Hayat Ağacı |
139 dakikalık The Tree of Life’ın baş rollerinde Brad Pitt, Sean Penn ve Jessica Chastain yer alıyor. ABD yapımı bu dramın bütçesi 32 milyon $ olarak belirtildi. Brad Pitt ayrıca yapımcı olarak da projenin içinde boy gösteriyor. 2011 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünün sahibi oldu (Türkiye şimdiye kadar sadece “Yol” filmi ile bu ödüle layık görüldü). Öykü 1950li yıllarda geçiyor. Üç çocuklu bir aile üzerinden masumiyetin zamanla nasıl kaybolduğu anlatılıyor.
Filmin giriş müziği sizi filmin türüne alıştırmaya çalışıyor. İlerleyen dakikalarda bunu anlamak ve hazmetmek daha kolay oluyor. Bu açıdan müziklerin çok başarılı olduğunu belirtmek gerekir. Çekimlerde (özellikle ilk yarı) doğallık belgesel ile aktarılmaya çalışılıyor. İzlerken film değil de belgesel izlediğinizi düşünebilirsiniz. Anlatım da, hatta bazı diyaloglar da zaten öyle gelişiyor. Belgesel deyince akla ilk gelen hayvanlar olabilir ama bu çok daha farklı bir şey! Hayatın başlangıcı ve evrenin gelişimi konularını bir çırpıda gözünüzün önüne seriyor. Dinazorlar, muhteşem gök olayları, volkanik patlamalar, ışık oyunları tam bir görsel şölen sunuyor. Filmin bu görsel şölenlerinde beni en etkileyen ise (yaklaşık 18. dakikada) kuşların sahnesiydi. Eğer izlerseniz hangi sahneden bahsettiğimi anlayacaksınız. Bunları izlemek güzel olabilir, sonuçta ortada çok iyi kullanılan bir teknoloji var ama bir süre sonra nereye kadar dedirtiyor (en azından benim için). Oldukça az gelen diyaloglar, belgesel bölümünün biraz daha azalması ise orta seviyeye ulaşıyor. Durgunluk da biraz daha azalıyor. Aslında senaryo oldukça çarpıcı ve doğal kaleme alınıyor. Sıklıkla projelerde yer edinen despot bir baba karakteri burada da var. Çocuklarını seviyor (ki çok emin olamıyorsunuz bundan, sinir bozucu) fakat o kadar sert davranıyor ki çocukların psikolojisi daha oturmadan yerle bir oluyor. Sorunlu baba karakteri tüm aileyi etkiliyor. Çocukların doğumuyla ortaya çıkan masumiyet, babanın bu tavırlarıyla yavaş yavaş, içten içe kayboluyor. O kayboluşu izlemek o kadar acı veriyor ki karakteri canlandıran Brad Pitt’ten nefret etmenize sebep oluyor. Film başlar başlamaz yaşanan trajedi akla "Rabbit Hole”u getirse de geri kalanının tabi ki de herhangi bir benzerliği bulunmuyor (senaryo daha “Rabbit Hole” portakalda vitaminken hazırlanmış o ayrı).
139 dakika hiç de kısa sayılmayacak bir zaman dilimi. Bir de işin içine belgesel tarzı anlatım girince sıkıldığımı itiraf etmem gerekiyor. Özellikle ilk yarıda filme çok yoğunlaşamadım. İkinci yarıda Brad Pitt, Jessica Chastain ve çocukların daha fazla ön planda olmasıyla ilgim oldukça arttı. Karakterler neredeyse hiç konuşmadan mimik ve hareketleriyle filmi sürdürebilecek kadar başarılı yazılmış. Malick, kusurlu babayı o kadar ön plana çıkarıyor ki kusursuz anne ve masumiyet simgesi çocukların yanında doğanın gerçeğini tokat gibi çarpıyor. Sean Penn’i görmek çok kısmet olmadıysa da Brad Pitt ve Jessica Chastain göz dolduruyordu. Özellikle Brad Pitt izleyiciyi ters köşe yapıyor! Karakter o kadar iyi yazılmış ve Pitt de bunu o kadar başarılı canlandırmış ki şimdiye kadar Oscar siftahı olmayan adamı “12 Monkeys” ve “Babel”den sonra bu kadar etkileyici buldum diyebilirim. Daha önce hiç ekranda görmediğim 1981 doğumlu Jessica Chastain ise güzelliği ile yeteneğini birleştirerek ileriki günlerde daha göz önünde olacağını ispatlıyor.
Bu dram/fantastik türü filmin Türkiye’de gişe yapacağını pek sanmıyorum. Sabırlı sinema izleyicileri dışında gidenler ilk yarıda dayanamayıp çıkabilirler. Ben de filmi evde seyretmeyi tercih ederdim. Çok beğendiğim bölümleri, özellikleri, oyuncuları olsa da metafizik anlatımı bana bir beden büyük geldi.
The tree of life'a yakışan güzel bir eleştiri olmuş. Dediğiniz gibi olumlu ya da olumsuz uzun süre konuşulacak bir film. 'Serdar Durdu'
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Bence izleyenler ya çok sevecek ve yorumlarımı beğenmeyecekler ya da hiç sevmeyecekler ve beğendiğim taraflarını eleştirecekler :)
YanıtlaSilŞöyle bir şey var: Ben filmi çok seveceğime eminim. Bu olumsuz eleştirileri (sizinki o kadar da olumsuz değil) de takdir etmeyeceğim anlamına gelmez. Eleştiri okumak zaten benim için ayrı bi keyif. SD
YanıtlaSilBuna duymak güzel teşekkürler :)
YanıtlaSilFilm hakkında ki eleştirinizi yerinde buldum.Filmi iki gün önce izledim. Kesinlikle görsel olarak ve müzikler anlamında çok güzel. Film boyunca kaderin ve hayatın sorgulanması işleniyor. Ancak ne bu sorgulamalar beni derinden etkiledi ne de aile içinde ki hastalıklı baba karakteri. Sean Penn'in oyunculuğunun yeterince değerlendirilmediğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra modern dünyanın yüzeysel dinsel arayışları ve bu konuda ki sorgulamalarını da yavan buldum. Film hakkında bir araştırma yaparken, bir eleştirmenin ilginç yorumuyla karşılaştım. Şimdi burada anlatamayacağım kadar uzun yazıyı buraya taşıyamayacağım ancak ana fikir olarak, film Malick'in hayatıyla örtüşüyor. Yönetmenin kendi hayatını sorguladığı ve kendi yöntemiyle anlattığı bir film.
YanıtlaSilGüzel yorumunuz için teşekkür ederim. Ben de yazıyı hazırlama aşamasındayken film ile Malick'in hayatı arasında bağ olduğunu okumuştum. Zaten filmin 20 yıllık bir geçmişi olduğunu düşününce bu birikimin hayatı ile bağlantısı kaçınılmaz görünüyor.
YanıtlaSil