Sessiz Kaos |
Pietro ve kardeşi Carlo, bir gün sahilde iki
kadını boğulmaktan kurtarırlar. Eve döndüklerinde ise Pietro’nun karısının
öldüğünü öğrenirler. Pietro bir kadının hayatını kurtarırken kendi karısı aynı
anda ölmüştür. Küçük kızını tek başına büyütmeye başlayan Pietro, kızını okula
bıraktıktan sonra tüm gün okulun önünde beklemeye başlar. Ölümün ve geriye kalanların sorgulamasını içinde sessiz bir kaos olarak yaşar.
Filmin tüm detaylarını bir cümlede toplayacak olursam:
Etkileyici ve tekrar dinlenesi müzik çalışmaları; karakterlere ve olaylara
gayet uygun seçilen dekor, kostüm, mekan detayları; sade ama bir o kadar zor
olan konuyu seyirciye aktarırken yapılan başarılı bir kurgu! Neden mi detayları
tek cümlede özetlemek istedim? Bu filmde beni en çok etkileyen senaryonun ta
kendisidir. Elbette Nanni Moretti gibi bir şahsın baş rolde oynaması bu
belirsiz yoğun duyguları seyirciye hissettirmekte önemli etkendir. Gene de
ortada senaryo olmasaydı Moretti’nin kurtaracağı bir şey olamazdı diye
düşünüyorum. Uyarlamanın başarısını okuyanlara bırakarak “sessiz kaos” terimini
şöyle bir gözden geçirmenizi istiyorum. Birinin hayatını kurtarmanın verdiği
şaşkın bir gurur ve sevinci kendi içinde yaşarken dışarıya vurmayan,
önemsemeyen bir adam; eve gittiğinde karısının öldüğünü ve küçük kızının tutunacak tek dalı olduğunu görüyor. Film bu kadar dram dolu bir giriş yaptıktan
sonra Pietro’dan “acıların çocuğu” modunu bekleyebiliyorsunuz. Pietro ise tam
tersi içine atıyor ve kimsenin beklemediği bir sessizlik yemini ediyor adeta.
Sanki yaşananlar onu etkilemiyor, hayatı devam ettiriyor. Tek derdi kızına
güzel bir hayat sunabilmek. Bu hayatı da onu okulun önünde bekleyerek
sunacağına inanıyor; her ne kadar gerçekleri bilse de. İşini, kendini bir
kenara bırakıyor. Sanki ağlamak yerine o parkta duruyor. Bir bakıma parkta
sessizce çığlık atıyor! Ne yaman bir çelişki! Sahneler peş peşe geldikçe
Pietro’nun gerçekten sessiz çığlığını duyabiliyorsunuz. Çevresindekilere inat
sakin, durgun görünüyor; “Ben iyiyim”
mesajı veriyor. Böyle bir olayın bırakın aynısını, en ufak bir hastalık dahi
başa gelse ne yapar diye düşünüyor insan. Sessiz kaosun içine mi girersiniz
yoksa bunu çevrenizle paylaşarak acınızı mı hafifletirsiniz? Pesimistliğe daha
yakın biri olarak sanırım ben kendi sessizliğimin içine gömülmeyi tercih
ederim. Belki de bundan dolayı Pietro’yu çok samimi ve yakın bir karakter
olarak gördüm. Ona inanıyor, yaptıklarını eleştirmek yerine anlamaya
çalışıyorsunuz. Kızının yanında bu denli olması bile hatalıyken ona
kızamıyorsunuz. Karakter detaylandırması bu açıdan çok başarılıdır. Sürekli
Pietro irdeleniyor. “Tek başına dev kadro” tabiri Pietro için biçilmiş kaftan
denilebilir.
--- SPOILER --- İçindeki hüznü dışarıya çıkardığı sekansın aslında bir rüya olması ise karakterin en net aktarıldığı bölümdür. Yaşadıklarına ve hayata lanet edercesine, tüm kin ve nefretini kusarcasına yaşıyor. Sonrasında uyandığındaki o sakin hali biraz yürek burkuyor. ---SPOILER --- Filmi bu denli sevmişken “keşke daha önceden kitabı okusaydım” dediğim filmler listesine girmiştir! Tüm bunların yanında, projeye büyük beklentilerle yaklaşmayın. Yönetmenin derdi seyirciyi etkilemek değil! Bir ölümün ardından arkada kalan bir adamın kendi içinde sessiz hesaplaşmasını gösteriyor. Göstermek istediği kitlenin geniş olması ise seyirliği arttırıyor. Belli bir tarafı kapsamıyor; iyi de ediyor. Kaçırılmaması gereken filmlerden değil de, izlenilse beğenilecek bir İtalyan filmi olarak aklınızda kalmalıdır.
--- SPOILER --- İçindeki hüznü dışarıya çıkardığı sekansın aslında bir rüya olması ise karakterin en net aktarıldığı bölümdür. Yaşadıklarına ve hayata lanet edercesine, tüm kin ve nefretini kusarcasına yaşıyor. Sonrasında uyandığındaki o sakin hali biraz yürek burkuyor. ---SPOILER --- Filmi bu denli sevmişken “keşke daha önceden kitabı okusaydım” dediğim filmler listesine girmiştir! Tüm bunların yanında, projeye büyük beklentilerle yaklaşmayın. Yönetmenin derdi seyirciyi etkilemek değil! Bir ölümün ardından arkada kalan bir adamın kendi içinde sessiz hesaplaşmasını gösteriyor. Göstermek istediği kitlenin geniş olması ise seyirliği arttırıyor. Belli bir tarafı kapsamıyor; iyi de ediyor. Kaçırılmaması gereken filmlerden değil de, izlenilse beğenilecek bir İtalyan filmi olarak aklınızda kalmalıdır.
Projede beni rahatsız eden tek nokta ise Pietro’nun
işi ile ilgili sahnelerdi. Daha doğrusu senaryoda işi çok havada kalıyor.
Diyaloglar işin detaya inmesini engelliyor. Sanki net şeyler duyma ihtiyacına
kapılıyorsunuz. İşinin önemi ortadayken bunun asıl konuyla bağlanması arasında
kopukluklar hissettim. Nanni Moretti’den “The Son's Room”da bahsettiğim için burada
“hep aynı nakarat” yapmak istemiyorum. Moretti olmasaydı bu projeyi seyretmek
aklıma bile gelmezdi. Tabi eğer o baş rolde bulunmasaydı filmden bu kadar da
keyif alamazdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder