30 Mayıs 2012 Çarşamba

The Green Mile (1999)


Yeşil Yol

Vazgeçilmez oyuncularımdan Tom Hanks’in sanırım tüm filmlerini zaman içerisinde bloga taşıyacağım. Yeşil Yol da bu projelerden öne çıkanlar arasındadır. Sinemada izlediğimde beni alt üst eden ve Tom Hanks hayranlığımı arttıran 188 dakikalık dramı mutlaka izlemek gerekiyor. Senaryoyu Stephen King’in aynı isimli eserinden Frank Darabont uyarlarken, hem yönetmen koltuğunda oturuyor hem de yapımcılar arasında yer alıyor. ABD yapımının baş rollerinde Tom Hanks, Michael Clarke Duncan, David Morse, Bonnie Hunt, James Cromwell yer alıyorlar. 60 milyon $’lık bütçeye karşılık tam 287 milyon $ hasılat elde ediyor. E buna başarı denir, değil mi?

Huzurevinde günlerini geçiren oldukça yaşlı Paul Edgecomb, arkadaşı Elanie’ye Cold Mountain Hapishanesi’nde gardiyan olduğu yıllardaki unutamadığı bir anısını anlatır. İdam mahkumlarının elektrikli sandalyenin bulunduğu ölüm odasına girerken yürüdükleri yolun adı da olan yeşil yoldan sayısız mahkumlar geçmiştir. Bunların arasından John Coffey ise hepsinden ayrı ve özel biridir. Devasa boyutta biri olmasına rağmen çok narin ve kırılgan bir karaktere sahiptir. İnsanları hem ürkütür hem de kendisine sevgi dolu yaklaşılmasına neden olur. İdam cezası almasına sebep olan şey ise kabul edilecek bir hata/pişmanlık değildir. Anlam verilemeyen doğa üstü yeteneğiyle beraber John Coffey’nin gerçekten bu suçu işleyip işlemediğinden kimse emin olamaz.

Pek çok filmin müzik çalışmalarını ele alan Thomas Newman, bu projeyle de başarısını konuşturuyor. Zaman zaman mizahi yönüyle seyirciyi güldüren sahneleri olsa da dram ağırlıklı konuyu etkileyici müzikle harika birleştiriyor. Çoğunluğun hapishanede geçmesi nedeniyle mekan ve dekor tasarımı iyi mi kötü mü kararsız kalıyorum. Genellikle yerli/yabancı projelerde gördüğümüz hapishaneler gibi bakımsız değil. Hatta fazla temiz ve bakımlı görünmesi şaşırtıyor. Bu inandırıcılığa biraz şüphe düşürmüyor değil. Zamanla gözler alışsa da mantığınıza pek söz geçiremiyorsunuz. Hapishane dışındaki sahnelerde kullanılan evler ise anlatılan döneme göre uygun seçilmiştir. Görsel ve ses teknolojisi ise oldukça ilgi çekiyor. Özellikle ses teknolojisi çok iyi kullanılmış. Dram türünde bu özellik beklenmediği için belki daha ön plana çıkııyordur.
Stephen King’in eserlerini sinemada görmeye alışkın olsak da her proje bu kadar başarılı aktarılamıyor. Bunda Frank Darabont’un katkısı olduğuna eminim. Sonuçta “The Shawshank Redemption”, “The Mist” gibi projelerle seyircilerin kalbini fetheden bir adam. Özellikle “The Shawshank Redemption”dan sonra King ve Darabont’un harika bir ikili oluşturduğunu kabul etmek gerekiyor. Mucizeler inanın ya da inanmayın John Coffey’nin herkesi etkilediğinden eminim. Karakter detaylandırması o kadar etkleyici ki en baştan John Coffey’e içtenlikle inanıyorsunuz. Adaleti simgeleyen Paul ise herşeye rağmen kanun/kurallara karşı gelinemeyeceğini gösteriyor. Özel yaşantısını işine yansıtmadan ve işini pürüzsüz şekilde devam ettirmek için yarı komik/yarı dram elinden geleni yapıyor. Sorumluluğun ne olduğunu yanında çalışanlara da aşılamaya çalışıyor. Peki bu yeterli oluyor mu? Filmin devamında cevabı size bırakıyorum.

IMBD’den 8.4, Rotten Tomatoes’tan 80, Metacritic’ten de 61 alan projeye gelen eleştiriler genellikle olumlu yöndedir. Zaten aldığı adaylıklar buna bir ispattır. En iyi yardımcı erkek oyuncu (Michael Clarke Duncan), film, ses miksajı, uyarlama senaryo dallarında Oscar adaylıkları; en iyi yardımcı erkek oyuncu Altın Küre adaylığını kapmıştır. Olumsuz eleştirilerden bazısı mucize sahibi kahramanın siyahi seçilmesine bağlıdır. Bu da işin içine başka eleştirileri katıyor. Benzer durumu daha önce yazdığım “The Color Purple” filmi de yaşamıştır.

Adaylıkları kaparak tüm ilgiyi üstüne çeken 1957 ABD doğumlu Michael Clarke Duncan, başarılı bir oyuncu olarak yoluna devam ediyor. Yeşil Yol dışında “Armageddon”, “The Whole Nine Yards”, “Cats & Dogs”, “Planet of the Apes (2001)”, “The Scorpion King”, “Daredevil”, “Spider-Man: The New Animated Series”, “Sin City”, “The Island”, “Kung Fu Panda” gibi bilenen pek çok filmde rol aldı. Yeşil Yol’daki devasa boyutundan sonra diğer filmlerde gerçek halini görmek hem şaşırtmıştı hem de hayal kırıklığı yaratmıştı. Düşünün artık, yönetmen ve Stephen King John Coffey’i gözümüzde ve gönlümüzde nasıl devleştirmiş!?

4 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Seviyorum böyle replik yazanları. Sanki onlarla aramızda bir şifre varmış gibi hissediyorum :)

      Sil
    2. Bu filmle ilgili aklıma gelen ilk şey bu replik. Çok severim :)

      Sil
    3. O sahne gözümün önünde canlandı :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...