Aşkın Renkleri |
Afişi görür görmez sorgulamadan ekran
başına geçtiğim Aşkın Renkleri, Audrey Tautou’nun seyredilmesi gereken filmler
listesindeki yerini almıştır. 108 dakikalık Fransa yapımı, Türkiye’de Nisan
2012’de gösterime girmişti. Romantik, romantik komedi türündeki projeyi David
Foenkinos aynı adlı kendi romanından senaryoya uyarlarken, yönetmen koltuğunu
da kardeşi Stephane Foenkinos ile paylaşmaktadır. Oyuncu kadrosunda Audrey
Tautou’ya François Damiens, Bruno Todeschini, Pio Marmai eşlik ediyorlar.
Genç ve güzel Nathalie, çok sevdiği
kocasını bir kaza sonrası kaybeder.Nathalie, uzun süre
kendine gelemez. Tamamen işine odaklanır, kariyerinde
başarılara imza atar. Kocasından sonra kimseyi seveceğini aklına dahi getirmez;
ta ki Markus’u tanıyana kadar. 40lı yaşlarda, göbekli ve hafif kel Markus,
Nathalie’nin kocasından sonra çevrenin tepkisini üstüne çeker. Fakat Nathalie’nin
bunu umursadığı yoktur. Onun istediği samimiyettir. Bunu ise Markus’ta
bulduğuna inanır.
Audrey Tautou filmlerinden beklentiniz ne olur? Sıcak ve samimi bir öykü, içinde hafiften romantizm, Audrey’in az biraz uçarılığı, Fransız sinemasının belli başlı özellikleri, mizahı yönü olan bir senaryo? Bunların hepsi filmin içinde bulunuyor. İmrenilecek bir aşkın ardından gelen evlilik ve “Allah düşmanıma yaşatmasın” denilecek bir ıstırap. Filmin konusunda da belirtildiği için spoiler saymıyorum. Kocasının öldükten sonraki bir iki sahnesini seyredince filmi durdurup koltuktan kalktım ve 15 dakika boyunca geri dönmedim. Nathalie’nin acısını yüreğimde hissettim. Bunda elbette müzik çalışmalarının ve Audrey Tautou’nun başarısı var. Filme kaldığım yerden devam ettikten sonra geride kalan olayları daha kabullenen bir kurguyla karşılaştım. Karakterler ilk şok sonrası ölümü daha olağan bir hale getiriyorlar. Yani senaryo göz yaşlarına boğulmanızı engelliyor, hayatı akışına bırakıyor. Benzer pek çok film seyretmiş olsam da yaşattığı duygular daha gerçekçi ve sakin geldi. Filmi sevme nedenim de bu sanırım. Ne yaşanılan aşk, ne çekilen ıstırap, ne de sonrasındakiler hayal ürünü değil, hepsi gerçek potansiyeli taşıyor. Senaryoda ayrıca dolu dolu mizah var. Romantik komediyle dram komedi arasında gidip geliyor. Konunun ağırlığını bu mizahi tarafı hafifletiyor. İzledikten sonra “Keşke romanı okusaydım” diye içimden geçirdim. Kitapta bu duygular eminim çok daha etkileyicidir.
Renk ve kontrast ayarları, görüntü
teknikleri tipik bir Fransız filmini aratmıyor. Geçmişle şimdiki zamanı
birleştirip öyküyü harika bir şekilde özetleyen son ise görülmeye değer.
Yönetmen finali çok iyi yapıyor. Bazı sahne geçişleri filme ayrı renk katıyor.
Audrey Tautou’da pek de alışık olmadığımız kıyafet seçimi filmi daha da ilgi
çekici yapıyor. Yönetici pozisyonunda başka bir karakteri canlandırdı mı,
hatırlayamasam da Tautou’yla bu pozisyon sanki birebir örtüşmüyor. Aslında
karakter Nathalie’nin de içine sığmayan duyguları o etek, pantolon ve bluzlarla
uyuşmuyor gibi. İşte bu yüzden oyuncu seçimini Foenkinos harika yapmıştır.
Oldukça etkileyici müzik çalışmaları da ayrıca dinlenilesi ve bahsedilesi
duruyor; tıpkı seyrettiğim diğer 12 Audrey Tautou filmleri gibi.
IMDB’den 6.3, Rotten Tomatoes’tan
da 59 alan projeye gelen eleştiriler, türüne göre fena sayılmaz. Oldukça
dokunaklı bir aşk hikayesini duygu sömürüsü yapmadan başarılı şekilde ele
alıyor. Üstelik sağlam mesajlar içeriyor; hem de bunu belli etmeden. Sevgi dolu
yakışıklı eşini kaybettikten sonra hayata küsen bir kadını tekrar ayağa kaldıracak
kişi gene yakışıklı ve aynı statüde olması gerekmediği, istenilirse “at
gözlükleri”nin çıkarılabileceğini ispatlıyor. Bunu da güzeller güzeli Audrey
Tautou’yla anlatmak seyirliğe ayrı bir keyif katıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder