Korku/gerilim türüne ilgimden dolayı zaman zaman gafil avlanıyorum. Gösterime yeni girecek korku
filmlerini (özellikle yaz aylarında sağlam filmlerin sayısı azaldıkça)
seyretmek için merakla ekran başına geçiyorum. ABD yapımı ATM de bu kategori
içine giren bir filmidir. David Brooks ilk kez yönetmen koltuğuna
otururken, “Buried” filminin senaristi Chris Sparling hikayeyi kaleme alıyor. “Buried”
deyince ister istemez heyecan artıyor. Hatta blogumun ilk filmi şansa o
olmuştu! 90 dakikalık projenin baş rolleri ise genç bir kadrodan oluşuyor: Alice
Eve, Josh Peck, Brian Geraghty. Film, Türkiye’de 13 Temmuz’da gösterime
girecektir. Siz benim sözümü dinleyin ve filmle ilgili yorumuma göre adımınızı
atın J
David bir parti çıkışı,
hoşlandığı Emily’i eve bırakmak ister. David’in arkadaşı Corey ise bu ikiliyi
yalnız bırakmaz ve hep beraber arabaya binerler. Yolda bir ATM’ye uğrarlar. Tam
para çekecekken dışarıda yüzü belli olmayan gizemli bir adamın onlara baktığını
görürler. Dışarı çıkmaya çekinirler. ATM artık onların kilitsiz hapishanesi
olur!
Teknoloji çağının vazgeçilmezi
ATM’nin mekan olarak seçilmesi çok ilgi çekici geliyor. Sonuçta tek mekan
filmlerine alışığız ve her daim merak uyandırır. Bildiğim kadarıyla daha önce
baş mekanın ATM olduğu bir proje çıkmamıştı gün yüzüne. Klişelerle dolu bir
giriş sonrası "Asıl konuya geliniyor!" diyerek eller ovuşturuluyor, sahneler ardı
ardına geliyor. Gerilim artıyor; senaryonun vasatlığı bir şekilde kabul
ediliyor (malum korku gerilim türünde çok sağlam senaryoyla karşılaşmak mucize
gibidir). Filmin tavan yapması gereken sahne ise bir türlü gelmiyor. O heyecanla
bekleyiş Nil Karaibrahimgil’in “Bu mudur?”
şarkısının adı gibi havada kalıyor. Giden 90 dakikanıza mı yanarsınız, yoksa
heyecanla bekleyişinize mi? “Buried”den
dolayı gerçekten fena sayılmayacak bir senaryo, kurgu beklerken hayal
kırıklığım üst seviyelere çıkıyor. Mekan, dekor zaten sınırlı. Diyaloglar oldukça doğal, çok üstünde durulmamış gibi kaleme alındığı
belli. Zekice bir söz, cümle, uyarı bulmak imkansız. Karakter detaylandırması
arasam da bulamadım. Hepi topu 3 ana karakter varken hiç mi azıcık derine
inilmez? O da yok. Gerilmeye yeltendiğim sahne sayısı ise bir iki taneyi
geçmez; onların sebebi de gerilmeye kendimi hazırlamamdır. Yönetmenin ilk
deneyimi umarım son olmaz; umut fakirin ekmeğidir ne de olsa.
IMDB’den 4.8, Rotten Tomatoes’tan
11, Metacritic’ten de 34 alan filme gelen eleştirileri hala merak ettiğinizi
sanmıyorum! Edenler için de yazabileceğim şey daha trajikomik: Ortada doğru
düzgün yorum/eleştiri de yok. Seyredenler az, beğenenler yok. Yaz aylarının
kaçınılmaz 2. sınıf korku filmleri listesinde yer almaya mecbur kalacak
sanırım. Üzücü tarafı ise ilginç bir konuyu değerlendirememeleridir. Biraz
uğraşılsa eminim ki daha güçlü bir senaryo, kurgu çıkardı. Belki oyuncu
seçimi daha doğru yapılsaydı, korku/endişe/gerilim seyirciye de geçerdi!
1975 ABD doğumlu Brian Geraghty,
25’ten fazla projede yer almış; yaşına oranla pek çok meslektaşından daha
şanslı bir oyuncudur. “The Hurt Locker” ile kariyer basamaklarını çifter çifter
çıkarken son filmi ATM’ye bakılınca hayal kırıklığı yaşamamak imkansız.
Performansını hiç inandırıcı bulamadım. O gerilimi seyirciye aktaramıyor. Neyse
ki yalnız değildi. 1982 Birleşik Krallık doğumlu Alice Eve en az Geraghty
kadar başarısızdır. Hatta rol yapamadığı o kadar belliydi ki filmden bile
soğuttu. Gerçi ben beğenmemiş olsam da 18 sinema/televizyon projesinde
yer almıştır. Göremediğim bir şeyler var demek ki… Tüm bu olumsuz eleştirilerime rağmen oyunculardan umudum kesmiyorum. Neden mi? Channing Tatum gibi bir adam "Dear John"daki halinden sonra "The Vow"daki gibi performans çıkarabiliyorsa herkesin bir şansı vardır!
İzlemeyeceğim sanırım referansları çok kötü. sen de zaten yansıtmışsın durumu. zaman kaybı olmasın :)
YanıtlaSilZaman kaybını ben yaşadım siz yaşamayın diye bloga taşıdım filmi :) Yoksa sevmediğim filmleri yazmamayı tercih ediyorum :)
Silpeki teşekkürler :))
Sil"Her gün yeni bir film." vaadini görmedim sanma twitter'da. Kimse seni durdurmuyor, herkes merakla okuyor... Onun için... ÖHÖM! Bekliyoruz yazı bombardımanını. ehehe.
YanıtlaSilHer hafta yapabileceğim bir şey değil ama bu :) Temmuz'un ilk haftasına denk geldi o kadar :)
Sil