Çalıntı Hayat |
Seyretmekte biraz geç kaldığım Çalıntı Hayat, 7
Aralık’ta gösterime girmişti. ABD yapımının yönetmenliğini ve senaristliğini
Brian Klugman ile Lee Sternthal üstleniyor. Dram ve gerilim türündeki 96
dakikalık projenin oyuncu kadrosu ise ilgi çekici: Bradley Cooper, Zoe Saldana,
Olivia Wilde, Jeremy Irons, Dennis Quaid. Seyredilmesi gerektiğine inandığım
gerilim filmlerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Rory Jansen’in en büyük hayali tanınan bir yazar olmak
ve kitaplarını bastırmaktır. Uzun uğraşlar ve sabrı sonrası kitabı basılır e
neredeyse dünya çapında bir üne sahip olur. Pek çok eleştirmen tarafından
da olumlu dönüşler alır. Çok sevdiği eşiyle beraber bu şöhretin keyfini
çıkarırken bir gün adı bilinmeyen yaşlı bir adam ortaya çıkar ve Rory’nin
kitabıyla ilgili inanılmaz bir iddia ortaya atar. Bu iddia hiç yenir yutulur
cinsten değildir.
“Ruby Sparks” sonrası bir yazarın daha kendi içinde
yaşadıkları perdeye yansıtılıyor. Yalnız bu sefer işin içine gerilim ve
etkileyici bir kurgu da ekleniyor. Zira filmde beni en çok şaşırtan, büyüleyen
şey iç içe giren öykülerin kurgusuydu. Kafa karıştırıcı, düşündürücü, zaman
zaman işin içinden çıkılamayan bir senaryoya sahip. Klugman ve Sternthal
ikilisi hem senaryoyu hem de yönetmen koltuğunu çok iyi paylaşıyorlar. Renk kullanımı,
mekanların konu ve zamanı aydınlatacak şekilde tasarlanması, geçmiş zamandaki
hikayenin kostüm ve makyajı güçlüydü. 3 farklı dönemi bu gibi detaylarla
ayırabilmişler.
Senaryo ise yeni dönem kafa yorulan bir konuya
değiniyor. Yazar, onun hayatı ve mesleğini icra ederken yaşadığı zorluklar. Yazan,
çizen ve bir şeyler karalayanlar eminim öyküye daha çok bağlanacaklardır.
Yazmanın zorlukları, çelişkiler, ikilemler, maddi zorluklara rağmen bu mesleği
devam ettirme güdüsü, çevresine bunu açıklamakta zorluk çekmeler, sabır başlıca
aklıma gelen ve çözülmeyi bekleyen sorunlardır. Yazarlık konusunda tecrübem
olmadığı için sadece izleyici olarak bu fikirleri ortaya atabiliyorum. Etkisi
ise hayli kuvvetlidir. Günümüz koşullarında yazarlığın ne kadar güç olduğunu da
vurgulaması gerçekçiliğini gösteriyor.
Peki, ya karakterler? Rory’nin üzerinde biraz daha
durulsa enfes bir karakter çıkabilirdi. Duyguları üstünkörü işleniyor. Girdiği,
daha doğrusu girmesi gereken bunalımlar yeteri kadar aktarılamıyor. Bradley
Cooper bunu yansıtamıyor gibi görünse de karaktere izin verildiğine
inanmıyorum. O gerilimi psikolojik baskıyla mükemmel hale getirebilirlerdi. Bunun
yanında elbette yaşlı adam çok tesirliydi. Yer aldığı her sahnede dolu dolu
kendini anlatıyor. Sadece Jeremy Irons başarısı değil bu; karakterin kendine de
fırsat veriliyor.
Bu filmle olmasa da hazır senenin Oscar adaylığını
kapmışken Bradley Cooper’dan bahsetmek gerek. 1975 ABD doğumlu oyuncu, 25’ten
fazla sinema projesinde yer almıştır. Kariyerindeki patlamayı şüphesiz “The Hangover” serisiyle yakaladı. Yeri
gelmişken, serinin 3. filmi 2013 tarihli! Beğenenlere duyurulur. Henüz
izleyemediğim “Silver Linings Playbook”la
en iyi erkek oyuncu Oscar, Altın Küre, Bafta adaylıklarına layık görüşmüştür. Bu
yaşta çok iyi başarı, değil mi? Rory’i canlandırırken hünerini ortaya koysa da karakterin
duygularını aktarmada sıkıntı yaşanıyor. Bu yönetmenden de kaynaklanmıyor değil
tabi.
Not: Afişi ve kullanılan rengi çok beğendim!
Jeremy Irons'ın olduğu sahneler hiç bitmesin dedim süperdi filmin sonunda bi kafa karışıklığı yaşadım :D
YanıtlaSil