Derviş
Zaim’in 1996 itibariyle peş peşe yaptığı eşsiz filmerin içinde bence en zayıf
halka olan Çamur, seyircide diğer projelere oranla hayal kırıklığı
yaratabiliyor. Özellikle “Tabutta
Rövaşata” ve “Filler ve Çimen”den
sonra gelen “Çamur”, Zaim’in ayağının
tökezlendiği konusunda eleştirilere yol açmıştır. Neyse ki ardından harika bir
üçleme (“Cenneti Beklerken”, “Nokta”, “Gölgeler ve Suretler“) geldi de gönüllerdeki yerini sabitledi. 97
dakikalık dram – dram komedinin baş rollerinde Mustafa Uğurlu, Taner Birsel ve
Yelda Reynaud rol almaktadırlar.
Kıbrıs’ta
askerlik yapan Ali, konuşamamaktadır. Güneşe çıktığında da
bayıldığı için askerlikte sorun yaşar. Daha sonra halkın sürekli çamur istediği
bir alanda nöbet tutmaya başlar. Gizemli hastalığına da çare olur umuduyla çamurun peşinden koşar.
Michalle
Gallasso, müzik çalışmalarını üstlenmiştir. Trajıkomik olayların daha
yumuşak geçişlerle seyredilmesinde müziğin büyük etkisi var. Sonuçta Kıbrıs
olaylarının komediyle en ufak bir bağlantısı olamaz. Eğer Gallasso dram
ağırlıklı müziklere daha çok yer verseydi, filmin türü, ahengi tamamen
değişirdi. Seyrederken bile bunun tartışmasını kendi içimde yaptım. Çok fazla
ön plana çıkmaya müzik bu kadar önemli olabilir mi? Cevap: Kesinlikle!
Kıbrıs’ın
o güzel, sakin atmosferi filme de yansıyor. Mekan olarak huzur verici;
sanki zamanında hiçbir şey yaşanmamış gibi. Evlerde, askeriyede, çalışma yerlerinde
açık renkler mevcut. Bu da içinizin sıkılmasını engelliyor; üstelik filmin adı
Çamur iken. Tıpkı “Nokta”daki gibi bembeyaz bir alan filmin sıklıkla sığındığı
bir liman misali gözler önüne seriliyor. Tezatlık ise daha ilgi çekici geliyor:
Çamur alanının yanında gözleri acıtacak kadar bembeyeaz bir alan. Mekan
seçiminde dahi bu tezatlığı yaratabilen Zaim, ekran başında durmanızı sağlıyor.
Karakter
detaylandırmasında ise (Taner Birsel’e rağmen) başarılı bulabildiğim tek insan
Mustafa Uğurlu’nun canlandırdığı Ali karakteridir. Suskunluğunun ve
konuşamamasının ardında tarihin derin izlerini simgelerken mimik ve
hareketleriyle yılgınlığını çok güzel anlatıyor. Burada oyunculuğun büyük
etkisi olduğunu kabul etmekle beraber Ali karakterine “kıyak” geçildiğini
düşünüyorum. Zira yan karakterdeki Taner Birsel’in canlandırdığı Temel, seyirciye çok etkileyici sunulmuyor. Aynı durum Yelda Yernaud için de geçerli.
Neyse ki Ali karakteri tüm bu eksiklikleri göz ardı ettirebiliyor.
Senaryo,
diğer Zaim filmlerine göre daha arka planda duruyor. Diyaloglarda samimiyet
veya gerçekçilik hissedemedim. Sahneler arasında kopukluklar seyirliği zorluyor. Tam bir bütünlük yakalayamayabilirsiniz. Bu tabi kurgunun
zayıflığından kaynaklanıyor. Zaim’in anlatmak istediği bir derdi varken ekrana
geçirememesinin sebebi ise senaryodan mı yoksa yönetmen koltuğundan mı; emin
değilim. Film bittikten sonra asla boşa vakit geçirdiğini düşündürtmese de
beklenileni veremiyor.
1955
Karaman doğumlu Mustafa Uğurlu, sinema ve tiyatro oyunculuğu yanında tiyatro
yönetmenliği de yapmaktadır. “Ağır Roman” ile en iyi erkek oyuncu Altın
Portakal ödülünü almıştır. “Melek
Apartmanı”, “Zor Hedef”, “Bir Dilim Aşk”, “Masum Değiliz”, “Kader”,
“Bir Zamanlar Osmanlı – Kıyam”
dizilerinde yer almıştır. “Ağır Roman”,
“Asansör”, “Kolay Para” ise öne çıkan sinema projeleridir. Ali karakterini
oldukça başarılı oynadığına inanıyorum. Seyircinin empati kurmasını sağlayıp
beğeni topluyor.
Bir iki yıl önce izlemiştim. ilk yarısında daha iyi vakit geçirmiştim. dediğin gibi senaryo zayıf. kurgu ve yönetmenlik de ortalama. hikayenin ilginçliği bir yere kadar dikkatle izlenilmesini sağlıyor ama bütün olarak o denli başarılı olamıyor.
YanıtlaSilNeyse ki diğer Derviş Zaim filmleri çok başarılı :)
Silhepsi diyemem ama genel olarak başarılı :)
YanıtlaSil