Aşk mektupları / Juliet'e Mektuplar |
Amanda Seyfried’in oyunculuğundan haz etmememe rağmen konunun farklılığı ve İtalya’nın baş rolde yer alması, beni
seyretmeye itekledi. 105 dakikalık ABD – İtalya yapımının yönetmen koltuğunda
Gary Winick otururken, Jose Rivera, Tim Sullivan ikilisi Lise-Ceil Friedman’ın
kitabından senaryoyu uyarlamışlardır. Romantik türündeki filmin baş
rollerinde Amanda Seyfried, Chris Egan, Vanessa Redgrave, Gael Garcia Bernal
bulunuyor. 30 milyon $ bütçeye karşılık 80 milyon $ hasılat ile yapımcılarını
memnun ettiğini de unutmamak lazım.
Sophie ve Victor, evlenmek üzere olan
bir çifttir. Hem iş hem ön balayı yapmak için İtalya’nın Verona şehrine
giderler. Tarihi Juliet’in evini ziyaret eden Sophie, taşlar arasında yıllar
önce Juliet’e yazan bir kadının mektubunu bulur. Sophie’nin bu işin peşini
bırakmaya hiç niyeti yoktur. Yıllar önce yazılan mektubun sahibini aramaya
koyulur.
Siena ve Verona’yı hayran kalarak
gezdiğim güzel bir tatilden 4 yıl sonra bu filmde tekrar o günleri yaşamak
harika oldu. Film, İtalya’ya aşık edecek türden tüm manzarayı ve doğayı
ayaklarınızın altına seriyor. İki şehrin en güzel yerlerini göstererek
hikayeyi arka plana bile atıyor. Hani neredeyse filmi bir kenara bırakın,
oturun mekanı, manzarayı, dekoru seyredin diyeceğim. Tekrardan gitme isteği
uyandırıyor. Temiz ve kaliteli görüntünün yanı sıra Andre Guerra’nın yaptığı
müzik çalışmaları da öyküye ve seçilen mekanlara yakışıyor.
Mekan, dekor, kostüm, müziğin güzelliği
yanında senaryo da ilk bakışta fena görünmüyor. Juliet’e yazılan mektuplar ve
onları okuyan insanlar! Romantik bir film için biçilmiş kaftan. Beni kendine
çeken hikayenin bu noktasıdır. Tabi mektupları ve ana temayı bir kenara
bırakırsak romantik türünün klişelerinde yüzebilirsiniz. Sonunu tahmin etmek
hiç de zor değil. Hatta öyküye eklenen her yeni karakterin filmin sonunda
kimle, nerede olacağını bile tam 90’dan vurabilirsiniz. Herhangi bir sürpriz
yaratmıyor. Tür romantik olmasına rağmen duygulanıp, baş roldeki kadın/erkek
oyuncu gibi içinizi mutluluk kaplamıyor. Vakit geçirmek için seyredilir mi?
Evet seyredilir; nasıl olsa üstünüzde çok etki bırakmayacak. Karakter
detaylandırmalarıdan çok geçmişe yönelik hikayeler ağır basıyor. Karakterlerle
pek empati kurmaya fırsat bulamıyorsunuz. Hikaye hep aynı kişiler üzerinden
devam ettiğinden ve geçmişe yönelik dönüşler yaşanmadığından kurguda da bir
ayrıcalık görünmüyor.
IMDB’den 6.3, Rotten Tomatoes’tan 41
alan projeye gelen tepkiler pek çok romantik türüne gelen eleştirilerle
aynıdır; ne eksik ne de fazla. Daha fazla sözcüklere aktarılacak derinlemesine
bir anlatıma gerek yok sanırım. “Dear John”da kendisinden hoşlaşmadığımı
yazmışken bu projeyi izlemem, kendimi dahi şaşırttı. Fikrim değişti mi? Tabi ki
hayır. Kendine tekrardan bir sarışın bulmuş üstelik. Neyse ki önceki eşi
Channing Tatum aldı başını gitti, başarılara adım atmaya başladı. 1984 doğumlu
Avustralya doğumlu Chris Egan ise Channing Tatum yolunda ilerlerse umut var
demektir. Daha önce “Eragon”, “Virgin Territory”, “Resident Evil: Extinction”, “Crush”
filmlerinde rol ayan genç oyuncu, şimdilik çok başarılı bir performans
sergilemese de televizyon dizileriyle şöhreti yakalayacağa benziyor.
Öyle çok bir "Aman da koşup izle"li bir film değil, "izlenmese de olur hatta" denilebilecek cinsten bence. ehehe.
YanıtlaSilBir de arada nispetini de çakıp gitmişsin. ehehe. Ben de hep bir Venedik'e gitmek istemişimdir Fatmacan yahu....
Bir de 6.3 çok bile, durağan bir filmdi diye hatırlıyorum. Yanlış mıyım ki? Neyse neyse, yorumlayan klavyene sağlııık.
Filmi çok da hatırlamıyorum; ama evet manzaralar mütişşşşti.
Hayır yahu ne nispet yapması? Manzaranın gerçekten güzel olduğunu ispatlamak istedim :) Fesatlık yapma :))
Sil