6 Eylül 2012 Perşembe

Elena (2011)


Hem Rus sinemasıyla çok haşır neşir olmadığımdan bakış açımı genişletmek hem de 7 Eylül’de Türkiye’de gösterime gireceği için seyretmeye karar verdiğim Elena, ödüllü bir projedir. Zaten Cannes Film Festivali amblemini afişte görür görmez fazla sorgulamama gerek kalmadı. Belirli Bir Bakış Jüri ödülünü Cannes’dan kapmıştır. Filmi seyretmeme sebep olan üçüncü etken de yönetmenidir. 109 dakikalık filmin yönetmen koltuğunda “The Return”ün Rus yönetmeni Andrei Zviagutsev oturmaktadır. Oleg Negin ve Maria Shulgina’nın kaleme aldığı dramın baş rollerinde Nadezhda Markina, Andrei Smirnov, Elena Lyadova oynuyorlar.

Elena yaklaşık 2 yıl önce zengin, yaşlı ve evde bakıma ihtiyacı olan Vladimir ile evlenen bir hemşiredir. Aralarındaki ilişkide sevgiden çok karşılıklı çıkar vardır. Elena eşi olarak ona hizmet eder, Vladimir de ona maddi imkan sağlamaktadır. Her ikisi de farklı sınıflardan gelmişlerdir. Daha önceki evliliklerinden olan çocuklarıyla mesafeyi korurlar; pek görüşmezler. Vladimir bir gün kalp krizi geçirdikten sonra vasiyetini yazmaya karar verir. Bu vasiyetin içinde Elena’ya yer yoktur. Elena, hem oğlunu ve torunlarını, hem eşini hem de vicdanını düşünür. Arada seçim yapmak ise hiç kolay değildir.

2011 Filmekimi’nde karşımıza çıkan Elena, çok ferah ferah seyredilecek projelerden değil. Biraz sabır gerektiriyor. Yönetmenin bıyık altından ciddi anlamda siyasi ve toplumsal eleştirileri, mesajları var. Bunu gündelik hayatın içinde bir güzel harmanlamış. Sınıfsal farklılık ise göze çarpan diğer bir detay. Elena ve ailesi, eşi ve ailesi arasında uçurum var, hem maddi hem manevi. Bu farklılık, hayata bakış açısını, seçimleri çok etkiliyor. Seçim demişken, filmdeki en önemli konu o! Elena’nın seçimleri hem kendini, hem ailesini, hem eşini, hem de eşinin kızını ilgilendiriyor. Etik veya ahlaki diye sorgular mı bilinmez ama büyük bir soğukkanlılıkla (ki karakterin kendisi zaten yeteri kadar ciddi) tercihini yapar. Tabi seyirci de kendini sorgular: Böyle bir durumda ben ne yapardım? İşin içine inanç girer mi? Aileye karşı olan inanç, varsa bir dine inanç, sevgiye inanç seçimlerde ne kadar etkilidir? İşin gerçeği kimsenin sadece etik ya da ahlaki olanı seçiyorum deyişine pek inanamam. Konu aile veya sevdiklerinizse her şey değişebilir. Sade fakat detaylı bir kurgu var. Yönetmen aslında izleyiciyi doyuruyor; eğer Avrupa filmlerini sevenlerdenseniz. Diğer yandan, 109 dakika pek dolu dolu geçmiyor. Gereksiz detaylandırmalar az biraz sıkabiliyor. İlk yarım saat de film nereye gidecek, konu nasıl akacak diye meraklanıyorsunuz. Akışı sade ve güçlü olsa da sona yavaş ulaşıyor. Gene de anlatımda dramın yanına Elena’nın verdiği hafif gerilimi eklemeden geçemeyeceğim! Karakter detaylandırmasından çok karakterlerin ortak bir noktası var: Mutsuzluk. Gülen bir yüze hasret kalıyorsunuz. Zaman zaman bu mutsuzluk, baş rolü kapıyor ve sizi de kendine çekiyor. Elena'nın yüzündeki mutsuzluk sizi gerebiliyor.
IMDB’den 7.3 puan alan filme gelen yorumlar genellikle olumlu yöndedir. Yönetmenin eleştirel yönünün kuvvetli olması artı puanları fazlasıyla topluyor. Filmin ana karakteri Elena’yı canlandıran 1959 doğumlu Nadezhda Markina, bu performansıyla Avrupa ve Asya’da ödüllere doymuştur. Daha önce “The Wedding” ve “In The Fog” filmlerinde yer alan aktris, yaşadığı gerginliği, huzursuzluğu seyirciye de aktaracak kadar başarılıdır.

Not: Afiş çok başarılı!


5 yorum:

  1. bir başka "avrupa sineması blogunun göklere çıkardığı ama benim yerin dibine soktuğum film"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keyif veren bir film olmadığı aşikar. İdeal bir Avrupa filmi olmasa da (her zaman Fransız filmlerini tercih ederim) verdiği o huzursuzluğun başarısını görmek için de seyredilebilir aslında. İklimindendir belki, ne dersin?

      Sil
  2. iklimle kasvetle pek sorunum yoktur genelde ya.. kendi yorumumda şu şekilde belirtmişim kısaca:

    "Film gram zevk vermedi bana.. Elena'nın duygularının değişimi ve geçiş döneminin bu kadar yavan geçilmesi uyuz etti.. Zayıf, etkisiz, düz bir film Elena.."

    süper potansiyel, zayıf anlatımla hiç edilmiş bence diye özetleyeyim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yavan görünmesi zaten rahatsız edici tarafı değil mi?

      Sil
  3. ı ıh.. aynı rahatsız edicilik ve tiksindiricilik sağlanarak da biraz derine inilebilirdi.. neyse ya.. fazla beğenmemiş olman kafi benim için..

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...