Demir Leydi |
Gecikmeli de olsa sinemada izleme keyfini yakaladığım The
Iron Lady’i beğenmek için o kadar çok sebep var ki bunları yazının içine tek tek
belirteceğim. Öncelikle etkileyici film afişi ile başlayabiliriz. Margaret
Thatcher’ın birebir yüzü, makyajı, kıyafeti afişe yansımışken, devamındaki siluetin kafasını ve tüm vücudunu sarması filmin belki de en önemli
simgesi sayılabilir. Yönetmenliğini Phyllida Lloyd yaparken, 105
dakikalık filmin senaryosunu “Shame” filminin senaristi Abi Morgan
kaleme almıştır. Meryl Streep, Jim Broadbent, Anthony Head, Richard E Grant,
Alexandra Roach, Harry Llyod ve Olivia Colman oyuncu kadrosunda yer alıyorlar.
Birleşik Krallık ve Fransa yapımının bütçesi 13 milyon $ iken hasılatı 37
milyon $ olarak açıklanmıştır. Tarihi, biyografi ve dram türlerinin birleştiği
projeye ilgi, en iyi kadın oyuncu ve en iyi makyaj dallarında Oscar adayı
olması ile artacağa benziyor.
1982’deki Falkland Savaşı krizinde esnasında İngiletere’nin
başında olan Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher’ın hayatını anlatan film her
açıdan izleyeni tatmin ediyor. Bir dönemi anlattığı için kostüm, makyaj, saç,
mekan ve dekor tasarımları göz kamaştırıyor. Baş rol oyuncu Meryl Streep’in
makyajı ise izleyeni şaşkına çeviriyor. Görüntü teknolojisi, renk ve kontrast
ayarları ise dönem filminin içine girmenizi daha da kolaylaştırıyor. Özellikle
arşivden alınan görüntülerle film sahnelerinin birleştirilmesi ayrı bir keyif
katıyor. “The Help” ve “The Debt” filmlerinde bahsettiğim Thomas Newman ise
muhteşem müzik çalışmaları ile filmin akıcılığını sağlıyor. Konu Demir Leydi’nin
hayatı olunca dram ve gerilim bolca nasibini alırken bu gerilimi müzikle
yaşamak ve hissetmek ekrana odaklandırmayı kuvvetlendiriyor. Karakter
detaylandırmaları ise siyasetin el verdiği kadarıyla aktarılıyor. Margaret Thatcher
ve eşinin hem gençliği, hem olgunluğu hem de yaşlılığı istikrarlı biçimde
anlatılıyor. Demir Leydi’nin erkek egemen bir toplum içinde incileri ile ayakta
durma ve kendini gösterme çabası hem hayranlık bırakıyor hem de merak
uyandırıyor. Seyrederken hep “Acaba böyle zorlu bir hayata adım atıp o
baskılara dayanabilir miyim?” diye düşünürken buldum kendimi. Gerçi cevabını
gene kendi kendime verdim ve izlemeye devam ettim J Bunun yanında, geriye
dönüşlerle dönemlerin birleştirilmesi kurgunun da epeyce başarılı olduğunu
gösteriyor. Bir şekilde herkes Margaret Thatcher’ın hayatını basından,
kitaplardan duymuş okumuştur. Fakat Phyllida Lloyd bunu ekrana çarpıcı olarak
aktarması ayrı bir heyecan yaratıyor.
IMDB’den 6.2, Rotten Tomatoes’tan 54 ve Metacritic’ten de 54
puan alan film, benim beğenimin aksine daha orta düzeyde eleştiriler alıyor.
Siyasi konuların içinde olması ve bunların tarafsız şekilde aktarıldığından
şüphe duyulması ilk gelen eleştirilerdir. Diğer yandan, siyasi içerikli
filmlerde her zaman bu tip eleştirileri görmeye de alışığız. Filmin
tartışılmayan en olumlu tarafı da tabi ki Meryl Streep performansı oluyor!
Meryl Streep’in kariyerini burada özetlemek haksızlık
olacak. Sadece şunu belirtebilirim ki 105 dakika boyunca Meryl Streep’i mi
izledim yoksa Margaret Thatcher’ı mı izledim, anlayamadım. Oscar adayları
açıklandığında Meryl Streep’in kazanmasını istememiştim çünkü zaten bu döneme
kadar yeterli kıvamda ödüle, şöhrete kavuşmuştu. Lakin, tüm adayları henüz
görmememe rağmen filmi seyrettikten sonra kararım değişti. Meryl Streep
muhteşem bir oyuncu ve ötesi yok. Filmde Deniz Thatcher’ı canlandıran 1942
İngiltere doğumlu Jim Broadbent, en az Meryl Streep kadar etkileyici bir
performansla karşımıza çıkıyor fakat tamamen zıt bir karakterle! Onu izlemek çok
keyif vericiydi. “Moulin Rouge!” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Bafta
ödülünü, “Irıs” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar ve Altın Küre ödülünü
alan usta oyuncu pek çok projede yer alarak daha nice ödülleri de kapmıştır.
Benim için “Irıs”teki performansı ise unutulmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder