12 Eylül 2011 Pazartesi

The American (2010)

Centilmen

Afişine bakıldığında George Clooney’nin yakışıklılığı yanında casus türü olduğunu kolayca görebileceğiniz The American, yönetmen Anton Corbijn’in ikinci filmi (ilki “Control”) olarak karşımıza çıkıyor. Martin Booth’un “A Very Private Gentleman” adlı romanından senaryoya çeviren Rowan Joffee ise daha önce “28 Weeks Later” senaristi olarak bilinmektedir. ABD yapımı 105 dakikalık filmin baş rollerinde George Clooney, Violante Placido, Thekla Reuten ve Bruce Altman yer alıyor. Yolun başındaki yönetmene güvenini yapımcı olarak da ispatlayan George Clooney, seyirciyi filmi izlemeye yönlendiriyor. 20 milyon $ bütçeyle ekrana gelen proje, 70 milyon $’a yakın hasılat yaparak kesenin ağzını açanları mutlu etmiş görünüyor.

Yılların getirdiği tecrübe ile saygın bir tetikçi olan Jack, son işinde tuzağa düşer ve istenmedik bir sonuçla karşı karşıya kalır. Sıradaki işi biter bitmez tetikçiliği tamamen bırakmaya karar veren Jack, her iş sonrası yaptığı gibi küçük bir İtalyan kasabasında inzivaya çekilerek yeni görevini bekler. Kasabanın huzurlu atmosferinde kafasını dinlemek isterken yeni gelen görevle hayat ona beklenmedik sürprizler sunacaktır.

İzlemeden önce ilk bilmeniz gereken şey, ekrandaki her ne kadar ABD yapımı olsa da Hollywood tarzı bir casus filmi olmamasıdır! Oldukça yavaş tempoda ilerleyen film, İtalya’nın mekan seçilmesini de arkasına alarak Avrupa filmi kıvamında kurgulanıyor. Eğer aksiyon ve macera türü bir film arıyorsanız The American yanlış adres! İlk yarısındaki yetersiz müziğe rağmen, ikinci yarı bir üst çıtaya yükselebiliyor ve daha keyifli bir hal alıyor. Filmde en dikkat çekici şey ise şüphesiz İtalya’daki küçük kasaba! İtalya’ya gitmek için insanı teşvik edercesine huzur dolu görünüyor. Tam da bu huzuru yakalamış derken Jack (Clooney) karakterinin yalnızlığı sizi kendine çekiyor. Tetikçinin kan gölüne çevirdiği aksiyon tarzı bir yapım yerine, o tetikçinin iç burkan yalnızlığı zaman zaman herkesin de hissedebileceği türden tanıdık geliyor. Yalnızlığını gidermek adına kasabadaki insanlarla iletişim kurma çabası biraz hüzünlü olabiliyor. Beklenmedik ve zıt karakterler Jack ile orta noktada buluşuyor! Temponun yavaşlığı ara sıra rahatsız ederken diyalogların da az olması duruma tuz biber ekiyor. Diğer yandan, bu sizi Jack’e daha çok yönlendiriyor. George Clooney’nin mimikleri, duruşu ve oyunculuğu daha ön plana çıkıyor. Hayatta kalma mücadelesi veren Jack’in gerilim dolu sahneleri de oldukça başarılı çekimlerle hayat buluyor. Bununla birlikte, tür her ne kadar casusluk olsa da her telden çalıyor: dram, aşk, macera, gerilim. Tabi bu da filmi belli bir tarafa yönlendirmekte zorlayabiliyor. Sonu tahmin edilebilir türde bitse de bu sonun nasıl biteceği yöndeki tahminler yerini pek bulmuyor ve filmi daha başarılı kılıyor!
Oyuncu kadrosu bir casus filmine göre çok kalabalık değil. Tabi George Clooney gibi bir aktörün yanında bol sayıda seksi ve güzel kadın olması şaşırtıcı gelmemeli. Gene de tüm kadın ve diğer oyuncular tamamen yardımcı rolde duruyorlar. Tüm yük George Clooney’nin sırtında! Senaryo ve kurgunun da amacı bu olduğu için daha ilgi çekici hale geliyor. 1961 ABD doğumlu aktör, aynı zamanda senaryo yazarlığı, yapımcılık ve yönetmenlik de yapmaktadır. Asıl çıkışını “ER” dizisi ile yapan ünlü oyuncu, devamında sürükleyici bir kariyere sahip olmuştur. Tüm filmleri ilgi odağı olurken ön plana çıkan filmleri ise şöyle sıralanabilir: “From Dusk till Dawn”, “Batman & Robin”, “The Thin Red Line”, “O Brother, Where Art Thou?”, “Ocean’s Eleven”, “Confessions of a Dangerous Mind”, “Ocean’s Twelve”, “Good Night, and Good Luck”, “Syriana”, “Michael Clayton”, “Ocean’s Thirteen” ve “Up int he Air”. “O Brother, Where Ary Thou?” ile en iyi erkek oyuncu Altın Küre ödülünü, “Syriana” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar ve Altın Küre ödülünü alırken; “Good Night, and Good Luck” ile de en iyi yönetmen ve özgün senaryo Oscar, Bafta ve Altın Küre adayı olmuştur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...