Düşler Diyarı |
11 Ocak’ta gösterime giren Düşler
Diyarı, 1982 doğumlu yönetmen Ben Zeitlin’in ilk uzun metrajlı filmi olarak
dikkat çekiyor. Sundance Film Festivali’nden 2, Cannes Film Festivali’nden en
iyi ilk film de olmak üzere 4 ödül almıştır. Tabi bu sadece aldığı 35 ödülden 6
tanesi. Yeni açıklanan Oscar adayları içinde 4 kategoride yarışıyor: En iyi
film, yönetmen, uyarlama senaryo, kadın oyuncu. 93 dakikalık fantastik/dramın senaryosunu,
Lucy Alibar’ın “Juicy and Delicious”
adlı tek perdeli oyunundan Benh Zeitlin ve Lucy Alibar uyarlamıştır. Baş
rollerinde profesyonel oyuncu yok, hepsi yerli halktan seçilmiş: Quvenzhane
Wallis, Dwight Henry, Levy Easterly. Filmi izlediğinizde buna inanmanız zor
olacak, eminim. Bütçesi 1,8 milyon $’ken, hasılat şimdilik 11 milyon $
civarındadır.
New Orleans kıyılarında Bathtup
adlı fakir ama huzurlu bir topluluğun içinde babası Wink’le yaşayan Hushpuppy,
altı yedi yaşlarındadır. Durumlarının vahametinin farkında olsa da mutsuz
değildir. Bir gün babası anlayamadığı bir hastalığa yakalanır. Bu hastalık,
dünyanın tüm düzenini bozar, evleri su altında kalır. Tarih öncesinde yaşayan
bizonlar ortaya çıkar ve kıyameti bir nevi getirirler. Hushpuppy küçücük
bünyesine büyük cesaretini koyarak evi terk eder. Amacı dünyanın öbür
tarafındaki annesine ulaşıp hem babasını hem de dünya düzeniyle mahvolan
evlerini kurtarmaktır.
Hayal ve gerçeğin iç içe
girdiği, neyin nasıl doğru olduğunu tamamen seyirciye bırakan harika bir
projeyle karşı karşıyayız. İzlerken dünyadan ayrılıp kendinizi Bathtup’un
ortasında Hushpuppy’le buluyorsunuz. Anlatım o denli masalsı ki bir yandan
yaşanan drama içiniz parçalanıyor, diğer yandan Hushpuppy’nin dünyaya bakışıyla
yola devam ediyorsunuz. Öyküye ve olaylara bakışınız tamamen size kalmış; ister
gerçekçi yaklaşın ve dramın acısı yüreğinizi burksun, isterseniz de
Hushpuppy’nin gözünden hayaller kurarak bakın ve hala yaşamaya değer şeyleri
fark edin. Bu sözler Hushpuppy'nin umut dolu bir çocuk olduğunu düşündürmesin. O, sadece yalnızlığıyla başa çıkmaya çalışıyor. Umur nedir, mutluluk nedir çok tatmamış aslında. Nasıl bir türe girer bu senaryo, bilemedim fakat şimdiye kadar
izlediğim en ilgi çekici, en karışık ve fakat bir o kadar da sade anlatıma
sahip. Senaryonun özünü oluşturan oyunla arasında bazı farklılıklar varmış.
Oyun daha hayal dünyasında devam ederken, beyazperdeye daha gerçekçi yanları
aktarılmış. Senaryonun hayli sert siyasi eleştirisi de bulunuyor. Dünyayı bizonlar ele geçirmeye çalışırken, hükumet de evlerinden uzaklaştırıp
onları başka yere göndermeye zorluyor.
Özgürlük için verilen tepkiyle insan hakları öne çıkıyor.
Yönetmenliğe gelince, bu
senaryoyu ekrana aktarmak için teknik bilgiyle beraber hayal dünyasının da
kuvvetli olması gerektiğine inanıyorum. Sahne geçişleri, kamera açıları, renk
ve kontrast ayarlarıyla hikayenin zenginliği ortaya çıkıyor. Ayrıca belgesel çekimler, olayın gerçek tarafını su yüzüne çıkarıyor. Hayal ve gerçekçilik bu
sahnelerle daha net ayrılabiliyor. Konunun apokaliptik tarafı mekan, kostüm,
makyaj, dekor detaylarla öne çıkıyor. Barınaklar, kıyafetler, kendilerinin
yaptığı derme çatma bot, insanların hijyenden uzak oluşu, yemek yeme içme
düzenleri tüm bu hayatın perdesini aralıyor.
Karakter detaylandırmasında
Hushpuppy göz dolduruyor. İlk başta kız mı erkek mi olduğu belirsizken, zamanla
cinsiyeti ortaya çıkarıyor. Aslında cinsiyetinin önemsizliği bir yandan ima
ediliyor. Babasının tüm hırçınlığına, yalnız bırakmalarına rağmen ondan
uzaklaşmıyor. Dünyanın öbür tarafındaki annesiyle konuşarak hayatta kalma
çabasına giriyor. Kıyamet alametleri ortaya çıkarken hem babası hem de
barınakları için çözüm bulmaya çalışıyor.
IMDB’den 7.5, Rotten Tomatoes’tan
85 puan almıştır. Oscar adaylıkları sayesinde IMDB puanı yükselişe geçer diye düşünüyorum. Filmle ilgili gelen tüm eleştiriler olumludur. En çok da
senaryo ve yönetmenlik takdir topluyor. Apokaliptik görüntü ve anlatıma
aşinaysanız mutlaka seyretmelisiniz!
Filmin göze çarpan oyuncusu
kuşkusuz Quvenzhane Wallis’tir. Senenin en genç Oscar adayı olması,
performansının beklenmedik başarısını da taçlandırıyor. Rakipleri zor olsa da
2003 doğumlu oyuncu, en azından kırmızı halıda yürüyebilecek. Gerçi hayat
sürprizlerle doludur; kim bilir?
Not: Bu filmi sinemada seyretmelisiniz, o büyü kocaman ekranda içinize işliyor!
bu yılın en çok merak ettiğim filmlerinden ama 10 kopyayla vizyona girdiğinden izleyemedim. diğer yoldan izlemek şart oldu. eline sağlık güzel betimlemişsin :)
YanıtlaSilKadıköy'de bile 1 tane sinemada bulabildim. O da büyük salonlardan değildi yani. Umarım seyretme fırsatın olur, teşekkür ederim :)
SilYa evet İstanbul'da bile zor buluyorsun. böyle kıymetli filmleri en azından 40-50 kopyayla vizyona soksalar.. neyse ki torrent var :) rica ederim
YanıtlaSilGişe filmi olmadığı için kopya sayısı az sanırım. Amour bile çok az sinemada vardı.
Sil