2 Nisan 2012 Pazartesi

Kramer vs Kramer (1979)


Kramer Kramer'e Karşı
Göz açıp kapayana kadar 200. yazıma ulaştım! Tabi bunda siz takipçilerimin de büyük katkısı var. Tıklayan elleriniz dert görmesin diyerek çok beğendiğim ve tekrar tekrar izlemekten zevk aldığım bir filmi 200. yazım şerefine bloga taşımak istiyorum. Eğer Kramer vs Kramer’i izlediyseniz niye özel bir film olarak seçtiğimi zaten anlamışsınızdır. Peki ya izlemeyenler?

Yönetmen koltuğunda oturan Robert Benton, Avery Corman’ın romanından senaryoyu da kaleme almaktadır. 105 dakikalık ABD yapımının baş rollerinde ise efsane bir ikili var: Dustin Hoffman ve Meryl Streep. Tabi onlara Justin Jenry ve Jane Alexander da eşlik ediyorlar. Sayısızca ödül alan dramın hasılatı ise 106 milyon $ civarındadır. Yeri gelmişken ödüllerini de sıralamakta fayda var: En iyi erkek oyuncu, en iyi uyarlama senaryo, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi yönetmen ve en iyi film Oscar ödülleri; en iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi senaryo Altın Küre ödülleri ve bir bu kadar da Oscar, Altın Küre ve Bafta adaylıkları! Gördüğünüz gibi, ben daha portakalda vitaminken, bu film ödülleri silip süpürmüş ve klasikler arasındaki yerini almıştır.

Billy adında muhteşem bir erkek çocuğuna sahip olan Joanna Kramer, kendini bulma arayışı yüzünden eşi Ted’den ayrılır; üstelik oğlu Billy’i de eşine bırakarak. Büyük bir reklam ajansında çalışan Ted, şimdiye kadar evin ya da oğlunun herhangi bir sorumluğunu üstlenmemiştir. Oldukça önemli bir proje üstünde çalışırken Billy ile baş başa kalmak, hayatının en zor dönemine adım atmasına sebep olur.

Yorum yazmaya başlarken fark ettim ki bu filmi üç kez izlememe rağmen müziklerine, mekan, dekor, kostüm detaylarına pek dikkat etmemişim. Aslında izlerken mutlaka tek tek düşünürdüm. Senaryonun sizi nasıl içine çektiğini düşünün artık! Aslında 1970li yılların sonu olduğu için şimdiki gözle mekan, dekor, kostüm detayları gayet yerinde duruyor. Yani bir evde, ofiste ne varsa aynı o doğallık projenin içinde de yaratılmış. Kadın karakterler daha arka planda olsa da kostümleri abartıdan uzak duruyor. Türünün dram, dönemin de 70-80li yıllar olduğunu düşünürsek görüntü ve ses teknolojisi çok aranmıyor. Tüm bu sıraladıklarım aslında aklıma direk “WhenHarry Met Sally”i getiriyor. O filmdeki bu özellikler Kramer vs Kramer’de mevcut. İkisinde de önemli olan detaylar değil, senaryo ve oyunculardır.
Güzelliğe bakar mısınız?
Gelelim senaryoya. Romanı okumadım fakat filmi izledikten sonra okumaya hiç niyetim yok. Büyünün bozulmasını hiç istemiyorum. Zaten okusam bile hayalimde Dustin Hoffman, Meryl Streep olacaktır. Bekar biri olarak bile hikaye beni bu kadar etkiliyorsa evli ve çocuklu olsam izlediğim her sahnede gözlerim dolardı sanırım. Bir kadın, eşini ve çocuğunu bırakıp gitmeyi göze alıyorsa gerçekten sorun var diye düşünebiliriz. Ama aslında kendi içindeki sorunları çözmek istiyordur. Spoiler olmaması adına detaylara fazla girmek istemiyorum ama ortada cidden tartışılacak konular var. Bir evliliğin bozulması, boşanma anı her daim güncel bir konudur. 1979’da çekilmesine rağmen bu gibi şeyler 2012’de de yaşanabilir. “WhenHarry Met Sally” ile benzetmemin bir diğer sebebi bu. Orada kadın erkek ilişkileri güncelliğini koruyordu. Kramer vs Kramer’in senaryosu o kadar dokunaklı ama bir o kadar da duygu sömürüsü yapmadan derdini anlatıyor ki yüreğiniz burkulurken hayran hayran ekrana bakıp kalıyorsunuz. Bir baba ve oğul ilişkisi sıfırdan nasıl en tepeye çıkabilir? Bunun için bir terk ediş şart mıdır? Ah be babalar…
Yönetmen koltuğundaki Robert Benton harika bir iş çıkarıyor. Hayatımda gördüğüm en sessiz ve en göz alıcı kahvaltı sahnesini çekmiş biri sonuçta. Filmin başlangıcındaki kahvaltı ile sonlarındaki kahvaltı arasındaki fark öykünün nasıl geliştiğini muhteşem anlatıyor. Her sahneyi tek tek severek izlesem de favorilerim: Mutfakta geçenler, Billy’e okunan mektup ve parkta yaşanan talihsiz olay. Benton seyirciyi nerden nasıl yakalayacağını çok iyi biliyor. Çekimin bile nerden daha duygulu yansıyacağını tek tek hesaplamış adeta. Tabi bunu ilk izleyişte fark etmiyorsunuz ama üçüncü izleyişte bu gibi detaylar ortaya çıkıyor çünkü ilkinde film sizi hapsedip bırakmıyor. Senaryo ve karakterlerle ilgili bilerek çok bir şey yazmak istemiyorum. Eğer izlerseniz aklımdan geçenleri zaten hissedersiniz.

Sadece bu filmi ya da bu yaşıma kadar gözlemlediklerimle anne-babalara ahkam kesmek haddime düşmez. Lakin evlilikte sorun yaşanan dönemlerde bu tür filmlerin izlenmesi etkili olur mu diye düşünmeden edemiyorum.

Rotten Tomatoes’ten 88, IMDB’den 7.7, Metacritic’ten de 77 puan alan filme gelen eleştiriler elbette olumlu yöndedir. Olumsuz olsaydı da buraya o eleştirileri aktarmazdım zaten J Özellikle karakter detaylandırmaları ve onların ekrana yansıtılması filmin dokunaklığını arttırıyor. Tabi bir de 1970li yılların sonuyla birlikte annelik ve babalık kavramları tekrardan sorgulanıyor. Anneye babaya eşit miktarda düşünceleri sorularak büyük bir etki yaratıyor. Konu baba evlat ilişkisi demişken akla “I Am Sam” geldi mi?

The Graduate” filminde hiç haz etmesem de bu filmle kendisine olan saygım katlanıyor. Gelmiş geçmiş en başarılı erkek oyuncularından biri! Ted karakterini iyi ki başkası canlandırmamış. Çaresizliği, sevgi dolu bakışları o kadar güzel aktarıyor ki filmin başında ona hem kızıp hem acırken, sonlarına doğru sevgiyle bakabiliyorsunuz. 1937 ABD doğumlu Dustin Hoffman, listesi kabarık bir kariyere sahiptir. Bu kalabalık çocuk sayısında da bulunuyor. Magazin haberi gibi algılamayın çünkü filmle de bağlantılı sayılır J Dustin Hoffman’ın tam 6 tane çocuğu var! Aldığı ödülleri ve adaylıklarını saymaya kalksam ayrı bir yazıya imza atmam gerekecek. O yüzden favori Hoffman filmlerimi sıralamak daha keyifli görünüyor: “Papillion”, “Kramer vs Kramer”, “Rain Man”, “Sleepers”, “Wag the Dog”.


26 yorum:

  1. Haftamın filmi sayende belli oldu, tesekkurler. Kubra

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğeneceğinden eminim :) Ben teşekkür ederim.

      Sil
  2. 200. yazına yakışır bir film ve çok da güzel yazmışsın. Tekrar hız vermiş olman da güzel. Durmak yok yola devam.. :)

    YanıtlaSil
  3. Maşallah dile kolay 200. yazı.. sizin için taşıdığı anlama yakışan da bi film, gayet iyi seçim olmuş.. yıllar sonra gördüğümde ~ne filmdi ama~ diyebileceğim türden; baba-oğul ilişkisini göz kamaştırıcı oyuncu performanslarıyla anlatan ve çok iyi dramatize eden, özellikle duygu yüklü son sahnesiyle beni derinden etkileyen en favori filmlerimden. Bu güzel yazılarınızın devamını dilerim, Darısı 300. yazıya ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babalar ve Çocukları diye bir yazım var. Bu filmi seviyorsanız benzer konularda başka filmleri de içeriyor o liste :)

      http://seyirci-koltugu.blogspot.com/2012/02/babalar-ve-cocuklar-ilk-mimim.html

      Sil
    2. Bu arada teşekkür ederim. Artık 300 olur mu olmaz mı bilmiyorum. Zaman gösterir :) Ben 100 olmasını bile hayal edemiyordum başlarken :)

      Sil
    3. Baba-çocuk teması en çok ilgimi çeken temalardan biridir. Babalar ve çocuklar bölümü gerçekten çok iyidi belki de hiçbir blogta bulamayacağım türden.Klavyeye dokunan parmaklarınıza sağlık, çok teşekkürler :)

