Türkiye’de ne zaman gösterime girecek ya da hiç gösterime girecek mi bilinmeyen A Better Life, en iyi erkek oyuncu Oscar adayı olmasıyla dikkatleri üzerine çekiyor ve hatta izlememizi sağlıyor. “The Golden Compass”, “The Twilight Saga: New Moon” filmlerinin yönetmeni Chris Witz, yönetmen koltuğunda otururken, Eric Eason da Roger L. Simon’ın hikayesini uyarlıyor. 94 dakikalık ABD yapımı dramın baş rollerinde ise Demian Bichir ve Jose Julian yer alıyorlar. Bütçesi ise 10 milyon $ olarak açıklandı.
Meksikalı göçmen Carlos, oğluna daha iyi gelecek yaşatmak uğruna sürekli çalışan tek başına bir adamdır. Hayatındaki zorluklara rağmen ne çalışmaktan usanır ne de vaktini başka şeylerle harcar. Fakat ortada ciddi bir problem vardır: Carlos ABD’de kaçak yaşamaktadır.
Seyirci Koltuğu’nun vazgeçilmez adamı Alexandre Despalt, “Coco Before Chanel”, “The Painted Veil”, “The Ides of March”, “Carnage” filmlerinden sonra bu projenin de müzik çalışmalarını yapmaktadır. ABD’de yaşayan Meksikalıların hayatını anlatırken müziğin ne kadar ön planda olduğunu tahmin edersiniz. Desplat ortaya çok keyifli çalışmalar çıkarıyor. Bu müzik türünü sevmeseniz dahi seyrederken fark etmeden ritme ayak uydurduğunuzu görebilirsiniz. Bilindik bir öykü olmasıyla birlikte baba karakterinin detaylandırılması başarılı olmuş. Zaten Demian Bichir, etkileyici performansı ile karakteri daha da ayakta tutuyor. Az konuşan, kendini çok geliştirememiş ama elindekilerin hepsini oğluna adayan, oğlunun onun gibi zorluklar yaşamasını istemeyen bir baba… Belki de arayıp da bulunamayan türden. Diğer tarafta ise isyancı, yalnız, okulu asan ama içinde bir terbiye ve masumluk barındıran evlat. Tek isteği belki de biraz daha ilgi ama o ilgi için zaman ve para gerekiyor. Baba onun peşinde koşarken elinden bu kadarı geliyor. Öykü, özünde hüzün barındırsa da karakterler hayata pek bizim gibi bakmıyor. Biraz umut dağıtıyor. Bu yönden senaryoyu beğendim. Fakat yönetmenliği ne yazık ki senaryo kadar beğenemedim. Elde bulunan cevherleri çok iyi çıkardığını düşünmüyorum. Bu dram daha yoğun ve etkileyici hale getirebilir. Yoğunluk derken elbette göz yaşından bahsetmiyorum lakin eksik olan tamamlanamayan şeyler var. Bu da filme olan bakışınızı biraz aşağılara çekiyor. Mekan, dekor, kostüm detayları türüne göre fena değil. Hatta maddi imkansızlığın, göçmenlerin yaşadıkları evler, öyküye göre çok güzel tasarlanmış. Bu açıdan başarısını kabul etmek gerekiyor.
IMDB’den 6.9, Rotten Tomatoes’tan 85, Metacritic’ten de 64 puan alan yapıma gelen eleştiriler orta halli sayılır. Benim beğenmediğim bir şey de filmin adı! Çok sıradan ve klişe geliyor. Hatta filmi araştırırken bir türlü adını hatırlayamadım ve “In a Better World”, “In a Better Life” gibi benzer şeylerle arattım. Projenin adının akılda kalması en az afişi kadar önemli diye düşünüyorum (Yani afişi de beğenmedim).
1963 Meksika doğumlu oyuncu Demian Bichir, bu sene Oscar adayı olarak tahmin edilenden daha büyük bir çıkış yapıyor. Filmi izlerken başta performansı yetersiz görünebilir fakat zaman geçtikçe aslında karakterin pasifliğini çok etkileyici aktardığını fark edebilirsiniz. Özellikle Carlos karakterinin oğlu ile yaptığı konuşmalarda, mimikleri beni hüzünlendirdi. Pek çok filmde rol ayan oyuncu Oscar’ı alır mı derseniz; biraz zor görünüyor. Oscar bu kadar naif bir karaktere, çok üstlere çıkamayacak bir projeye Oscar vereceğini sanmıyorum. Fakat aday olması bile güzel.
Seyrederken bir türlü sevemediğim oyuncu ise Luis karakterini canlandıran Jose Julian idi. Elinde güçlü bir detaylandırma varken seyirciye hiç o duyguyu aktaramaması insanı çileden çıkarıyor. Çok yüzeysel olarak kabullenmiş karakteri. Carlos’un oğlu için başka birini tercih etselerdi eminim filmin çıtası yükselebilirdi.
isim konusuna ben de uyuz olmuştum.. hatta o izlemediğim ama duyduğum in a better world filmiyle karıştırmıştım.. uyduk, hayret..
YanıtlaSilNazar değmesin aman aman :))
YanıtlaSil