Kıyamet Günü |
Tavsiye edilmesine rağmen biraz
göz ardı ettiğim Kıyamet Günü, Naomi Watts’ın en iyi kadın
oyuncu Oscar adayı olmasıyla seyredilmesi gerekenler listesinde yerini aldı.
113 dakikalık İspanyol yapımı sayesinde Watts ayrıca Altın Küre adayı da oldu. Yönetmen koltuğunda “Yetimhane”den
tanıdığımız J.A. Bayona oturuyor. Senaryo ise Sergio G. Sanchez’e ait. Dram ve
biraz da gerilim türüne giren projenin baş rollerinde Watts’a Ewan McGregor ve
Tom Holland eşlik ediyorlar. 45 milyon $ bütçeye karşılık 87 milyon $ hasılat
elde etmiştir. 28 Aralık’ta Türkiye’de gösterime giren film, yaşanmış bir
olaydan perdeye yansıtılıyor.
Maria ve Henry 3 çocuklarıyla
beraber Tayland’a tatile gelen İspanyol bir çifttir. Otele geldikleri ertesi
sabah, havuz kenarında güneşin keyfini çıkarırken ani bir sesle ortalık
sarsılır. Otele doğru dev dalgalar gelmektedir, tüm ağaçlar tek tek yıkılırken
insanların kaçış noktası kalamaz.
“Yetimhane”den sonra J. A. Bayona’nın doğru yolda ilerlediği ve
İngilizce bir film çekerek hızlı adımlar attığı aşikar. Zira gerilim ve felaket
türüne yakışır ne varsa filmin içine ekliyor. Özellikle ilk yarı adrenalini
epey yüksekte tutuyor. 2004 yılında yaşanmış tsunamideki yerinizi almanızı sağlıyor ve nefesiniz daraltıyor. Görüntü kalitesi, kullanılan renkler, kamera açıları, ses
efektleri hayli etkileyicidir. O bunalımı siz de yaşıyorsunuz. İkinci yarıda ise adrenalin yerini hüzne bırakıyor. Bir şekilde tsunami felaketinden kurtulan
insanların hayatta kalma ve sevdiklerini arama mücadelesi başlıyor. Gözlerin buğulanması hedefleniyor. E bunu
da başarıyor esasen. Lakin tempo hızlıca düşüyor. Hani içine
gerilimi ekleyerek tempoyu az daha ayakta tutabilir miydi diye düşünmeden
edemiyor insan. Tabi izlerken akla Türkiye’deki depremler geliyor ve içiniz
burkuluyor. Felaketler farklı olsa da kurtulma çabası aynı. Özellikle anne ve
büyük oğlunun cesaret dolu sahneleri göz dolduruyor.
Karakterler detaylıca işlenmemiş.
Sonuçta hedef felaketi yansıtmak. Sadece en büyük çocuk Lucas,
hareketleri kadar bakışlarıyla da kendini anlatabiliyor. Diyalogun çok
aranmadığı bir öyküde bunu becerebilmek hayli güçken 16 yaşındaki cevher bu
duyguyu seyirciye yansıtıyor.
Rotten Tomatoes’tan 80, IMDB’den
de 7.7 almıştır. Eleştiriler genellikle olumludur. Takdir toplayan tarafları
ise yönetmen ve oyunculardır. Naomi Watss adaylıklarıyla başarısını perçinledi. Gerçi rakipleri karşısında işi zor. Oscar'ı %100 hak edecek performans izlediğimi düşünmüyorum. Beni Watts’tan çok 16 yaşındaki Hollanda doğumlu Tom
Holland heyecanlandırdı. Oyunculuktan öte dans kariyeriyle göze çarpan Holland,
Londra’da “Billy Elliot the Musical”
oyununda yer almıştır. Sonrasında bu filmle genç yaşında şöhrete kavuştu.
Oyunculuğuna diyecek tek söz yok, cevher var ve yönetmenin keşfini tebrik etmek
gerekiyor. Bu arada Ewan McGregor’dan da birkaç cümlede bahsetmekte fayda var. Filmin
ikinci yarısında daha yoğun görünüyor. Yani bir bakıma Watts’la projeyi
paylaşmışlar. Watts filmin heyecanlı ve gerilimli anlarını almış, McGregor ise
felaketten kurtulan ama kurtulduğuna bir türlü sevinemeyen bölümü almış. Hangisinin
işi daha zor diye ayrım yapılamıyor. Bir baba ve bir koca olarak o psikolojiyi
kaldırmak kim bilir ne kadar zordur!?
Ben bu filme uyduruktur diye girmek istememiştim aslında ama şimdi olsa 2.kez izlerim. Nedense çok çok sevdim!!! Bunda Watts'ın da büyük etkisi var tabii ki.Keşke sonu öyle bitmeseydi ama uçakta biteceğine ülkelerine kavuşmuş iyileşmiş olarak bitirselerdi. Yine de çoook beğendim:)
YanıtlaSilSpoilera girdi yorum eyvah :)) ben de begendim fakat 2. Kez seyretmem sanirim. Filmin en etkileyici tarafi yasanmis olmasi. Bunu bilerek izlemek ayri bir heyecan veriyor
Silaldığı iyi eleştirilere rağmen bir önyargım var The Impossible'a ama oscar yarışındaki konumu nedeniyle izleyeceğim mutlaka :)
YanıtlaSilFilmi beğendim ben. Sadece Oscar'lık olduğuna inanmıyorum :)
Siltabii mutlaka öyledir. peki :)
SilTabii ki Oscarlık değil. O kadar yüzeysel ve klişe dolu Amerikan filmlerinin arasında iş ne? Fazla gerçekçi ve derin kalıyor onların yanında. Keşke Hollywood filmi olarak pazarlanmasaydı.
YanıtlaSilYönetmenin kendini göstermesi için bir seçimdi bu sanırım. Ailenin İspanyol olması hiç inandırıcı gelmedi zaten. Gene de görsellik ve oyunculuk başarılı geldi bana.
SilKaçırdığım detayları hep senden öğreniyorum..Aile ispanyol muydu? Ben Japonya'da yaşayan İngiliz bir aile olarak izledim :) haklısın yani, İspanyol aile işi biraz yaratıcılıktan uzak kalmış. AMA onun dışında olumsuz pek bir şey diyemeyeceğim, son zamanlarda izlediğim en etkileyici filmlerden biriydi. Yazmışsın ya atmosferde boğuluyorsunuz diye, o hissi gerçekten veriyor izleyiciye. Sanki suyun altında bende beraber debeleniyordum. Doğa karşısındaki çaresizlik, dinler, ırklar, diller ayrı olsa da insanın insana yardımı falan..ne bileyim yazarken bile tüylerim diken diken oluyor. Tahmin edersin ki tüm film boyunca musluklar açık izledim :) ağla ağla gözlerim şişti. Allah kimseye doğal afet yaşatmasın, sevdiklerimizden ayırmasın diye diye izledim filmi. Çok sevdim, çok beğendim, herkese tavsiye ederim.
YanıtlaSilBen de seyrederken İngiliz diye düşünmüştüm. Sonra filmin orijinal adına bakınca araştırdıktan sonra fark ettim :)
Sil