Öyküsü nedeniyle eleştirilerin hedefindeki Zenne, yaşanmış olmasıyla görsel ve yazılı basında ortalığı karıştırmıştır. Olayların daha doğru şekilde anlatılması için de beyaz perdeye taşınmış görünüyor. Yönetmenliğini Caner Alper ve Mehmet Binay’ın yaptığı 99 dakikalık dramı gene Caner Alper kaleme alıyor. 13 Ocak 2012’de gösterime giren film, bu tarihten önce törenlerde çoktan seyirci ile buluşmuştur. Oyuncu kadrosunda ise Kerem Can, Giovanni Arvaneh ve Erkan Avcı yer alıyorlar. 2011 Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi ilk film, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi görüntü yönetmeni ödülü, SİYAD Ulusal en iyi film ödüllerini kazanmıştır. Ayrıca film, ne yazık ki sadece Hollanda Kraliyeti’nin İstanbul Başkonsolosluğu’ndan kurumsal olarak destek almıştır (*).
15 Temmuz 2008 tarihinde eşcinsel olduğu için vurularak öldürülen Ahmet Yıldız’ın hikayesini anlatır. Caner Alper ve Mehmet Binay da zaten Ahmet Yıldız’ın arkadaşlarıdır. Alman fotoğrafçı Daniel, cinsel tercihini çekinmeden gösteren ve yaşayan hatta daha önemlisi ailesi tarafından desteklenen Can ve muhafazakar Doğulu bir ailenin oğlu olan Ahmet’in hayatları İstanbul’da kesişir. Bu farklı üç insan, bir şekilde ortak noktayı bulurken, devlet, aile, töre her şeyi alt üst eder.
Öncelikle belirtmem gerekir ki, afişini çok beğendim! Kırmızının kilit renk seçilmesi pek çok açıdan başarılı sayılır. Hem törenin kanını, hem dansın rengini hem de tercihlerin rengini yansıtıyor. Mekan, dekor, kostüm, makyaj olarak da öyküye yakışan tasarımlar elde edilmiş. Oldukça doğal ve gerçekçi görünmesi artı puan toplamasını sağlıyor. Yaşanmış bir hikayeden yola çıkarak ekrana aktarılması ise merak uyandırıyor çünkü olayın yaşandığı dönemde basında o kadar çok farklı yorumlar çıktı ki gerçekleri bilmeden herkes kendi tercihine, kendi görüşüne göre cümleler sarf etti. Ataerkil bir toplumda çok alışılageldik bir olay değil. Fakat işin içinde bir insanın, bir evladın hayatı giriyorsa ne töreye ne gelenek göreneğe bakmak da pek akıl karı değil. Neyse, konumuzu sinema filmine çevirmemiz daha uygun olacak. Sadece basından yalan yanlış şekilde takip ettiğim öykünün sinemaya aktarılışı ne yazık ki hüsrana uğrattı. Senaryo ve kurgunun dağınıklığı o kadar üst seviyede ki hiçbir şeye odaklanmadan son sahneye geliyorsunuz. Keşke Caner Alper birinden yardım alarak senaryoyu kaleme alsaydı. Yaşananları elbette daha iyi bilir ama olayı sinemaya taşımak bambaşka bir risk. Ahmet karakteri ve Can karakterinin daha ön planda olması gerekirken Daniel karakterinin yerli yersiz geçmişe dönüşler yaşaması, üstelik bunun bir türlü başka sahnelerle bağlanamayışı çok rahatsız ediyor. Yaşanan olayları daha çarpıcı bir senaryo ve kurgu ile seyretmeyi gerçekten çok isterdim. Eleştiriye açık olsa da cinsel tercihini herkesin ve devletin istediği şekilde yaşamayan insanların öyküsünü daha çarpıcı yansıtma fırsatları vardı. Askerlikte anlatılanlar ise yürek burkuyor. İçinizi nefret sararken “Neden?” sorusu aklınızdan çıkmıyor. Ama asıl soru: Neden daha iyi bir şey çıkmıyor karşımıza? Filmin destek almadığını biliyoruz; hatta filmi çekmeden önce destek almayacaklarını ekibin de bildiğine eminim. Lakin eksikler ister istemez “keşke”leri sıralıyor. Müzik çalışmalarını ise beğendim. Zenneliği anlatırken etkileyici bir unsur olmasını güzel kullanmışlar.
Oyunculuklara gelince… Tiyatro kökenli olanlar dışında baş roldekiler tam bir hayal kırıklığı yaratıyor. Filme odaklanmanızı etkiliyor. Favori oyuncum ise Can karakterinin abisini canlandıran, en son “Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm” filminde de izlediğimiz Tolga Tekin’di. Öykünün akışı nedeniyle onun hikayesini çok fazla izleyemedik ama o sınırda dahi performansı o kadar etkiliydi ki onu görmek seyirciyi mutlu etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder