8 Ağustos 2012 Çarşamba

On Golden Pond (1981)


Altın Göl
Oscar ödüllerini ve adaylıklarını görünce merakla koltuğuma oturdum ve son zamanların en keyifli 109 dakikalarından birini geçirdim! Yönetmen koltuğunda Mark Rydell’in oturduğu dram, romantik türündeki proje, Ernest Thompson’ın aynı adlı oyunundan uyarlanmıştır. ABD yapımının baş rollerinde ise muhteşem bir kadro var: Henry Fonda, Katharine Hepburn, Jane Fonda! Henry Fonda’nın son rol aldığı film olarak da tarihe geçen Altın Göl, arşiviniz için harika bir seçim olabilir.

Norman emekli profesördür. Eşi Ethel’le yıllardır yazın gittikleri Altın Göl yanında sevimli bir evleri vardır. Norman’ın 80. doğum gününde uzun süredir görmedikleri kızları Chelsea, nişanlısı ve onun oğluyla kutlamaya gelirler. Ertesi gün Avrupa’ya giden nişanlılar, ihtiyar çiftin yanında oğlanı bir aylığına bırakırlar. Hafiften huysuz ihtiyar olan Norman’ın bu durumu kabullenmeye ise pek niyeti yoktur.


Oscar, Grammy, Altın Küre ödül avcısı Dave Grusin’in oldukça keyifli müzik çalışmalarıyla bütünleşen projenin her sahnesi güzelliklerle doludur. Müzik, her sahneyle birebir eşleniyor; özenle düzenlendiği belli. Mekan, dekor, kostüm seçimleri çok başarılı. Zaten muhteşem bir göl manzarası kucağını açmış sizi bekliyor. Şirin mi şirin bir ev, içinde yaşanmışlıklarıyla dolu şekilde kendini seyrettiriyor. Daha ilk dakikadan itibaren o evde birkaç ay geçirmek isteyebilirsiniz. Hayali bile güzel görünüyor, huzur verici. Kullanılan canlı renkler içinizi ısıtıyor.

Huysuz yaşlı karakter Norman, harika kaleme alınmış. Seyrederken hayranlığınız oyuncuya mı senaryoya mı, kesin ayıramıyorsunuz. Baba kız arasındaki bitmeyen soğukluk, geçmişle hesaplaşma belki de pek çoğumuzda var olan fakat içimizde tuttuğumuz ortak paydalarımızdır. O yüzden senaryo biraz da olsa bam teline dokunabilir. Annenin bitmek tükenmek bilmeyen sabrı, sevgi dolu bakışlarıyla bütünleşince tekrar hayal alemine döndürüyor: Böyle bir evlilik, yaşlılık, aşk dolu tatlı atışmalar… Sokakta yürürken el ele tutuşan yaşlı çiftlere bile özenen beni, bu filmi seyrederken görmeniz gerekiyordu. İmrenmemek elde değil. Yaşlılıkla ilgili hayallerime az çok uyması tadından yenmez dakikalar yaşatıyor. Ana üç karakterin de bu denli etkileyici, doğal, insancıl yazılmasının yanında ekrana aktarılması kurguyu da ön plana çıkarıyor. İzlerken bir dakika dahi sıkıldığımı hatırlamıyorum; aksine bitmemesi için neredeyse durduracaktım.
IMDB’den 7.6, Rotten Tomatoes’tan 91 alan filme gelen eleştirilerin neredeyse hepsi olumlu yöndedir. Aldığı ödüller ve adaylıklar da bunun güzel ispatıdır: En iyi erkek oyuncu, kadın oyuncu, uyarlama senaryo Oscar ödülleri, en iyi kadın oyuncu Bafta ödülü, en iyi film, erkek oyuncu, uyarlama senaryo Altın Küre ödülleri ve nice Oscar, Bafta, Altın Küre adaylıkları. Yazıp okurken bile göz yoruluyor; düşünün filmin verdiği keyfi!

Bu denli güçlü oyuncu kadrosunda hangisi öne çıkıyor diye düşündüm durdum. Babası Henry Fonda ile aynı filmde kızı olarak rol almak Jane Fonda için ne kadar güzel bir fırsattı acaba! Katharine Hepburn ise yılların değiştiremediği güzelliğiyle ekrana ışık saçıyor; tıpkı performansı gibi. Peki ya Henry Fonda? 1905 ABD doğumlu ünlü oyuncu, 100’den fazla sinema projesinde yer almıştır. 77 yaşında kalp krizinden dolayı hayata veda etmeden önce son kez Altın Göl’de oynamıştır. Filmi daha değerli kılan şeylerden biri de budur. Sinemanın yanında tam 16 kez Broadway projelerinde yer almıştır. Aldığı ödüllere gelince: On Golden Pond ile en iyi erkek oyuncu Oscar ve Altın Küre, “12 Angry Men” ile en iyi erkek oyuncu Bafta ödülü. Bunlarla beraber pek çok Oscar, Altın Küre, Bafta adaylıkları… Norman karakterini o yaşında öyle bir oynamış ki, bir yanda yaşlılığına üzülüyor, bir yanda huysuzluğuna hayıflanıyorsunuz. İçini saran ölüm korkusu sanki gerçekten yüzüne yansımış. Hissetmiş midir acaba bu filmi çekerken kısa zaman sonra öleceğini? Bu kadar tesadüf olabilir mi konuyla hayatının benzerliği? İnsan 77 yaşında bile bu kadar başarılı oynayabilir mi? Ruhu şad olsun.


2 yorum:

  1. Katharine Hepburn'un yeraldığı bu film gözümden nasıl kaçmış hayret. Ki birde bu filmle Oscar ödülü kazanmış. Ayda 1 kere eski kılasikleşen filmlerden (90 öncesi) izlemeye çalışırım. Bu filmide listeme ekledim. Bu arada Katharine Hepburn hayranlığım Martin Scorsese'nin 2004 yapımı Göklerin Hakimi (The Aviator)filminde yer alması ile olmuştur. (Filmde Cate Blanchet canlandırdı)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzlediğinde pişman olmayacağından eminim. Sonrasında yorum bekliyorum :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...