12 Temmuz 2012 Perşembe

Çamur (2003)


Derviş Zaim’in 1996 itibariyle peş peşe yaptığı eşsiz filmerin içinde bence en zayıf halka olan Çamur, seyircide diğer projelere oranla hayal kırıklığı yaratabiliyor. Özellikle “Tabutta Rövaşata” ve “Filler ve Çimen”den sonra gelen “Çamur”, Zaim’in ayağının tökezlendiği konusunda eleştirilere yol açmıştır. Neyse ki ardından harika bir üçleme (“Cenneti Beklerken”, “Nokta”, “Gölgeler ve Suretler“) geldi de gönüllerdeki yerini sabitledi. 97 dakikalık dram – dram komedinin baş rollerinde Mustafa Uğurlu, Taner Birsel ve Yelda Reynaud rol almaktadırlar.

Kıbrıs’ta askerlik yapan Ali, konuşamamaktadır. Güneşe çıktığında da bayıldığı için askerlikte sorun yaşar. Daha sonra halkın sürekli çamur istediği bir alanda nöbet tutmaya başlar. Gizemli hastalığına da çare olur umuduyla çamurun peşinden koşar.

Michalle Gallasso, müzik çalışmalarını üstlenmiştir. Trajıkomik olayların daha yumuşak geçişlerle seyredilmesinde müziğin büyük etkisi var. Sonuçta Kıbrıs olaylarının komediyle en ufak bir bağlantısı olamaz. Eğer Gallasso dram ağırlıklı müziklere daha çok yer verseydi, filmin türü, ahengi tamamen değişirdi. Seyrederken bile bunun tartışmasını kendi içimde yaptım. Çok fazla ön plana çıkmaya müzik bu kadar önemli olabilir mi? Cevap: Kesinlikle!

Kıbrıs’ın o güzel, sakin atmosferi filme de yansıyor. Mekan olarak huzur verici; sanki zamanında hiçbir şey yaşanmamış gibi. Evlerde, askeriyede, çalışma yerlerinde açık renkler mevcut. Bu da içinizin sıkılmasını engelliyor; üstelik filmin adı Çamur iken. Tıpkı “Nokta”daki gibi bembeyaz bir alan filmin sıklıkla sığındığı bir liman misali gözler önüne seriliyor. Tezatlık ise daha ilgi çekici geliyor: Çamur alanının yanında gözleri acıtacak kadar bembeyeaz bir alan. Mekan seçiminde dahi bu tezatlığı yaratabilen Zaim, ekran başında durmanızı sağlıyor.
Karakter detaylandırmasında ise (Taner Birsel’e rağmen) başarılı bulabildiğim tek insan Mustafa Uğurlu’nun canlandırdığı Ali karakteridir. Suskunluğunun ve konuşamamasının ardında tarihin derin izlerini simgelerken mimik ve hareketleriyle yılgınlığını çok güzel anlatıyor. Burada oyunculuğun büyük etkisi olduğunu kabul etmekle beraber Ali karakterine “kıyak” geçildiğini düşünüyorum. Zira yan karakterdeki Taner Birsel’in canlandırdığı Temel, seyirciye çok etkileyici sunulmuyor. Aynı durum Yelda Yernaud için de geçerli. Neyse ki Ali karakteri tüm bu eksiklikleri göz ardı ettirebiliyor.

Senaryo, diğer Zaim filmlerine göre daha arka planda duruyor. Diyaloglarda samimiyet veya gerçekçilik hissedemedim. Sahneler arasında kopukluklar seyirliği zorluyor. Tam bir bütünlük yakalayamayabilirsiniz. Bu tabi kurgunun zayıflığından kaynaklanıyor. Zaim’in anlatmak istediği bir derdi varken ekrana geçirememesinin sebebi ise senaryodan mı yoksa yönetmen koltuğundan mı; emin değilim. Film bittikten sonra asla boşa vakit geçirdiğini düşündürtmese de beklenileni veremiyor.

1955 Karaman doğumlu Mustafa Uğurlu, sinema ve tiyatro oyunculuğu yanında tiyatro yönetmenliği de yapmaktadır. “Ağır Roman” ile en iyi erkek oyuncu Altın Portakal ödülünü almıştır. “Melek Apartmanı”, “Zor Hedef”, “Bir Dilim Aşk”, “Masum Değiliz”, “Kader”, “Bir Zamanlar Osmanlı – Kıyam” dizilerinde yer almıştır. “Ağır Roman”, “Asansör”, “Kolay Para” ise öne çıkan sinema projeleridir. Ali karakterini oldukça başarılı oynadığına inanıyorum. Seyircinin empati kurmasını sağlayıp beğeni topluyor.

3 yorum:

  1. Bir iki yıl önce izlemiştim. ilk yarısında daha iyi vakit geçirmiştim. dediğin gibi senaryo zayıf. kurgu ve yönetmenlik de ortalama. hikayenin ilginçliği bir yere kadar dikkatle izlenilmesini sağlıyor ama bütün olarak o denli başarılı olamıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neyse ki diğer Derviş Zaim filmleri çok başarılı :)

      Sil
  2. hepsi diyemem ama genel olarak başarılı :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...