Devlet Tiyatrosu’nda görev almaya başladı. Çağan Irmak’ın “Çemberimde Gül Oya”
dizisi ile televizyon seyircisinin karşısına çıkan Nuroğlu, ardından pek çok
projede yer aldı. “Cenneti Beklerken”, “Zincirbozan”, “Peri Tozu”, “Başka
Semtin Çocukları”, “Sonsuz” sinema projelerinin yanında “Yuvadan Bir Kuş Uçtu”,
“Başka Yerde Yok”, “Kırık Kanatlar”, “Vurgun”, “Ömre Bedel”, “Uçurum”
dizilerinde oynadı.
Not: Net bir fragmanını bulamadım :/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder