Pazarları Hiç Sevmem’le ilgili
herkesin hem fikir olduğu iki şey var: Adı ve ilgi çekici fragmanı. Zaten
seyirciyi de bu iki şey ekran başına geçiriyor. 27 Nisan 2012’de gösterime
giren 85 dakikalık dramın yönetmen koltuğunda Rezzan Tanyeli oturuyor. İlk
filmi olan Pazarları Hiç Sevmem’in senaristliğini de üstleniyor Tanyeli. Oyuncu
kadrosu ise hayli ilgi çekici: Melisa Sözen, Edhem Dirvana, Ayşen Gruda, Ezgi
Mola, Hasibe Eren, Umut Kurt, Şebnem Dilligil.
Oğuz, son
arzusu yeşil Mercedes'ini görmek olan babasının bu isteğini gerçekleştirmek için kolları sıvar. Oğuz Ayşe’ye hala aşıktır ama Ayşe başkasıyla evlenmek üzeredir. Bu arada
hayatına ansızın Deniz girer. Deniz ise yalnız, işsiz ve mutsuzdur. Bu yol kesişmesi
Oğuz ve Deniz’in en zor dönemlerinde ikisine de iyi gelecek midir?
Filmin benim için en büyük artısı
kuşkusuz Nil Karaibrahimgil’in “İstanbuldayım”
şarkısıdır. Karaibrahimgil, bu film için enfes şarkıyı bestelemiştir. Öyküye çok
yakıştığı da inkar edilemez. Filmin genelinde de müzik çalışmaları hiç fena
değil. Oğuz ve Deniz’in hayatlarıyla paralel ilerliyor. Mekan, dekor, kostüm
detayları hayli sade ve doğal görünüyor. Tire, Ödemiş kasabalarında çekilen
sahneler elbette en beğendiklerimdi. İstanbul’daki çekimlere oranla daha sıcak
bir etki yaratıyor. Temiz ve net görüntü yanında kamera açıları da türüne ve
bütçesine göre kalitelidir. Hikayenin dönem geçişlerini mevsimle anlatması da
beğendiğim diğer bir noktadır. Yağmur ve kar yağışı enfes bir görsellik
katıyor. Yaz aylarının verdiği neşe ve umudun kış aylarında yerini hüzne
bırakması güzel anlatılıyor. Bunun kamerayla yakalanması ise ayrı bir tesir
yaratıyor.
Senaryoya gelindiğinde ise
yukarıdaki paragrafıma nazaran beğenim düşüyor. Aslında türü dram diye
belirttim lakin dram komediye, hafiften mizaha, bazen de romantiğe kayıyor. Her
birinden bir tutam almış. Sanki her türlü seyircinin beğenisi kazanma çabasında
ki bu durumu sevemiyorum. Her filmde bunu yakalamak kolay olmuyor, çok belli edip sırıtıyor. Konusunu okuyunca beklenti tek şeye kayıyor: Oğuz
ve Deniz’in birbirine yaklaşması ve aradaki kıvılcımın çıkması. Bu beklentiye
ulaşana kadar o kadar çok farklı karakter dahil oluyor ki
asıl amacından kopuyor, sürükleniyor. Sadece Oğuz ve Deniz’e odaklanılsa başarı
artardı diye düşünüyorum. Diğer yandan, yan karakterleri canlandıran oyuncular
o kadar marifetli ki onlar çıksa 85 dakika geçmezdi diye tahmin ediyorum. Film
beni ikileme sokuyor J
Tabi senaryonun içindeki
kavramlar oldukça güçlü: yalnızlık, umutsuzluk, çaresizlik, ölümle hayatın
arasındaki incecik çizgi, aile. Her biri hayatın en içinde yer alıyor fakat
senaryodaki yerini koruyamıyor; bütünlük sağlayamıyor.
Oyuncu kadrosu ise Türk
dizilerini aratmayacak kadar zengin. Melisa Sözen, Ayşen Gruda, Hasibe Eren,
Ezgi Mola, Umut Kurt ve Şebnem Dilligil hünerlerini ortaya koyuyorlar. Yalnız
bu oyuncuların filme fazla geldiğini de kabul etmek gerekir. Her an patlama
yaşanacak yeteneklerini dizginliyorlar adeta. En büyük huzursuzluğu da baş
roldeki Edhem Dirvana’dır. Ne karaktere
ayak uydurabiliyor ne filmin bütünlüğüne katkı sağlayabiliyor. Başka bir
diyarda yaşıyor. Performansı da etkisiz, yetersiz, izlenmekten hayli uzak. Yan karakterler
bu kadar özenle seçilmişken baş rolde nasıl böyle bir risk alındı, hayret
etmemek imkansız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder