3 Şubat 2012 Cuma

The Iron Lady (2011)


Demir Leydi
Gecikmeli de olsa sinemada izleme keyfini yakaladığım The Iron Lady’i beğenmek için o kadar çok sebep var ki bunları yazının içine tek tek belirteceğim. Öncelikle etkileyici film afişi ile başlayabiliriz. Margaret Thatcher’ın birebir yüzü, makyajı, kıyafeti afişe yansımışken, devamındaki siluetin kafasını ve tüm vücudunu sarması filmin belki de en önemli simgesi sayılabilir. Yönetmenliğini Phyllida Lloyd yaparken, 105 dakikalık filmin senaryosunu “Shame” filminin senaristi Abi Morgan kaleme almıştır. Meryl Streep, Jim Broadbent, Anthony Head, Richard E Grant, Alexandra Roach, Harry Llyod ve Olivia Colman oyuncu kadrosunda yer alıyorlar. Birleşik Krallık ve Fransa yapımının bütçesi 13 milyon $ iken hasılatı 37 milyon $ olarak açıklanmıştır. Tarihi, biyografi ve dram türlerinin birleştiği projeye ilgi, en iyi kadın oyuncu ve en iyi makyaj dallarında Oscar adayı olması ile artacağa benziyor.


1982’deki Falkland Savaşı krizinde esnasında İngiletere’nin başında olan Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher’ın hayatını anlatan film her açıdan izleyeni tatmin ediyor. Bir dönemi anlattığı için kostüm, makyaj, saç, mekan ve dekor tasarımları göz kamaştırıyor. Baş rol oyuncu Meryl Streep’in makyajı ise izleyeni şaşkına çeviriyor. Görüntü teknolojisi, renk ve kontrast ayarları ise dönem filminin içine girmenizi daha da kolaylaştırıyor. Özellikle arşivden alınan görüntülerle film sahnelerinin birleştirilmesi ayrı bir keyif katıyor. “The Help” ve “The Debt” filmlerinde bahsettiğim Thomas Newman ise muhteşem müzik çalışmaları ile filmin akıcılığını sağlıyor. Konu Demir Leydi’nin hayatı olunca dram ve gerilim bolca nasibini alırken bu gerilimi müzikle yaşamak ve hissetmek ekrana odaklandırmayı kuvvetlendiriyor. Karakter detaylandırmaları ise siyasetin el verdiği kadarıyla aktarılıyor. Margaret Thatcher ve eşinin hem gençliği, hem olgunluğu hem de yaşlılığı istikrarlı biçimde anlatılıyor. Demir Leydi’nin erkek egemen bir toplum içinde incileri ile ayakta durma ve kendini gösterme çabası hem hayranlık bırakıyor hem de merak uyandırıyor. Seyrederken hep “Acaba böyle zorlu bir hayata adım atıp o baskılara dayanabilir miyim?” diye düşünürken buldum kendimi. Gerçi cevabını gene kendi kendime verdim ve izlemeye devam ettim J Bunun yanında, geriye dönüşlerle dönemlerin birleştirilmesi kurgunun da epeyce başarılı olduğunu gösteriyor. Bir şekilde herkes Margaret Thatcher’ın hayatını basından, kitaplardan duymuş okumuştur. Fakat Phyllida Lloyd bunu ekrana çarpıcı olarak aktarması ayrı bir heyecan yaratıyor.
IMDB’den 6.2, Rotten Tomatoes’tan 54 ve Metacritic’ten de 54 puan alan film, benim beğenimin aksine daha orta düzeyde eleştiriler alıyor. Siyasi konuların içinde olması ve bunların tarafsız şekilde aktarıldığından şüphe duyulması ilk gelen eleştirilerdir. Diğer yandan, siyasi içerikli filmlerde her zaman bu tip eleştirileri görmeye de alışığız. Filmin tartışılmayan en olumlu tarafı da tabi ki Meryl Streep performansı oluyor!

Meryl Streep’in kariyerini burada özetlemek haksızlık olacak. Sadece şunu belirtebilirim ki 105 dakika boyunca Meryl Streep’i mi izledim yoksa Margaret Thatcher’ı mı izledim, anlayamadım. Oscar adayları açıklandığında Meryl Streep’in kazanmasını istememiştim çünkü zaten bu döneme kadar yeterli kıvamda ödüle, şöhrete kavuşmuştu. Lakin, tüm adayları henüz görmememe rağmen filmi seyrettikten sonra kararım değişti. Meryl Streep muhteşem bir oyuncu ve ötesi yok. Filmde Deniz Thatcher’ı canlandıran 1942 İngiltere doğumlu Jim Broadbent, en az Meryl Streep kadar etkileyici bir performansla karşımıza çıkıyor fakat tamamen zıt bir karakterle! Onu izlemek çok keyif vericiydi. “Moulin Rouge!” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Bafta ödülünü, “Irıs” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar ve Altın Küre ödülünü alan usta oyuncu pek çok projede yer alarak daha nice ödülleri de kapmıştır. Benim için “Irıs”teki performansı ise unutulmazdı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...