      Sil
    4. HAYALLER, GERÇEKLER kadar güzel olunca bırakıp gitmemek gerekmiş, belki sizin hayaliniz 100 yazıydı ama gerçek 200 yazıyı buldu, daha fazla hayal edin, daha büyük hem de, değil 300, 400,500 hatta 600... ;) just imagine ;)

      Sil
    5. 600! Çok büyük bir sayı gibi göründü! Tek başıma 600 yazı yazmak? Bakalım, inşallah :)

      Sil
  4. Offf... Çok severim çok bu filmi. Çok izlerim, her seferinde de ağlarım, her izleyişimde aynı şekilde etkilenirim. Oğlum olduktan sonra izle(ye)medim. Ne olursa olsun, bir annenin çocuğunu terketmesi çok imkansızmış gibi geliyor, artık böyle filmleri izlerken ister istemez sinirleniyorum :) Kramer vs Kramer kadar etkilendiğim bir film daha var. Aynı yıl yapımlı Jon Voight'un oynadığı The Champ,o da baba-oğul temalı filmlerden sayılbilir belki. Bir de Author!Author! diye bir film vardı. Bu filmden 3 sene sonra yapılmış, imdb puanı 5.9 ama ben onu da çok sevmiştim, Al Pacino oynuyordu. O da fedakar babalarımızdan olmuştu:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anne-çocuk ilişkisine yorum yapmamaya çalışarak yazdım çünkü daha başıma gelmedi. O yüzden yorumu annelere/babalara bırakmak daha doğru oluyor :)

      The Champ ve Author Author filmlerini izlememiştim hatta duymadım bile. Bu kadar baba ve çocukları temalı filmler varken iki tanesini daha kaldırabilir miyim bilmiyorum :)

      Sil
    2. Yanlış anlaşılmasın, anne oldum diye böyle filmleri izlemeyi bıraktım der gibi olmuşum, sinirlensem de aslında çok severim bu tarz filmleri, Kramer'ler de her zaman tekrar tekrar izleyeceğim filmlerden. Hem Meryl Streep'e ne kadar kızabilirki bir insan:) Bu filmi sevdiysen o diğer iki filmi de bu kadar olmasa da seversin bence.
      Bu arada film hakkında yazarken 200.yazıyı tebrik etmeyi unutmuşum. Çok güzel bir blog bu. Çok sevdim. Eleştiri yazılarını okumak da çok keyifli. Yolun açık olsun.

      Sil
    3. Yoo bence hiç de yanlış anlaşılan bir durum yok. Konu çocuk olunca hassaslaşmak gayet normal ve doğal :) Tamam o filmleri de izlenecekler listesine alayım, bulursan seyredip yorumlarım.

      Blogu beğendiğine çok sevindim. Çok teşekkür ederim :)

      Sil
  5. "Bir kadın, eşini ve çocuğunu bırakıp gitmeyi göze alıyorsa gerçekten sorun var diye düşünebiliriz. Ama aslında kendi içindeki sorunları çözmek istiyordur." ya ben.. neyse..

    blog için de yolun açık olsun.. açık zaten..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Algıda seçicilik yapıp başını ve sonunu dikkate almadan seçme cümleleri bence. Anne olmadan bu yazıyı yazdığımı ve yorum hakkının bana düşmeyeceğini belirttim. O ruh hali ile neyin doğru neyin yanlış olacağını buradan ahkam kesemeyiz. Yeğenim ağlayınca bile içim paramparça olan biriyim. Annenin terk edişini mantıklı bulmuyorum ya da sebep aramıyorum ama senaryo böyle.

      Sil
    2. sana demedim zaten.. açık yazmamışım.. senin yazdığının doğru olduğunu kabul ederek -filmi izlemediğimden dolayı- filme ve içindeki bu detaya sövdüm.. kapiş?

      Sil
  6. i am sam kesin geçer diyordum içimden yazıyı okumaya başladığımda son anlarda ulaştım:)

    YanıtlaSil
  7. sınavlarım bitsin,ilk iş bu filmi izleyeceğim :)
    nice yazılara öyleyse :)

    YanıtlaSil
  8. Bende hemen bu gece izliyorum bu filmi. Bazen yeni filmlere dalıp eski güzel yapımları kaçıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vesile olduysam ne güzel :) Ben genelde gündemdeki filmleri yazıyorum ama ara sıra böyle eskilere kaçış güzel oluyor. 2012'de eskilere daha fazla yer veriyorum :)

      Sil
  9. benim filmi hatırlamam baya dolaylı yoldan oldu hayaımın rolünden başladım robin willams dan önce başka biri daha oynadı diye düşündüm aklımda al pacino olarak kalmış internette araştırdım bişey bulamadım dustin hofman mış meğer ben bu iki filmi birbirine karıştırıp harmanlamışım meğerse neyse bugün aydınlığa kavuştu yorumlamanıza ayrıca mutlu oldum

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...