15 Mart 2012 Perşembe

The Graduate (1967)

Adını duymama rağmen izlemeye fırsat bulamadığım The Graduate, beklentimi tam olarak karşıladı mı karşılamadı mı, emin değilim. Tam bir Oscar avcısı olan Mike Nichols yönetmen koltuğunda oturmaktadır. 80 yaşındaki ünlü yönetmeni “Who’s Afraid of Virginia Woolf?”, “Working Girl”, “The Birdcage”, “Primary Colors”, “Closer”, “Charlie Wilson’s War” filmlerinden de hatırlamak mümkündür. Calder Willingham ve Buck Henry, Charles Webb’in aynı adlı eserinden senaryoyu kaleme almaktadırlar. 105 dakikalık ABD yapımının oyuncu kadrosunda Anne Bancroft, Dustin Hoffman, Katharine Ross, William Daniels, Murray Hamilton, Elizabeth Wilson yer alıyorlar. Komedi, dram ve romantik türlerine giren filmin bütçesi sadece 3 milyon $’ken hasılatı 105 milyon $’dır! Yapımcıyı bu kadar memnun eden kaç film vardır acaba?

Benjamin 1960lı yılların ortalarında üniversiteden yeni mezun olmuştur. Hayatın özgürlüğünü hiç yaşamamış Benjamin, aile ve çevreden gelen tüm önerileri bir kenara atar çünkü kafası çok karışıktır. Geleceğe dair plan yapmak dahi istememektedir. Yaz günlerini evlerindeki havuzda geçirirken bir gün babasının ortağının karısı Bayan Robinson ile karşılaşır ve baştan çıkarılır! Kafasının karışıklığı gittikçe artarken yeni alemlere keşfe çıkar. Tabi işin içine Bayan Robinson’ın kızı Elaine de girince buyurun şenliğe!

Müzik çalışmalarında Dave Grusin ve Paul Simon isimlerini görmek heyecan yaratıyor. Dave Grusin Oscar, Altın Küre, Grammy ödüllerinin oldukça yakından tanıdığı bir müzisyendir. Paul Simon ise tam 12 tane Grammy Ödülü kazanmıştır! Bu kısacık bilgi dahi filmin müziklerine olan ilgiyi arttırır, öyle değil mi? Şarkıların apayrı bir keyif kattığını özellikle belirtmek istiyorum. Filmin klasikler içine girmesi elbette seyretmek için önemli bir etkendir. 1967 yapım olduğunu düşündüğümüzde mekan, dekor, kostüm detayları oldukça başarılı görünüyor. Özellikle Robinson’ların evi, Benjamin’in havuzlu evi ve otel dekorasyonu çok sevimli geldi. Bayan Robinson ve kızının kostümleri ise - dönem filmi olduğunda mıdır nedir – tek tek inceleme hissi uyandırdı.
Uyarlama senaryonun başarısını eseri okumadan yorumlamak çok doğru görünmese de komedi ile dramın arasında gidip gelişi keyif vericiydi. Diyaloglar zaman zaman saçma görünse de gülmemek işten bile değil! O dönemin aile ilişkileri, değer yargıları, arkadaşlıklar, maddi-manevi çıkarları görmek açısından zengin bir öyküye sahip olduğunu belirtebilirim. Karakter detaylandırmalarında Benjamin yeteri kadar ön plana çıkıyor. Önünde parlak bir gelecek bulunuyor fakat o tam olarak ne istediğini bilmediği için hayatını bir süre durdurmak ve boş boş düşünmek, gezmek, tozmak istiyor. Sadece 20 yaşında olduğunu düşünürsek, pek de haksız sayılmaz. Ayrıca aile ve çevre baskısından kaçışı, olması ve olmaması gereken durumların içine düşüşü hem dönemi sorgulatıyor hem de güldürüyor. Fakat itiraf etmem gerekir ki bazı bölümlerde biraz sıkıldım ve zamanın geçmesini bekledim. Aslında film süresi çok uzun değil ama sürükleyiciliğini kaybediyor; en azından benim için. Belki diyaloglar, belki performanslar yeteri kadar tatmin etmemiş olabilir. Gene de genele bakarsam, izlenmesi gereken keyifli bir film sayabilirim. Tabi bu filme bakış açınıza göre değişebilir. Araştırırken gördüm ki, her ne kadar eleştirmenler filmi öve öve bitiremese de seyredenlerin hepsi aynı fikirde değil.

IMDB’den 8.1, Rotten Tomatoes’tan 87, Metacritic’ten de 77 puan alan filmin ödülleri ve adaylıkları ise bir o kadar göz alıcı görünüyor. En iyi yönetmen Oscar’ı alırken, en iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi sinematografi Oscar adaylıklarına layık görülmüştür. Tabi en iyi film Bafta ödülünü aldığını unutmamak gerekir.

Dustin Hoffman’ı severek takip eden bir seyirci olmama rağmen buradaki performansı beni hiç mutlu etmedi. Karaktere mi ısınamadım, yoksa dönemin teknolojisinden mi kaynaklanıyor bilmiyorum ama aşırı yapay bir hali vardı. Buna rağmen Oscar adayı olması, bu düşüncelerimin yersizliğini gösteriyor sanırım. Filmin kilit noktasında ise iki kadın var! Birincisi 2005 yılında 73 yaşındayken kanserden ölen ünlü oyuncu Anne Bancroft. Oscar, Bafta, Altın Küre ödülleri ve adaylıkları bulunan Bancroft, Bayan Robinson performansı ile göz dolduruyor. İkinci muhteşem kadın ise 1940 ABD doğumlu Katherine Ross’dur. Elaine rolü ile güzelliğini ortaya koyarken, performansı ile de Oscar adayı olmuştur. Ross’u “Donnie Darko”daki Dr. Lilian Thurman olarak da seyretmiştik.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...