8 Mayıs 2012 Salı

Man on a Ledge (2012)


Türkiye’de vizyon tarihi belirlenmeyen gerilim ve suç türündeki filmin yönetmen koltuğunda, ilk uzun metrajlı filmine imza atan, Asger Leth oturmaktadır. Pablo Fenjves senaryoyu kaleme alırken baş rollerde Sam Worthington, Elizabeth Banks, Anthony Mackie, Jamie Bell, Ed Harris yer alıyorlar. 102 dakikalık ABD filmin bütçesi 42 milyon $ olarak açıklandı. Hasılatı şimdilik bütçeyle kafa kafaya gitmektedir.

Nick görevden ihraç edilen bir polistir. Masumiyetini ispatlamak adına Manhattan’da bir otelin çatı katına çıkarak intihar girişiminde bulunur. Gerek halkın gerek polislerin yoğun çabasıyla sesini duyurur. Psikolog polis memuru Lydia Anderson’ın görevi ise Nick’i ikna edip bu girişimden vazgeçirmektir. Yalnız bilmediği bir şey vardır: Bu intihar sadece oyundur. Arkasında büyük bir soygun vardır.

Monsters vs. Aliens”, “Henri IV”, “X-Men: First Class”, “Winnie the Pooh” gibi projelerin müzik çalışmalarını gerçekleştiren Henry Jackman, gerilim türündeki bu filme de renk katıyor. Yalnız sadece renk kattığını belirtebilirim çünkü filmin tamamında çatıda duran bir adam fırsatı (evet gerilim için bir fırsattır bu :) ) varken müziğin daha yoğun olması gerekirdi. Yönetmen ve senaristin çok başarılı bir iş çıkaramadığını itiraf etmeliyim. Seyrederken sıkmıyor ama sahneler peş peşe ilerledikçe “Eee yani?” diye sorgulamadan edemiyorsunuz. Senaryo boşlukları çok fazla; birbiriyle bağlanamayan sahneler ve konular mevcut. Yani kurgunun zayıflığı öne çıkıyor. Adrenalin hat safada olsa da zaten soygunla ilgili sayısız filmleri izleyen seyirci herhangi bir yenilik göremiyor. Bilinen konuyu eğer tekrardan çekiyorsanız mutlaka yenilik, değişiklik yaratmak gerekir diye düşünüyorum.
Mekan, dekor, kostüm üçlüsünde ise etkileyici bir tasarım görünmüyor. Sadece otelin dış mekanı güzeldi. Filmin neredeyse yarısı çatıda geçtiği için otel seçimi (yoksa bilgisayarda mı tasarlandı bilmiyorum) doğru yapılmış. Görüntü teknolojisi ise daha etkileyici kullanılabilirdi. Adam intihar etme eğilimindeyken yakın çekim uzak çekimlerle o korku dolu anlar daha vurgulanıp seyirciye de aynı his yaşatılabilirdi. Bazı sahneler adrenalin yükseldikçe daha hızlı ve keskinleştirilerek yoğunluğu artabilirdi. Bunlar bir gerilim – suç filminde kaçınılmazken proje sanki daha sakin geldi.

IMDB’den 6.7, Metacritic’ten 40, Rotten Tomatoes’tan da 31 puan alan filme gelen eleştiriler genellikle olumsuz yöndedir.  Rotten Tomatoes biraz haksızlık etse de harika puanlar görmek başka bir haksızlık olurdu. “Avatar”ın Jack’i Sam Worthington, merdivenleri hızlı hızlı çıkıyor. Neredeyse her aksiyon benzeri projelerde kendisini görmek mümkün. Peki ya oyunculuğu? Gittikçe kendini geliştiriyor yazıp yoruma açık bırakmak istiyorum. Filmin yan karakterlerinden birini canlandıran Anthony Mackie, çok duyulan bir isim olmamasına rağmen yer aldığı projeler oldukça kuvvetli görünüyor. 1979 ABD doğumlu oyuncu daha önceden “Million Dollar Baby”, “The Hurt Locker”, “The Adjustment Bureau” filmlerinde yer almıştır. Worthington kadar hızlı olmasa da emin adımlarla yükseldiği aşikar; üstelik performansı yansıttığı karakterlere göre başarılıdır.



4 yorum:

  1. Bana ilginç geldi bu film. beklenti içine girmeden izlemek lazım ama :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet beklenti içinde izlemezsen keyfi alabilirsin. Eksikliklerine rağmen izlenebilir :)

      Sil
  2. çok fazla beğenmedim ben biraz daha aksiyon olabilirdi çatı katında

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...