2012’yi bitirmeden senenin Türk
filmlerini eritmeye çalışırken karşıma çıkan romantik türündeki filmin,
seyrettikten sonra neden Şubat ayından beri gözümden kaçtığını anladım.
Sinemada adını çok duyuramamış projenin yönetmen koltuğunda R. Şanal Günseli
otururken, senaryoyu da Işık Elçi ile beraber kaleme alıyorlar. 2005 yılında
beraber yazdıkları kitaptan uyarlamışlardır; yaşanmış bir hikayedir. 95
dakikalık projede Uğur Çavuşoğlu, Aylin Kabasakal, Zeynep Utku, Güzin Usta baş rolleri
paylaşıyorlar.
Bu kez kez kendi cümlelerim
yerine senaristlerin cümleleriyle filmin konusunu gizemli şekilde aktarıyorum:
“Yeryüzünden çok farklı ve uzak bir boyutta bütünlüğünü tamamlamış enerji dolu
bir varlık çevresine ışık ve sevgi saçmaktadır. Bu varlığını dünyaya inip,
sürdürmek ister. Fakat dünyada olup-biten kaos bu varlığı ikiye ayırır ve
uzaklaştırır. Şimdi sevgi dolu her iki ruh birbirini eşini aramaktadır...”
Kuantum işin içindeyken projenin
bu tarafı için bilgiçlik taslamak zor. Zira benim gibi pek çok kişinin de bu
konuda derince bilgisi olduğunu düşünmüyorum. E Türkiye’nin ilk Kuantum filmi
olma düşüncesi de bu yüzden imkansız gibi görünmüyor. Kitabı okumadım,
okusaydım senaryo hakkında daha güzel şeyler yazabilirdim belki. Hatta film
düşüncesini bir kenara bıraktığınızda ilgi çekici bir aşk öyküsü duruyor
karşınızda. Lakin yönetmenin ekrana aktarmak istediği aşk öyküsü, Kuantum
üzerinden filizleniyor. Yani işi hiç de kolay değil. Peki, başarabilmiş mi? Ne
yazık ki hayır. Karakterlerin kadere inancı, daha doğrusu kaderlerinin
yaratıcılarının kendi olduğuna dair inancı hem kabul ediliyor hem de edilmiyor.
Düşünce sabit olsa da bunu kameraya yansıtamıyorlar. Bir kısırdöngülük var.
Benim rahatsız olduğum veya inanmadığım Kuantum değil, sinemaya uyarlanış
şeklidir. Kitabı, filmini seyretmeden yargılamak zaten en büyük hatadır fakat
kitapta yazılanlar beyazperdeye net geçmemiş görünüyor. Kurgu çok zayıf. Bir
yandan zaten kimin kimle eş ruh olacağı belli, diğer yandan erkek karakter
hayatını gizleme çabasında. E zaten eş ruhun olduğuna inanıyorsan, bu gizleyiş
ve kaçış nedir? Yeniden bağlanma korkusu deyin, evlilik korkusu deyin veya
tekrar mutlu olamama korkusu deyin. Hepsi çok mantıklı gerekçeler. İyi de gidiş
yolunuz bu değil ki. Eğer buysa o zaman Türkiye’nin ilk Kuantum filmi iddiası
çürüyor. Tutarsızlık, 105 dakika boyunca seyirciyi rahatsız ediyor. Her
defasında bir engel çıkıyor. Gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir
aşk öyküsü izleseydik bu gel gitler heyecan katabilirdi. Aşkın olacağı en
başında söylendiğinden sıkıyor.
Mekan, dekor, kostüm tasarımları
çok tatmin edici değildi; hatta klişeler ardı arkasına geliyor. Bazı bölümlerde
seçilen mekan (deniz kenarı gibi) güzel görünse de hikayenin gidişatına bir şey
katmıyor. Kadroya gelindiğinde ise Uğur Çavuşoğlu ve Aylin Kabasakal bilinen ve
başarılı oyunculardır. Lakin karakterler kendilerini çok sınırlıyor. Erkek
sürekli somurtkan, kadın sürekli mutlu ve umut dolu. Her şeye rağmen kadın
karakterin sürekli gülümsemesi gerçekçiliği öldürüyor. Sonu belli olacakken de
erkek karakterin sürekli düşüncelere dalması, gizemli davranması romantizmi
öldürüyor, gerçekçiliğe de sürüklemiyor. Tabi bu yazdıklarım oyuncuların genel
performansına laf değildir; eldeki malzeme buyken çıkaracak da çok şey olmuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder