Çevrenizde spor konu olunca
fanatikliğini gizleyemeyenler var mı? Hatta zaman zaman onların “holigan”a dönüştüğünü görebiliyor musunuz? Cevaplarınız evetse yeni bir soru
daha geliyor: Böyle bir kişinin aşk hayatı sizce nasıl olur? Merak ediyorsanız işte
size keyifli bir seçenek! Yönetmen koltuğunda Farrelly kardeşler oturuyor.
Onları “Dumb and Dumber”, “There’s Something About Marry”, “Me, Myself & Irene”, “Stuck on You” filmleriyle
hatırlayabilirsiniz. Nick Hornby’ın eserinden Lowell Ganz ve Babaloo Mandel
senaryoyu uyarlıyorlar. 103 dakikalık romantik komedinin baş rollerinde Drew
Barrymore, Jimmy Fallon, JoBeth Williams, KaDee Strickland yer alıyorlar. ABD
yapımı 30 milyon $ bütçeye karşılık 50 milyon $’dan fazla hasılat elde etmiştir.
İş hayatında başarıdan başarıya
koşan Lindsay, yıllar sonra aradığı aşkı bulmuştur. Öğretmen Ben için de
Lindsay dönüm noktası olmuştur. Her şey harika ilerlerken beysbol sezonu açılır
ve o muhteşem dönem Lindsay’ın hayal ettiği gibi devam etmez çünkü Ben 7
yaşından beri büyük bir Red Sox fanatiğidir. Kalbinde büyük bir yeri ona
ayırmıştır; vazgeçmeye hiç niyeti yoktur.
“Romeo + Juliet”, “Cruel
Intentions”, “The Bone Collector”,
“Romeo Must Die”, “Moulin Rouge”, “Love Actually”, “Ray”, “Elizabeth: The Golden Age”, “Wall Street: Money Never Sleeps” gibi
bilinen projelerin müzik çalışmalarına imza atan, Grammy, Bafta, Altın Küre
ödüllü ünlü müzisyen Craig Armstrong, bu filme de büyük keyif katıyor. Türe
uygun eğlenceli müzik sayesinde seyirlik artıyor. Senaryo güncel hayatta pek
çok duyduğumuz, karşılaştığımız bir konuya değiniyor: Spor fanatizmi!
Türkiye’de bu futbol ağırlıklı ilerliyor. Bu fanatizmi anlamak için işin içine
az biraz girmek gerekiyor. Bazı futbol maçlarına ben de severek gittiğim için
zevkini, keyfini ve tutkusunu anlayabiliyorum. Hatta takip etmeyi de seviyorum. İşin içine, küfürler, hakaretler,
maddi ve manevi zararlar girince bir adım geri çekilip insanların birbirini
yemesini seyretmek zorunda kalıyorum çünkü artık bunun fanatizmden holiganlığa
geçtiğine inanıyorum. Aklım mantığım da bu maddi/manevi zarara gerekçe
bulamıyor. Filme dönecek olursam; Ben karakteri de 7 yaşından beri gönlünü Red
Sox’a kaptırmıştır. Bu özel hayatını da olumsuz etkilemiştir çünkü kadınlar
böyle bir aşkı hem anlayamamıştır hem de “ya o ya ben” dönüm noktasına
gelmişlerdir. Aradığı aşkı Lindsay’de bulurken beysbol ve aşkı arasında oldukça
zor anlar yaşar. Anlatılan konunun kurgusu bu açıdan oldukça başarılı
görünüyor. Mekan, dekor ve kostüm detayları türe göre de kıvamındadır. Özellikle
Ben’in yatak odasında ve evinde tuttuğu takımının eşyaları özenle seçilmiş.
IMDB’nin 6.2, Rotten Tomatoes’tan
64, Metacritic’ten 56 alan projeye gelen eleştiriler türüne göre fena durmuyor.
Aldığı puanlar da aslında beklenenden daha iyi görünüyor. Bunda Drew Barrymore’un
etkisinin olduğuna inanıyorum.
Romantik komedi türünde Meg Ryan,
Kate Hudson ile birlikte keyifle seyrettiğim 1975 ABD doğumlu Drew Baryymore, oyunculuğun
yanında yönetmenlik, yazarlık, yapımcılık ve modellik de yapmaktadır. Daha 7
yaşındayken “E.T. the Extra-Terrestrial”
filmi ile sinemada bir anda şöhrete kavuşur. Devamında romantik komedi
ağırlıklı sayısız filme imza atar. Bunlardan en akılda kalıcıları ise (beğeni
sırama göre) “50 First Dates”, “Never Been Kissed”, “The Wedding Singer”, “Donnie Darko”, “Music and Lyrcis”, “Charlie’s
Angels: Full Throttle”dır. Altın Küre’nin kapısını birkaç kez çalmış olsa
da siftah yapamadı. Oscar’da ise hiç aday olamadı. Gene de eğer canım romantik
komedi izlemek isterse ve seçeneklerin arasında Drew Barrymore filmi varsa
konusuna bile bakmadan onu tercih ederim. Enerjisi, mimikleri, gülüşü,
güzelliği bu tür filmlere çok yakışıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder