Onlarca izlediğim duygu yüklü Türkan Şoray filminden sonra Hayallerim,
Aşkım ve Sen’deki Türkan Şoray bambaşka göründü gözüme. Bunu da iki
üstada borçluyum sanırım: Yönetmen Atıf Yılmaz ve senarist Ümit Ünal. Türk
sinemasını tanımayı, takip etmeyi istiyorsanız bu filmi kaçırmamanız gerekiyor.
100 dakikalık dram fantastik türündeki projede Türkan Şoray’a Oğuz Tunç, Müşfik
Kenter ve Fatoş Sezer eşlik ediyorlar. 24. Antalya Altın Portakal Film
Festivali’nde en iyi kadın oyuncu, görüntü yönetmeni ve en iyi 3. Film
ödüllerini almıştır. Ödülleri alanlar arasında Ümit Ünal’ı göremeyince insan
merak ediyor kim aldı diye. O sene en iyi film ödülünü de alan Yavuz Turgul’a
verilmiş ödül “Muhsin Bey”le. Zaten o
seneye damga vuran 3 film var: “Muhsin Bey”, “Anayurt Oteli” ve Hayallerim, Aşkım ve
Sen. 1980lerin sonu şimdikinden daha bereketliymiş demek ki.
Coşkun küçük yaşta yetimhanede kalan kimsesiz bir çocuktur. O yaştan beri
ünlü ve güzel sinema yıldızı Derya Altınay’ı derinden sevmektedir. Onun
hayaliyle yaşarken, bir gün yetimhaneye Derya Altınay gelir. Ünlü yıldız,
Coşkun’un çocukluk aşkı Rukiye’yi evlatlık edinir. Coşkun başlarda Rukiye’nin
gidişine üzülse de tek hedefine yoğunlaşmıştır: Derya Altınay için senaryo
yazmak.
51 yaşında kansere yenilerek gencecik yaşında hayata veda eden Esin Engin,
akıllara kazınan müzik çalışmalarıyla projeye neredeyse bir karakter katıyor. O
kadar etkili ve içten ki sanki müzik olmasa duygular aktarılamayacak gibi
hissediyorsunuz. Mekan, dekor, kostüm ve makyaj tasarımları filmin diğer kritik noktasıdır. Mekanlardan Beyoğlu, sokaklarıyla sanki seyirciyle
konuşuyor. Renk seçimiyle Beyoğlu’na ayrı bir hayal alemi yaratıyor görüntü
yönetmeni. Türkan Şoray kostümleri ise ayrı ayrı
her kadını çok etkili betimliyor. Saçının dalgası, topuzu, fönü dahi hikayedeki
yerini buluyor. Tüm bu ayrıntılar filme tahminden çok şey katıyor.
Senaryo başlı başına irdelenecek ve hatta oturulup tekrar tekrar okunacak
kadar derin kaleme alınmıştır. En son “Nar” filminde saygıyla bahsettiğim Ümit
Ünal’ın yer aldığı tüm projeleri izleme hevesi uyandırıyor. Anne ve babasız küçük
bir erkek çocuğunun büyüme safhaları (annesizliğin daha ağır etkisiyle), farklı
kadın karakterler üzerinden aktarılıyor: Anaç kadın, seksi kadın, gerçek
dünyadaki kadın ve Beyoğlu’ndaki kadın. İzlerken Derya Altınay hariç hepsi
aslında bir büyüme evresini nitelendiriyor diye hissettim. Hiç biri Derya
Altınay’ın yerini dolduramıyor. Gerçeğine kavuştuktan sonra hayallerini terk
etmesi ve fakat sonrasında yaşadığı tarifsiz acı, ona yeniden hayallerinin
kapılarını açıyor. Tıpkı senin, benim, herkesin yaşadığı gibi bir hayal
kırıklığı, kalp ağrısı… Atıf Yılmaz’ın görsel tekniği, karakterlere
verdiği canı, öyküyü ayakta dik tutmasını hayranlıkla izlemek mümkün. Gene de
beni etkileyen daha çok senaryo oldu. Ümit Ünal’a selamlar olsun.
Yaratılan karakterlerin hepsi çok başarılıdır. 4 kadın karakterin Türkan Şoray’la birleşmesiyse sanki her şeyi doruk noktasına çıkarmış. Film bittikten sonra karakterleri 100
dakikada bu kadar iyi nasıl anlayabildiğinizi, tanıdığınızı düşünürseniz hiç
şaşırmayın. Her biri ayrı film karakteri iken tek çatı altında toplanıp
muhteşem öyküye dönüşüveriyor.
Türkan Şoray proje çekildiğinde 42 yaşındaymış. Canlandırdığı karakterler
ise yaşının altında, yaşına yakın ve büyük olarak görünüyor. Aynı karelerde
birbirinden farklı kadınları nasıl bu kadar gerçekçi canlandırabilir ki bir
oyuncu? “Değirmen”de Şener Şen için
dediğim, bu filmde Türkan Şoray için geçerli. Müşfik Kenter ve Fatoş Sezer
hikayeyi çok iyi besliyorlar. “Fatoş Sezer neden sinemada (ve televizyon) daha ön plana çıkmadı ki?”
sorusu da akılları kurcalıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder