Stephen King adını duyar duymaz izlemek için bir merak uyandıran Silver Bullet, 95 dakikalık bir korku gerilim sunuyor. Stephen King’in 1983 tarihli “Cycle of the Werewolf” mini romanından uyarlanıp Daniel Attias tarafından yönetilen ABD yapımının baş rollerinde Corey Haim, Gary Busey, Megan Follows, Everett McGill ve Robin Groves yer alıyor. 7 milyon $ bütçeli kurt adam filminin gerilimi fena durmasa da ekrana aktarılışı çok tatmin edici bir başarıya sahip değil.
Felçli olan Marty, ailesi ile birlikte küçük bir kasabada yaşamaktadır. Kurt adam kasabaya musallat olarak sırayla insanları öldürmeye başlar fakat kimse onu yakalayamaz. Marty ise önce gizli olarak, sonra da ablası ve dayısı ile kurt adamın izini sürmeye başlar.
1985 yapımı bir filmi 2011 teknolojisi ile analiz etmek elbette doğru görünmüyor. Salça kıvamındaki kan, kurt adam makyaj ve kostümü, müzik çalışmaları döneme bakıldığında hiç de fena olmayabilir. Gerçi bunlar türü korumayı çok sağlamıyor. Sonuçta Stephen King uyarlaması pek çok filmde gerim gerim gerildiğimizi biliyoruz! Örnek olarak 1990 yapımı “It” veya 1980 yapımı “The Shining” filmlerini verebiliriz. Küçük yaşta izlediğim “It”i ikinci kez izlemekten hala çekinirim. Yaşın verdiği korkuyu hala koruyabiliyorsam filmin başarılı olduğu kaçınılmazdır. Silver Bullet’ta germek adına bazı sahneler aksine güldürücü bile olabiliyor. Eğlenmek için bakacaksanız hiç de fena sayılmaz! Hatta mübalağa gibi görünse de bazı sahneler sinema değil de tiyatro izliyor hissi uyandırıyor. Özellikle kasabanın adamlarının bir araya gelip çözüm aradıkları sahneler! Konu kasabanın insanlarından açılmışken karakter detaylandırmalarına geçmek lazım. Çok sayıda karakter olmamasına rağmen, mevcuttakilerin de oldukça farklı görünmesi sevimsiz bir ortam yaratmış. Amaç kasabadaki her türlü insanı aktarmak olsa da kafa ve göz yorgunluğu dışında pek bir işlevi bulunmuyor.
Öyküdeki gizemi çözmek karakterleri çözmekten daha kolay! Kurgunun eksikliği izlerken biraz yıldırıyor. Neyse ki film çok uzun değil diye içe su serpilebilir. Dan Attias gibi bir adama laf söylemek bana düşmez. Sonuçta TV dizilerinin birçoğunda imzası olan bir yönetmen fakat bu filmde başarıyı yakaladığını düşünmüyorum. O da bunu far ketmiş olacak ki kendini tamamen TV dizilerine vermiş ve çok da iyi yapmış!
IMDB’den 6, Rotten Tomatoes’tan ise 50 (benim fikrime yakın olan puanı Rotten Tomatoes vermiş) alan film ne yazık ki Metacritic listesinde dahi bulunmamaktadır. Filmi epeyce yermiş olsam da asla izlenilmeyecek kadar kötü değil elbette. Lakin ortada Stephen King adı varken beklentiler yüksek oluyor. En azından kilisede yapılan cenaze töreninde sağa sola yalpanarak şarkı söyleyen bir koroyu görmek istemezdim (böyle bir törene katılmadığım için ön yargılı davranmış olabilirim fakat bir cenaze töreninde en azından beklemediğim bir görüntü olurdu).
Projede oyunculuk açısından takdir edebileceğim tek kişi abla Jane’i canlandıran 1968 doğumlu Megan Follows’tur. Rahatsız edici mimik ve seslere sahip Red karakterine (Gary Busey) inat filmin sürükleyiciliğini sürdüren Megan Follows olmuştur. Daha çok TV dizilerinde yer alan Follows, en son “I Am Number Four” filminde ekran karşısına geçmiştir. 1944 doğumlu Gary Busey’e karşı yaptığım olumsuz eleştiri kariyerine bakıldığında garip kaçabilir. 1978 yılında en iyi erkek oyuncu Oscar adayı olmuş ve 100’den fazla sinema filminde rol almıştır. Ama bu Red karakterinin başarılı olduğu anlamına elbette gelmez.
Çocukluğumda izlediğim bir film. O zamanlar güzeldi tabii, ama şimdi izlenirse vasat bulunacağından şüphem yok (: Ama zamanında etkileyiciydi.
YanıtlaSilEyvah beni kuşkulandırdın şimdi :/ Demek ki It filmini şimdi izlesem o da vasat gelebilir bana :(
YanıtlaSil