10 Şubat 2013 Pazar

Zero Dark Thirty (2012)


The Hurt Locker” ile hayatımıza girip Oscar’ı kapan Kathryn Bigelow, yeni bombasını Zero Dark Thirty ile patlattı. Herkesin övdüğü “The Hurt Locker”ı hiç sevemediğim için Zero Dark Thirty’de beklentimin ne olacağını bile kestiremiyordum. Neyse ki bu sefer 5 dalda Oscar adaylığını hak ettiğine inanıyorum. Senaryoyu kaleme alan Mark Boal, Bigelow’la beraber yapımcılığı üstleniyor. 157 dakikalık dram ve gerilimin (yaşanmış hikaye olduğundan tarihi de diyebiliriz) baş rollerinde Jessica Chastain, Jason Clarke, Joel Edgerton, Jennifer Ehle yer alıyorlar. ABD yapımının bütçesi 40 milyon $’ken hasılatı şimdilik 96 milyon $’dır. Oscar öncesi 8 Şubat’ta Türkiye’de gösterime girdi.

ABD’nin dönüm noktalarından olan 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi Kuleleri saldırısını El-Kaide terör örgütü ele başı Usame Bin Laden üstlenmişti. ABD 10 yıl boyunca milyonlarca dolar para ve zaman harcayarak Laden’i bulmaya çalıştı. Herkesin bildiği gibi 1 Mayıs 2011’de Laden ele geçirildi. CIA ajanı Maya, Laden’i ele geçirme operasyonunun başındadır. Genç yaşına rağmen yakalamayı takıntı haline getirmiş ve herkese inat pes etmemiştir. Bu süreç düşünüldüğü kadar kolay olmamıştır.

Sonu bilinen bir hikayeyi izlemek aslında çok zor, heyecan yaratmama tehlikesi barındırır. Üstelik 157 dakika boyunca bile bile seyretmek bu durumu iki kat güçleştirir. Zero Dark Thirty ise tüm bu dezavantajları yemiş yutmuş. Süre hayli uzun olsa da seyretmekten sıkılmıyor, aksine sona nasıl ulaşacağını merak ediyorsunuz. İşte Bigelow’un yakaladığı başarı bu kilit noktada gizlidir: Bilineni adrenalin yaratarak aktarmak. Alexandre Desplat’ın enfes müzik çalışmalarıyla birleşen öykü, sizi amansız takibin içine sokuyor. Kamera açıları, renk kontrast ayarları, kurgu son derece etkileyici. Beklentilerin üstünde film sunuyor. Ortadaki gizli bir savaş; halk aramaların devam ettiğini bilse de gizli yürütülen operasyon detaylarını aktarma yolu Bigelow'un zekasının ispatıdır. Zaten filmin çekim aşamasında epey sorunlar yaşanmış çünkü gizli operasyon detaylarının film için ifşa edildiği öne sürülüyor. Sonuçta bu da ABD hükumeti için bir çıkar değil mi? Reklamını sinemada yapıyor.
Tabi Amerikan milliyetçiliğini görmekten gına geldiyse film size zevk vermeyebilir. Haliyle “Lincoln” ve “Argo”da bolca “Yaşasın ABD!” sloganları duyduk. Eğer kıyaslamak gerekirse “Argo”dan daha etkileyici olduğunu düşünüyorum. Oscar’da “Argo” önde görünse de sinema açısından doyuruculuk Zero Dark Thirty’e aittir. Öykü, yaşananlara en yakın şekilde kurgulanmış. Yani Laden’in bulunduğu ev gerçeğe uygun tasarlanmış.

IMDB’den 7.7, Rotten Tomatoes’tan 94 almıştır. Bu sene Rotten Tomatoes Oscar adaylarına bolca puan vermekten çekinmiyor. 94 puanlık olduğuna inanmıyorum; IMDB daha gerçekçi görünüyor. Gelen eleştiriler de gerçekliği aktarmada başarılı olduğunu gösteriyor. Tabi filmin içindeki bolca sunulan şiddet sahneleri çok rahatsız edici. Bir sonuca ulaşmak adına şiddeti makul göstermek içler acısı. Bunu açıkça kabul etmek de ayrı bir soru işaretini kafada belirtiyor. Gelelim adaylıklarına:

Oscar: En iyi film, kadın oyuncu, orjinal senaryo, ses kurgusu, kurgu
BAFTA: En iyi film, yönetmen, kurgu, yapım tasarımı, kadın oyuncu
Altın Küre: En iyi film, yönetmen, kadın oyuncu (kazandı), senaryo

Oyuncu kadrosu seyirciye beklenileni fazlasıyla veriyor. Jason Clarke, Jennifer Ehle ve Joel Edgerton konuyu çok iyi besliyorlar. Baş roldeki Jessica Chastain ise zor bir karakterin üstesinden geliyor; tüm adaylıkları ve ödülleri hak ediyor. Bu görevi takıntı haline getirmiş, başarılı, erkek hegemonyasındaki görevde neredeyse tek başına savaşan bir kadın. Üstelik genç yaşından dolayı bu savaşı kazanacağına inanan tek kişi dahi yok. Bu psikolojiyi izleyiciye harika aktarıyor. Gene de Oscar kazanma ihtimali Jennifer Lawrence’a göre daha düşük. Tabi Akademi sürpriz yapıp en yaşlı adaya (“Amour”) veya en genç adaya (“Beasts of the Southern Wild”)a ayrıcalık yapmazsa.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...