18 Kasım 2011 Cuma

Kıskanmak (2009)

Haftanın son Demirkubuz filminde öncekilere oranla farklı bir yapımla karşılaşıyoruz. “Sultan Hamid Düşerken” romanının yazarı (2002’de sinemaya uyarlanmıştı) Nahit Sırrı Örik’in aynı adlı romanından Demirkubuz tarafından uyarlanan film, bir dönem projesi olarak  aktarılıyor. "Masumiyet", "Yazgı", "Üçüncü Sayfa", "Kader"deki ortak yönler aksine, duyguların derinliği dışında tanıdık görsellik ve detaylar bu filmde bulunmuyor. Tabi kötü olduğu anlamına gelmiyor; sadece alışılageldik değil. Yönetmen koltuğundaki Zeki Demirkubuz, yapımcılığı Zafer Çelik ile paylaşıyor. 96 dakikalık dramın kadrosu ise kalabalık: Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç, Bora Cengiz, Hasibe Eren, Nihal Koldaş, Ferdağ Işıl ve Serdar Orçin. 46. Antalya Altın Portakal Festivali’nde en iyi kadın oyuncu (Nergis Öztürk) ödülünün de sahibi oldu.

1930lu yıllarda Zonguldak’a taşınan maden mühendisi Halit, sığıntı kız kardeşi Seniha ve eşsiz güzellikteki karısı Mükerrem, 29 Ekim Cumhuriyet balosuna katılmışlardır. Kentin oldukça varlıklı bir ailesinin oğlu Nüshet ise Mükerrem’e hayran kalarak onu dansa kaldırır. Seniha, bu ikilinin birbirinden etkilendiğini hemen anlar.

Dönem filmlerinin avantaj detaylarını yakalayan Demirkubuz ve ekibi, kostüm, mekan, dekor ve makyaj konusunda oldukça başarılı bir işe imza atıyorlar. Seniha karakterinin iç dünyasını yansıtmak adına daha karanlık fakat net görsellik filmin büyüsüne kapılmayı sağlıyor. Şimdiye kadarki projelerde hiç duymadığımız kadar müziğin arka fonda olması ise ayrı bir renk katıyor. Oldukça ideal bir izleme süresine sahip film, aslında çok daha uzun çekilmiş fakat Demirkubuz sahneleri kırparak 96 dakikaya kadar indirmiştir. Senaryo yoğun olduğu için bu kısaltmanın iyi bir karar olduğunu itiraf etmem gerekiyor. Safranbolu, Zonguldak ve İstanbul’da yapılan çekimlerde kullanılan mekanlar dönemin güzelliğini de yansıtıyor.
1946 tarihli 248 sayfalık “Kıskanmak” romanından uyarlandığı için Demirkubuz’un yazarken kendini biraz sınırladığını düşünüyorum. Özellikle dönem filmi olması da buna bir etki katıyor. Diğer yandan, projelerine isim olarak da seçtiği masumiyet, yazgı, kader, itiraf gibi üstünde konuşulacak çok şeyin olduğu kelimelere kıskanmanın eklenmesi bütünlüğü çok bozmuyor. Karakter detaylandırmalarının etkileyici şekilde aktarılması aynı duyguyu yaşatıyor. Bilhassa Seniha karakteri o kadar dolu dolu işleniyor ki gözlerinde, düşüncelerinde, hareketlerinde bu ince çalışmayı tek tek hissedebiliyorsunuz. Seyrederken karakterleri sınıflandırmamak zor geliyor: Çirkin ve kıskanç Seniha, güzel ve tutkulu Mükerrem, şımarık ve umursamaz Nüshet, gergin ve zamanla öfkesini yansıtan Halit. Diğer yandan, aslında hepsinde kaderin getirdiği bir kaçınılmazlık mevcuttur. Zonguldak’a kocasının işi nedeniyle gelen Mükerrem, İstanbul hasretiyle yanıp tutuşur ve bu kentten nefret eder. Kendini oyalayacak hiçbir şey bulamaz. Üstelikte ilgisiz bir eşi vardır. Çirkinliği ve sığıntılığıyla karakterini de bu yönde belirlemiş Seniha, herkesten uzak ve sessiz yaşar. Zaten kimsenin ona sokulmaya niyeti de yoktur. Ortada büyük bir kabulleniş vardır. Filmin ilerleyişi boyunca doğuştan gelen çirkinliği ile Seniha’nın Mükerrem’e duyduğu kıskançlık ön plana çıkar. Daha doğrusu film bunu düşünmemize neden olur. İkinci yarıda ise bu fikir bambaşka bir boyuta taşınır. Demirkubuz romana göre mi ilerledi yoksa romanda da bu kıskançlığın boyutu yavaş yavaş mı ortaya çıkıyor, okumadığım için emin olamıyorum. Gerçi yoğun bir kıskançlık duygusu ortada dolanırken, bunu tahminden daha fazla basitlik ve sadelikle aktarıyor. Günümüz dizi ve filmlerinde kıskançlık akla direk entrika ve trajedileri getiriyor. Burada da büyük bir trajedi mevcut; üstelik zamanın 1930lu yıllar olduğunu düşünürsek! Fakat Demirkubuz bu trajediyi üstüne ağıtlar yakmadan gayet yaşanabilir hale getiriyor. Kurguda başarılı olan bir başka nokta ise, Demirkubuz’un karakterleri detaylandırırken bunu zamana yayması. Tamam, Seniha’nın kıskançlığı kafada biraz soru işaretleri bırakıyor fakat özellikle Halit karakteri kendini seyirciye yavaş yavaş teslim ediyor. Hep arka planda ve kullanılan biri olmasına rağmen bu kullanılışı ele alıp öne çıkıyor. Tekrardan ihanet ve iffetsizlikle karşı karşıya kalan bir sinemasever olarak, Demirkubuz’un bu konulardan dışarı çıkıp çıkamayacağını merakla bekliyorum!

1980 doğumlu Nergis Öztürk, “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?”, “Barda”, “Atlıkarınca” ve “Gişe Memuru” filmlerinde yer alırken, televizyon seyircisinin karşısına “Körfez Ateşi” ve “Hatırla Sevgili” dizileriyle çıkmıştır. Seniha karakterini çok iyi canlandırdığını ve bundan dolayı da ödülü hak ettiğine inanıyorum. 1984 doğumlu Berrak Tüzünataç’ın magazin ağırlıklı hayatından dolayı oyunculuğunun geri planda kaldığını inkar edemesem de güzellik kavramını bu filmde onunla göstermek çok başarılı bir seçim olmuş! Serhat Tutumluer ve Hasibe Eren'in Nergis Öztürk'ten sonra en göz doldurucu performansları sergilediğini de unutmamak gerekir.

Gösterime giren mevcuttaki son Demirkubuz projesi olduğunu ele alırsak, Kıskanmak filminin çarpıcılığını öne çıkarmak gerekiyor. Başarılı senaryo, kurgu, oyuncu seçimi ve detaylandırmalar çıtayı oldukça yükseltiyor. Diğer yandan, ölmeden önce izlenilmesi gereken Demirkubuz filmleri arasında yer alacağından da çok emin değilim.



3 yorum:

  1. Zeki Demirkubuz filmleri bloguna renk kattı. Filmlerin gördüğü ilgi de şaşırttı beni itiraf edeyim :)

    YanıtlaSil
  2. Ben de ilgi göreceğine çok inanmıyordum. Demek ki tek sorun filmleri ortaya çıkarmakmış :) NBC, Semih Kaplanoğlu ve Demirkubuz çok fazla ortaya çıkmadıkları için genel bir ön yargı olduğunu düşünüyorum. Aklımda yapılacak birkaç şey var. Onları bitirince başka Türk yönetmenlerle ilgili bir hafta yapabilirim :)

    YanıtlaSil
  3. Dediğin gibi bir ön yargı var. Başka Türk yönetmenler de güzel olur :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...