18 Haziran 2012 Pazartesi

The Last Castle (2001)

Son Kale
Filmin adına bakıldığında ister istemez merak uyandırıyor. Bu merakla yıllar önce seyrettiğim Son Kale, dram gerilim ve aksiyonun harmanlanmış haliyle karşımıza çıkıyor. ABD yapımının yönetmen koltuğunda Rod Lurie otururken, senaryoyu David Scarpa, Graham Yost, Sam Mercer kaleme almaktadırlar. 132 dakikalık projenin baş rollerinde Robert Redford, James Gandolfini, Mark Ruffalo ve pek çok erkek oyuncu vardır! 60 milyon $ bütçeye karşılık 28 milyon $ hasılat elde ederek yapımcıların yüzünü güldürememiştir.

General Irvin, oldukça ünlü, herkesin hayranlıkla bahsettiği bir askerdir. Görevlerinden birinde suçlanarak yüksek güvenlikli bir hapishaneye kapatılır. Bu hapishanedeki mahkumların hepsi “eski” askerdir. Hapishane müdürü Albay Winter ise disiplini çok sert sağlamaktadır. Bundan rahatsız olan Irvin kollarını sıvar ve işe el atar.


Müzik çalışmalarını Jerry Goldsmith ve Tom Waits üstleniyor. Yoğun bir dramın içinde verilen mücadele için müzik etkileyicidir. Hatta filmin çıtasını yükselttiği ve olayları seyirciye daha yoğun yaşattığı da şüphesizdir. Mekan hakkında ilginç bir bilgiye yer vermek istiyorum. Kullanılan hapishane Nashville’deki Tennessee Devlet Hapishanesi’dir. Burası daha önce “The Green Mile” ve “Last Dance” filmlerinde de kullanılmıştır. Karanlık ve bunaltıcı atmosferi öyküye büyük katkı sağlıyor. Dekor ve kostüm detayları bir “erkek filmi” olduğu için pek dikkat çekmiyor. Görüntü ve ses teknolojisine gelince; çok abartılı olduğunu düşünüyorum. Tamam, filme aksiyon katmak, bir savaş yaratmak istenmiş. O alan içinde kullanılabilecek her türlü teknolojiyi gözler önüne sermişler. Peki, filmin genel öyküsüne, türüne, duygusuna uymuş mu? Hiç sanmıyorum. Psikolojik gerilime doğru ilerlerken bir anda ne olduğunu anlamak güçleşiyor, şaşırıyorsunuz. O sahneler biraz daha uzasa kendinizi bir hapishanede değil de savaş alanında hissedebilirsiniz. Türler arasında gidiş gelişin projeyi her daim bozduğuna inanırım. Yönetmenin kafasında planladığı şeylerden emin olmadığını hissettirir bana. Her birinden az biraz serpmek geneli olumsuz etkiler. Gidiş gelişler olmasa konu gayet başarılı ve etkileyicidir. Özü beni tatmin etmiştir.
IMDB’den 6.6, Rotten Tomatoes’tan 52, Metacritic’ten de 42 alan projeye gelen tepkiler pek verimli görünmüyor. Aksiyon sahnelerine rağmen fazla melodram içermesi seyirciyi rahatsız ediyor. Oysa ben de tam aksini düşünüyorum. Belli bir türde odaklanamaması ise ortak fikrimi diğer seyircilerle birleştiriyor.

Filmin baş rol oyuncusu Robert Redford, 1936 ABD doğumludur. Oyunculuğun yanında yönetmenliğe, yapımcılığa ve iş adamlığına da soyunmuştur. 40’tan fazla projede oyuncu olarak yer almıştır. “Butch Cassidy and the Sundance Kid”, “Tell Them Willie Boy is Here”, “Downhill Racer” filmleriyle en iyi erkek oyuncu Bafta ödüllerini almıştır. “The Sting” ile en iyi erkek oyuncu Oscar adayı olmuştur. “Ordinary People” ile en iyi yönetmen Oscar ve Altın Küre ödüllerini almıştır. “Quiz Show” ile en iyi yönetmen Oscar ve Altın Küre adayı ve en iyi film Bafta adayı olmuştur. “The Horse Whisperer” ile de en iyi yönetmen Altın Küre adayı olmuştur. Ödüllerden ve adaylıklarından da anlaşılacağı gibi yönetmenlik oyunculuğun daha önüne geçip kariyerini yükseltmiştir. İlerleyen yaşına rağmen işini bırakmaması da yakışıklı ihtiyarı ekranlarda görebilen bizleri mutlu etmiyor değil :)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...