“The Hurt Locker” ile hayatımıza girip Oscar’ı kapan Kathryn
Bigelow, yeni bombasını Zero Dark Thirty ile patlattı. Herkesin övdüğü “The Hurt Locker”ı hiç sevemediğim için
Zero Dark Thirty’de beklentimin ne olacağını bile kestiremiyordum. Neyse ki bu
sefer 5 dalda Oscar adaylığını hak ettiğine inanıyorum. Senaryoyu
kaleme alan Mark Boal, Bigelow’la beraber yapımcılığı üstleniyor. 157 dakikalık
dram ve gerilimin (yaşanmış hikaye olduğundan tarihi de diyebiliriz) baş
rollerinde Jessica Chastain, Jason Clarke, Joel Edgerton, Jennifer Ehle yer
alıyorlar. ABD yapımının bütçesi 40 milyon $’ken hasılatı şimdilik 96 milyon
$’dır. Oscar öncesi 8 Şubat’ta Türkiye’de gösterime girdi.
ABD’nin dönüm noktalarından olan
11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi Kuleleri saldırısını El-Kaide terör örgütü
ele başı Usame Bin Laden üstlenmişti. ABD 10 yıl boyunca milyonlarca dolar para
ve zaman harcayarak Laden’i bulmaya çalıştı. Herkesin bildiği gibi 1 Mayıs 2011’de
Laden ele geçirildi. CIA ajanı Maya, Laden’i ele geçirme operasyonunun
başındadır. Genç yaşına rağmen yakalamayı takıntı haline getirmiş ve herkese
inat pes etmemiştir. Bu süreç düşünüldüğü kadar kolay olmamıştır.
Sonu bilinen bir hikayeyi izlemek aslında çok zor, heyecan yaratmama tehlikesi barındırır. Üstelik 157 dakika boyunca bile bile seyretmek bu durumu iki kat güçleştirir. Zero Dark Thirty ise tüm bu dezavantajları yemiş yutmuş. Süre hayli uzun olsa da seyretmekten sıkılmıyor, aksine sona nasıl ulaşacağını merak ediyorsunuz. İşte Bigelow’un yakaladığı başarı bu kilit noktada gizlidir: Bilineni adrenalin yaratarak aktarmak. Alexandre Desplat’ın enfes müzik çalışmalarıyla birleşen öykü, sizi amansız takibin içine sokuyor. Kamera açıları, renk kontrast ayarları, kurgu son derece etkileyici. Beklentilerin üstünde film sunuyor. Ortadaki gizli bir savaş; halk aramaların devam ettiğini bilse de gizli yürütülen operasyon detaylarını aktarma yolu Bigelow'un zekasının ispatıdır. Zaten filmin çekim aşamasında epey sorunlar yaşanmış çünkü gizli operasyon detaylarının film için ifşa edildiği öne sürülüyor. Sonuçta bu da ABD hükumeti için bir çıkar değil mi? Reklamını sinemada yapıyor.
Tabi Amerikan milliyetçiliğini
görmekten gına geldiyse film size zevk vermeyebilir. Haliyle “Lincoln” ve “Argo”da bolca “Yaşasın ABD!” sloganları duyduk. Eğer kıyaslamak
gerekirse “Argo”dan daha etkileyici
olduğunu düşünüyorum. Oscar’da “Argo”
önde görünse de sinema açısından doyuruculuk Zero Dark Thirty’e
aittir. Öykü, yaşananlara en yakın şekilde
kurgulanmış. Yani Laden’in bulunduğu ev gerçeğe uygun tasarlanmış.
IMDB’den 7.7, Rotten Tomatoes’tan
94 almıştır. Bu sene Rotten Tomatoes Oscar adaylarına bolca puan vermekten
çekinmiyor. 94 puanlık olduğuna inanmıyorum; IMDB daha gerçekçi görünüyor. Gelen
eleştiriler de gerçekliği aktarmada başarılı olduğunu gösteriyor. Tabi filmin içindeki bolca sunulan şiddet sahneleri çok rahatsız edici. Bir sonuca ulaşmak adına şiddeti makul göstermek içler acısı. Bunu açıkça kabul etmek de ayrı bir soru işaretini kafada belirtiyor. Gelelim adaylıklarına:
Oscar: En iyi film, kadın oyuncu,
orjinal senaryo, ses kurgusu, kurgu
BAFTA: En iyi film, yönetmen,
kurgu, yapım tasarımı, kadın oyuncu
Altın Küre: En iyi film,
yönetmen, kadın oyuncu (kazandı), senaryo
Oyuncu kadrosu seyirciye beklenileni
fazlasıyla veriyor. Jason Clarke, Jennifer Ehle ve Joel Edgerton konuyu çok iyi
besliyorlar. Baş roldeki Jessica Chastain ise zor bir karakterin üstesinden
geliyor; tüm adaylıkları ve ödülleri hak ediyor. Bu görevi takıntı haline
getirmiş, başarılı, erkek hegemonyasındaki görevde neredeyse tek başına
savaşan bir kadın. Üstelik genç yaşından dolayı bu savaşı kazanacağına inanan
tek kişi dahi yok. Bu psikolojiyi izleyiciye harika aktarıyor. Gene de Oscar
kazanma ihtimali Jennifer Lawrence’a göre daha düşük. Tabi Akademi sürpriz
yapıp en yaşlı adaya (“Amour”) veya
en genç adaya (“Beasts of the Southern Wild”)a ayrıcalık yapmazsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder