11 Haziran 2012 Pazartesi

The Son's Room (2001)


Oğul Odası
Oğul Odası’nı ne zaman seyretsem birkaç gün aklımdan çıkaramıyorum, hayatı sorgulayıp duruyorum. Çok sade bir dille, abartısız ekrana taşınırken bir filmin etkisi bu denli güçlü olabilir mi? Ara sıra hepimizin aklına ; “Bu olay yaşanmasaydı hayat nasıl olurdu? Bugün şunu yapmayıp da onu yapsaydım etkisi nasıl karşıma çıkardı?” gibi sorular gelir. Böyle deyince bazılarınızın aklına eminim ki Gwyneth Paltrow’un “Sliding Doors” filmi gelmiştir. Aslında ana fikirde bu olmasa da çok çok ufak bir yönden aşinalık yaşanıyor. Diğer yandan, “Sliding Doors” bu filmin yanından bile geçemez!

Uzun giriş sonrası film detaylarına geçecek olursam; yönetmen koltuğunda oturan Nanni Moretti, hem senaryoyu kaleme alıyor hem baş rolde oynuyor. Buram buram Moretti şöleni yaşıyorsunuz! 99 dakikalık dramın diğer oyuncuları ise Laura Morante, Jasmine Trinca, Giuseppe Sanfelice, Silvio Orando’dur. İtalyan yapımı, 2001 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülüne layık görülmüştür.

Psikanalist Giovanni, Paula ile evlidir. Çocukları Irene ve Andrea’dan oluşan bu dört kişilik aile çok mutludur. Çoğu nevrozlu hastaları Giovanni’ye büyük bir güven duysalar da onun soğukluğu ve tepkisizliği mutsuzluk ve kafa karışıklığı yaratır. Buna rağmen Giovanni’yi bir türlü bırakamazlar. Bir Pazar sabahı hastasından acil bir telefon gelir ve oğluyla sabah koşusu yapmak yerine çaresiz hastasının yanına gider. Andrea da arkadaşlarıyla denize gider. Gider ama …

Nicola Piovani’nin yaptığı müzik çalışmaları filme büyük renk katıyor. İsim tanıdık gelmese de “Life Is Beautiful” filmiyle en iyi müzik Oscar’ı aldı demem sanırım yeterlidir. Mekan, dekor, kostüm detayları böyle bir drama oldukça yakışır türdendir. Ses ve görüntü teknolojisine hiç dikkat etmedim. Bu senaryodan kaynaklanan bir etki diye düşünüyorum. Filmle ilgili şu iyi bu kötü yorumları yapmak bu sefer içimden gelmiyor çünkü ortada harika bir proje var, detaylarla uğraşmadan geneline bakmak lazım.
Her ailenin içinde bulunabileceği durumu daha sakin, daha birbirine kenetlenmiş halde görüyorsunuz. Aile belki dört dörtlük değil. Buna rağmen anne baba çocuk ilişkileri ortalamanın üstündedir. Buna sebep ister kültür, ister eğitim, ister sevgi deyin; bilmiyorum. Bazı karakterlere zaman zaman hafif bir kızgınlık duyabiliyorsunuz. Yönetmen o kadar güzel ısıtıyor ki seyirciyi ve sonradan öyle ani vuruyor ki kalbinin en derin köşesinden; ne ses çıkıyor ağzınızdan, ne soluk alabiliyorsunuz. Hayatınız gereksiz ufak bir detayla nasıl alt üst olur? İşte tam da bu filmdeki gibi! O vicdan azabı insanı yavaş yavaş kemirir durur. Pişmanlık en kötüsü müdür acaba? Seçimlerimiz gerçekten doğru mu? Günlük acilen alınan bir karar hayatı nasıl etkiler? Bu kararlar, seçimler nasıl doğru verilebilir? Veya tam tersi çok düşünsek de hiç değişmez ve “olacağına varır” mı deriz? Kadere teslim etmek gönlümüzü rahatlatırken gerçekler değişir mi? Peşpeşe bu kadar soruyu boşa sormuyorum. Hiçbirinin cevabı gerçekten yok. Oğul Odası’nı izledikten sonra sizin de aklınızda bu sorular olacak.

Spoiler vermemek adına bazı derin mevzulara bilerek değinmek istemiyorum. Karakter detaylandırmalarını Moretti harika ele alıyor. Özellikle kendisinin de oynadığı baş roldeki baba karakteri o kadar güzel çözümleniyor ki bırakın empati yapmayı bir anda o oluyorsunuz. Omuzlarındaki yükü kendiniz taşıyor gibi hissediyorsunuz. Bu duyguyu nasıl geçirebiliyor ekrandan seyirciye; bilmiyorum. Üstelik yaşadıkları büyük olay karşısında gösterdikleri derin sessizlik, sabır, saygı, sevgi ne varsa hepsini yaşıyorlar. Gene de birbirlerine kenetlenmeye çalışıyorlar. Bir şekilde paylaşıyorlar. Zor, çok zor…

IMDB’den 7.3, Metacritic’ten 73, Rotten Tomatoes’tan da 84 alan projeye gelen eleştiriler genellikle olumlu yöndedir. Zaten olumsuz varsa da ben gayet önyargılı olarak görmek istemiyorum. Filmin adamı Nanni Moretti, 1953 doğumlu İtalyan bir yönetmen, yapımcı, senarist ve oyuncudur. Bu film öncesinde şahsı tanımadığım için cehaletime limon sıkmayı düşünsem de bu bilgi azlığını Moretti’nin yer aldığı başka filmlerle kapatacağım. 50’den fazla ödül aldığı için ödüllerini tek tek burada sıralamak güç. Bu seneki Cannes Film Festivali başkanı kimdi? Nanni Moretti! 22 film yönetip, 6 filmde rol almıştır. Daha ne diyeyim? İzleyin siz, izleyin.


2 yorum:

  1. Sliding Doors bu filmin yanından bile geçemez diyorsan izlerim mutlaka..çünkü Sliding Doors' u çok beğenmiştim. Seviyorum bu tarz filmleri ya..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konu farklı aslında. Sadece kurgu benzer. Umarım beğenirsin. İzledikten sonra yorum istiyorum :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...