Beyza gene yaptı yapacağını ve 2. (hatta 3.) kez seyircikoltugu'nu mimledi! Bu seferki konu: Ne? Nerede? Ne Zaman? Neden? Nasıl? Kim? sorularını yanıtlamak. Peki bunu sinemayla nasıl bağlayacağım? Herkes benden Oscar yazısı beklerken, bu sene ayrı bir yazı yazmak istemedim. Nasılsa neredeyse tüm adayları tek tek burada paylaştım. Bu mim sayesinde Oscar 2012'yi 5N1K ile yorumlayayım :)
NE?
"The Help" adlı kitap! Türkçe'ye "Yardımcı" olarak çevrilse de adını her duyduğumda mavi kapağından mıdır, kuş figüründen midir aklıma hep "Umut" kelimesini getiriyor. Filmde çok derin, acımasız, bam teline basılan bir konu işlenirken, bunun seyirciye aktarılmasında en ufak bir duygu sömürüsü yapılmıyor. Aslında seyirci de olayın ciddiyetini fark ediyor ama keyifle seyredebiliyor! Bence bu bir başarıdır ve bir umuttur!
NEREDE?
Elbette Paris'te! Oscar adaylarından "Midnight in Paris" filmini izleyen hangi seyirci Paris dışında bir yeri seçebilir ki? Havasına, suyuna, taşına, toprağına diye giriş yapmadan en romantik, en aşk kokan şehir! Ya da o şehre pembe gözlüklerle bakanların tüm dünyaya yansıttığı bir hayal?! Fakat Woody Allen Paris'i konu alarak bir film çekiyorsa ben şehre de aşık olurum, filme de.. Bu seneki adaylardan tekrar izleyeceğim iki filmden biri! (Diğeri Rango)
NE ZAMAN?
1920lilerin sonu! Yani "The Artist" filminin anlatıldığı zaman dilimi! George Valentin için çok zor bir dönem olsa da sinemanın devrimi sayılabilecek bir zamanda olmak, onu görmek ve yaşamak isterdim! "Üstelik hayat şimdikine oranla daha naif, insanlar da daha gerçekçi ve doğal görünüyorlar" dememi bekliyorsanız yanlış blogtasınız :) Benimkisi tamamen meraktan. Sinemayı bu kadar severken o geçiş döneminde bulunmak çok ilginç olabilirdi.
NEDEN?
Çünkü her şey vatanın refaha ulaşması için! Margaret Thatcher elbette gözde bir siyasi lider olmadı! Gerçi siyasi bir liderin gözde olması aslında kelimenin kendisi ile çelişiyor! O dönemde (M. Thatcher'ın gözüyle bakılacak olursa, yoksa benim siyasi düşüncemin burada yeri yok, olmamalı da) ülkenin gidişatını ancak demir gibi bir sinir yapısı toparlayabilirdi. Bu başarılı mıdır değil midir, bilemem. Ama ortada bir gerçek varsa "The Iron Lady" pek çok eleştirilere rağmen bu seneki Oscar adaylarında ödül almasını beklediğim ve hak ettiğine inandığım bir filmdi!
NASIL?
Yargılamayan ve sevgi dolu bakışlarla elbette! Yoksa orta yaşlarındayken, 75 yaşındaki babasının eşcinsel olduğunu öğrenen bir adam nasıl babasına kucak açabilir? Takdir edilesi, düşünülesi ve hatta empati kurulası bir örnek var ortada! Küçüklüğünden beri kendini sorunların içinde bulsa da yanıt getirememiş ama buna annesi öldükten sonra ulaşan bir adam! Diğer yandan, yıllarca tercihini gizlemiş, gizlemek zorunda kalmış, ancak çok geç özgürlüğüne kavuşabilmiş bir baba! İşte tam da bu yüzden filmin adı konuya çok yakışıyor: "Beginners"!
KİM?
Matt King! Aslında hepimizde az biraz var olan karakter: Bir zamanlar mutlu olan fakat şimdi mutlu görünse de istemediği hayatı yaşayan, arkasından dolaplar çevrildiğini çok geç anlayan, intikam beslemek isteyen ama yaşadıkları karşısında bunun fayda getirmeyeceğini fark edip "oluruna bırakan" bir adam. Oldukça sade senaryo içinde, karısına "Senden Bana Kalan" diye Türkçe'ye çevrilmiş bir proje içindeki acınası bir baba.. "The Descendants"..
bobby sands ve yoldaşlarının hesabını ver kan emici margaret!
YanıtlaSilVe bunu filme çok net yansıtmışlar!
SilYaratıcılığına kurban Fatmacan. Ama her seferinde filmlere bağlıyorsun mimi ya, helal olsuun. ehehe.
YanıtlaSilTeşekkür ederim ama sen mimledikçe ben tıkanıp kalıyorum! Devamı gelecek mi amanın!?!?
SilBilemeem. ehehe.
SilYok yok bana yeter 3 mim :)
Silnasıl yansıtmışlar yani? ne şekilde?
YanıtlaSilFilmde her şeyi göze sokarak anlatmalarına gerek mi var sence? Bence yok..
Silçok çok güzel bir yazı olmuş tebrikler
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil