Altın Göl |
Norman emekli profesördür. Eşi Ethel’le yıllardır yazın gittikleri Altın Göl yanında sevimli
bir evleri vardır. Norman’ın 80. doğum gününde uzun süredir görmedikleri kızları
Chelsea, nişanlısı ve onun oğluyla kutlamaya gelirler. Ertesi gün Avrupa’ya giden nişanlılar, ihtiyar çiftin yanında oğlanı bir
aylığına bırakırlar. Hafiften huysuz ihtiyar olan Norman’ın bu durumu kabullenmeye ise pek niyeti yoktur.
Oscar, Grammy, Altın Küre ödül
avcısı Dave Grusin’in oldukça keyifli müzik çalışmalarıyla bütünleşen projenin
her sahnesi güzelliklerle doludur. Müzik, her sahneyle birebir eşleniyor; özenle
düzenlendiği belli. Mekan, dekor, kostüm seçimleri çok başarılı. Zaten muhteşem
bir göl manzarası kucağını açmış sizi bekliyor. Şirin mi şirin bir ev, içinde
yaşanmışlıklarıyla dolu şekilde kendini seyrettiriyor. Daha ilk dakikadan
itibaren o evde birkaç ay geçirmek isteyebilirsiniz. Hayali bile güzel
görünüyor, huzur verici. Kullanılan canlı renkler içinizi ısıtıyor.
Huysuz yaşlı karakter Norman,
harika kaleme alınmış. Seyrederken hayranlığınız oyuncuya mı senaryoya mı,
kesin ayıramıyorsunuz. Baba kız arasındaki bitmeyen soğukluk, geçmişle
hesaplaşma belki de pek çoğumuzda var olan fakat içimizde tuttuğumuz ortak
paydalarımızdır. O yüzden senaryo biraz da olsa bam teline dokunabilir. Annenin
bitmek tükenmek bilmeyen sabrı, sevgi dolu bakışlarıyla bütünleşince tekrar
hayal alemine döndürüyor: Böyle bir evlilik, yaşlılık, aşk dolu tatlı
atışmalar… Sokakta yürürken el ele tutuşan yaşlı çiftlere bile özenen beni, bu
filmi seyrederken görmeniz gerekiyordu. İmrenmemek elde değil. Yaşlılıkla
ilgili hayallerime az çok uyması tadından yenmez dakikalar yaşatıyor. Ana üç
karakterin de bu denli etkileyici, doğal, insancıl yazılmasının yanında ekrana aktarılması
kurguyu da ön plana çıkarıyor. İzlerken bir dakika dahi sıkıldığımı
hatırlamıyorum; aksine bitmemesi için neredeyse durduracaktım.
IMDB’den 7.6, Rotten Tomatoes’tan
91 alan filme gelen eleştirilerin neredeyse hepsi olumlu yöndedir. Aldığı
ödüller ve adaylıklar da bunun güzel ispatıdır: En iyi erkek oyuncu, kadın
oyuncu, uyarlama senaryo Oscar ödülleri, en iyi kadın oyuncu Bafta ödülü, en
iyi film, erkek oyuncu, uyarlama senaryo Altın Küre ödülleri ve nice Oscar,
Bafta, Altın Küre adaylıkları. Yazıp okurken bile göz yoruluyor; düşünün filmin
verdiği keyfi!
Bu denli güçlü oyuncu kadrosunda
hangisi öne çıkıyor diye düşündüm durdum. Babası Henry Fonda ile aynı filmde kızı
olarak rol almak Jane Fonda için ne kadar güzel bir fırsattı acaba! Katharine
Hepburn ise yılların değiştiremediği güzelliğiyle ekrana ışık saçıyor; tıpkı
performansı gibi. Peki ya Henry Fonda? 1905 ABD doğumlu ünlü oyuncu, 100’den
fazla sinema projesinde yer almıştır. 77 yaşında kalp krizinden dolayı hayata
veda etmeden önce son kez Altın Göl’de oynamıştır. Filmi daha değerli kılan şeylerden
biri de budur. Sinemanın yanında tam 16 kez Broadway projelerinde yer almıştır.
Aldığı ödüllere gelince: On Golden Pond ile en iyi erkek oyuncu Oscar ve
Altın Küre, “12 Angry Men” ile en iyi erkek oyuncu Bafta ödülü. Bunlarla beraber
pek çok Oscar, Altın Küre, Bafta adaylıkları… Norman karakterini o yaşında öyle
bir oynamış ki, bir yanda yaşlılığına üzülüyor, bir yanda huysuzluğuna
hayıflanıyorsunuz. İçini saran ölüm korkusu sanki gerçekten yüzüne yansımış. Hissetmiş
midir acaba bu filmi çekerken kısa zaman sonra öleceğini? Bu kadar tesadüf
olabilir mi konuyla hayatının benzerliği? İnsan 77 yaşında bile bu kadar
başarılı oynayabilir mi? Ruhu şad olsun.
Katharine Hepburn'un yeraldığı bu film gözümden nasıl kaçmış hayret. Ki birde bu filmle Oscar ödülü kazanmış. Ayda 1 kere eski kılasikleşen filmlerden (90 öncesi) izlemeye çalışırım. Bu filmide listeme ekledim. Bu arada Katharine Hepburn hayranlığım Martin Scorsese'nin 2004 yapımı Göklerin Hakimi (The Aviator)filminde yer alması ile olmuştur. (Filmde Cate Blanchet canlandırdı)
YanıtlaSilİzlediğinde pişman olmayacağından eminim. Sonrasında yorum bekliyorum :)
Sil