Sundance Film Festivali’nin teşvikiyle tekrar bir filmle karşı karşıyayız! Üstelik bu seferki oldukça romantik (ve belki ucundan biraz da dram) 89 dakikalık ABD yapımı. Sundance Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü alan filmin yönetmen koltuğunda oturan Drake Doremus, Ben York Jones ile senaryoyu da kaleme alıyor. Genç kadro ise izleme sebeplerinden diğeri oluyor: Anton Yelchin, Felicity Jones ve de Jennifer Lawrance.
Anna İngiltereli bir üniversite öğrencisi olarak eğitim amacıyla Amerika’ya gider. Orada öğrenci olan Jacob ile tanışır ve ona aşık olur. Havada aşk kokusu savrulurken midede de kelebekler uçuşur. Ta ki Anna’nın yasal olan vize süresi aşılana kadar! Süreyi aşan bir kaçak olarak sınır dışı edilen Anna, Jacob ile ilişkisini ülkeler arası sürdürmeye çalışır fakat bu hiç de kolay olmayacaktır.
Romantik bir filme göre gereğinden fazla yumuşak ve sakin bir müzik çalışması oluşturan Dustin O’Halloran, daha önce “Marie Antoinette” filminin albümündeki çalışmalarda yer almıştı. Günüme mi denk gelmedi nedir bilmiyorum fakat çok ilgi çekici, sürükleyici bir müzik işitemedim. Gene de başarısız demek haksızlık olur. 250.000 $ bütçesi ilk duyulduğunda şaşkına uğratsa da (film bütçelerine bakıldığında tahminden çok daha düşük) izlerken sebebini fark etmeniz hiç de zor görünmüyor. Düşük bütçeli kamera çekimi aslında romantik olan filme doğallık da katıyor. Diyaloglar oldukça sade, günlük konuşmaları içeriyor. Hatta üniversite eğitimi alan bir çifte göre gereğinden daha doğal ve basit duruyor. Kullanılan renkler ve ışıklandırma, filmi hep bir gün batımı saatinde izliyormuş havası yaratıyor. Sanırım net kareler yerine daha buğulu tercih edilmesi bu etkiyi yaratıyor. Bu yüzden sürükleyiciliği hafiften zorluyor. Daha net renkler ve ışıklar en az müzik kadar önemli diye düşünüyorum. Mekan, dekor, kostüm türüne göre çok çarpıcı gelmedi. Zaten küçük mekanlar, göze batmayan tasarımlar bilerek tercih ediliyor havası var. İddiaları sadelikten yana ve bunu da elde ediyorlar.
Senaryoya gelince, aslında ülkeler arası aşk sinemada oldukça sık karşılaşılan bir konu. Klişe demek belki de doğru olmaz çünkü benzer başka konuları farklı açılardan gördüğümüzde yadırgamak yerine hayranlık duyabiliyoruz. Lakin konu uzun mesafe aşka gelince, ucu çok da açık olmuyor. Tahmin edilebilir sonlara seyirci koltuğunda otururken kolaylıkla ulaşabilirsiniz. İlla uzun mesafe ilişkisi hakkında romantik bir film izlemek isterseniz size “Going to Distance” daha eğlenceli bile gelebilir. IMDB puanı Like Crazy’e oranla düşük olsa da en azından romantik komedi beklentisini karşılıyor. Bunlara ek olarak, ABD göçmen problemlerine de ucundan değinilmesi filme renk katıyor. Tabi bunu oldukça yumuşak bir şekilde aldığı da şüphesiz. Göçmen sorunu ile ilgili film izlemek isterseniz “Illegal” son zamanlardaki biçilmiş kaftandır! Eğer durum başka film önerilerine kadar geldiyse filmi ne yazık ki çok beğenmediğimi gösteriyor. Romantik türünü seven ve sayısını bile tahmin edemediğim nice romantik film izleyen biri olarak çok sıradan geldi, yapacak bir şey yok.
Ben çok beğenemesem de IMDB benim gibi düşünmüyor ve projeye 6.8 puan veriyor. İşin tersi, Metacritic 70, Rotten Tomatoes de 74 puan vermiş. Tabi insan ister istemez düşünmeden edemiyor: Like Crazy olan film mi, ben mi yoksa bu puanları verenler mi? Düşük bütçeli bağımsız bir film olduğu için savunulursa ne yazık ki bu filme taş çıkartacak nice bağımsız filmler sayılabilir.
Projeyi çok beğenmesem de genç oyuncu kadrosunu takdir etmeden geçemeyeceğim. Daha önce Jennifer Lawrance ile “The Beaver” filminde beraber rol alan Anton Yelchin, oldukça naif ve başarılı bir performans sergiliyor. Yazılan karakteri olduğu gibi oynadığından şüphe duymuyorsunuz. 1983 doğumlu Felicity Jones ise güzelliğinin farkında biri olarak başrolü kotarıyor. Daha önce yer aldığı projeleri izlememiş biri olarak oyunculuğu bana içten geldi. Kadro bir Oscar çıkarır mı derseniz, yanından bile geçmemeli o ayrı :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder