26 Ekim 2011 Çarşamba

The Painted Veil (2006)

Duvak
Gösterime girdiği dönemde adından sıkça bahsedilen Duvak, 1920li yıllarda geçen bir aşk öyküsünü dram ve romantik türüne uygun olarak seyirciye aktarıyor. 1925 tarihli aynı adlı romandan Ron Nyswaner senaryoya uyarlarken, John Curran da yönetmen koltuğunda arzı endam etmektedir. Edward Norton, Naomi Watts, Liev Shreiber ve Diana Rigg oyuncu kadrosunda ön plana çıkarken, 125 dakikalık ABD – Çin yapımı projenin yapımcı listesinde de başrol oyuncuları Norton ve Watts bulunuyor. 19.4 milyon $ bütçe ile çekilen filmin hasılatı da 27 milyon $ civarında açıklanmıştır.

Şımarık ve boş bir hayat süren Kitty, çok da gönüllü olarak evlenmediği Walter ile mutluluğu yakalayamaz. Bu da başka bir şahsa yönelmesine neden olur. Walter durumu fark edince intikam duygusu ile karısını da alıp Çin’in ölümcül kolera salgınından kırılan bir köyüne doktorluk yapmak için gider. Kabullenmekten başka çaresi olmayan Kitty ise hem Walter’ı, hem başka hayatları, hem hayatın ne olup olmadığını, hem de aşkı öğrenecektir.

Girl with a Pearl Earring”, “Syriana”, “The Queen”, “The Curious Case of Benjamin Button”, “Julie & Julia”, “The Ghost Writer”, “The King’s Speech”, “The Tree of Life” filmlerinin müzik çalışmalarını yapan Alexandre Desplat, bu filmde de çok başarılı bir iş çıkararak iyi film müziği Altın Küre ödülünü kazandı. Birçok proje ile Oscar, Altın Küre ve Bafta adaylıkları bulunan Desplat’ın filme kattığı etki izlerken daha iyi anlaşılıyor. Film aslında romandan sonra sahneye aktarılan üçüncü filmdir. İlki 1934 (aynı isimle), ikincisi ise “The Seventh Sin” ismi ile çekilmiştir. Tabi ki bunu bilmek merak uyandırmıyor da değil. 1925 yılından bu yana bu kadar ilgi görerek uyarlanması izlemek için bir sebep görünüyor.
Oldukça zor koşullardaki 1925 yılının Çin’ini perdeye aktaran filmde görsellik ön planda yer alıyor. Kültürel öğeleri göstermesi de tarihi bir anlam katıyor. Ölümcül kolera yüzünden halkın perişan durumda olması yürekleri de maalesef burkuyor. Bu açıdan bakıldığında filmin inandırıcılığı yüksek geliyor. Yani yönetmen bu duyguyu seyirciye yaşattığına göre başarılı bir iş çıkarmış demektir. Çin’e gelene kadarki kullanılan canlı renkler göz kamaştırırken, Çin’e varıldıktan sonraki hastalığı, yoksulluğu ve çaresizliği simgeleyen safran sarısı renginin ağırlıklı olması hem o sıcak havayı koklattırıyor hem de tarihi yanını vurguluyor. Bir yandan ırmağın üstünde salınırken manzaraya hayran oluyorsunuz, bir yandan da toprak yollarda buhran geçiriyorsunuz. Bu etkileri yarattığı için görsellik konusunda başarı iki kata çıkıyor. Dönem filminde en çok göze çarpan detaylardan biri olan kostüm, hem erkek hem de kadın karakterlerde makyajla beraber etkileyici görünüyor. Hikaye hem bir dramı hem de o dram içindeki romantizmi anlattığı için bu gibi detaylar önem kazanıyor. Karakterlere gelince, ne yazık ki Watts’ın canlandırdığı karakterin duyguları çok gerçekçi gelmedi. Norton’ın canlandırdığı karakter ise çok iyi kaleme alınmış. Birçok yönü ile karakterin derinine inebiliyorsunuz izlerken. Watts’ın canlandırdığı karakterin yansıtılamaması oyuncudan mı senaristten mi yoksa kitaptan mı kaynaklanıyor emin değilim. Bunun için kitabı ve diğer iki filmi de takibe almak gerekiyor. Diğer yandan, sadece bu filme bakıldığında beni tatmin etmeyen bir oyunculuk ve karakterin söz konusu olduğunu belirtmem gerekir. Dram tarafında sorun yok lakin romantizm tarafı biraz budaklanmış gibi geliyor. Filmin süresine bakıldığında ise bu budaklanma pek hoş durmuyor.

Filmin genelini beğenmiş olmamla birlikte, türlerini yeterince yansıtamaması gelen eleştirilerden bakıldığında seyirciyi çok rahatsız etmiş görünmüyor. IMDB’den 7,5 puan alırken Metacritic’ten de 69 puanda olması başarılı bir yapım olduğunu ortaya koyuyor. Gelen olumsuz eleştiriler de genellikle kitapla ya da diğer iki uyarlamasıyla kıyaslanmaktan kaynaklanıyor. Gene de izlerken çok sıkmayacak, aksine görselliği ve müziği ile keyifli vakit geçirtecek bir proje sunuyor (ve tabi ki harika performansıyla Edward Norton sayesinde).

1968 İngiltere doğumlu Naomi Watts, “Muholland Drive” filmi ile tabiri caizse patlama yaşadı ve ardı arkası kesilmeyen çoğu başarılı birçok projede yer aldı. Bunların arasında en göze çarpanlar: “The Ring”, “Divorce”, “21 Grams”, “Assassination of Richard Nixon”, “The Ring Two”, “King Kong”, “Eastern Promises”, “Funny Games” oldu. “21 Grams” ile en iyi kadın oyuncu Oscar ve Bafta adayı oldu. Duvak filminde alışılan sarı saçın aksine kahverengi saç ile performansını sergilemesi güzel duruyor. Filmdeki genel performansına gelince ne yazık ki diğer filmlerine oranla ön sıraları yer almıyor. Ama bunun için daha önce de belirttiğim gibi kitaba ve diğer filmlere göz atmak gerekiyor. En azından vicdanımı rahatlatmak adına J


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...