4 Temmuz 2011 Pazartesi

Transformers: Dark of the Moon (2011)

Ünlü yönetmen Michael Bay serinin üçüncü filmiyle beyazperdedeki yerini alıyor; üstelik bu sefer 3 boyutlu olarak! Son zamanlarda 3 boyutlu izlediğim filmlerin arasında görsel olarak en tatmin edicisi olan Transformer: Dark of the Moon, 155 dakikalık süresiyle biraz yorsa da (gerçi diğer filmlerin süresi de buna yakındı) seriyi ve türü sevenler için kaçırılmamalıdır. İkinci film gibi senaryosu Ehren Kruger’a aitken, idari yapımcı listesinde Steven Spielberg bulunmaktadır. Oyuncularda Megan Fox dışında değişiklik yok: Shia LaBeouf, Patrick Dempsey, Josh Duhamel, Francecs McDormand. Megan Fox yerine ise Rosie Huntington-Whiteley dahil ediliyor. Yazmadan geçemeyeceğim biri daha var kadroda: Ken Jeong! “Hangover” serisinden bilinen  oyuncuyu filmde görür görmez yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi.

Cybertron uzay gemisi 1961 yılında çok büyük bir savaştan kaçarak Ay’ın karanlık yüzüne inmiştir. Cybertronların hayatı için çok önemli teknolojiyi taşıyan bu gemi NASA tarafından keşfedilerek; John Kennedy’nin onayıyla 1969’da Ay’a ilk insan gönderilir. Günümüze gelindiğinde ise, Optimus Prime insanlar tarafından aldatıldığını öğrenir çünkü Cybertron gemisini keşfeder ve insanların bunu gizlediğini fark eder. Decepticonlar’dan önce gemiye ulaşma çabasıyla ortaya büyük bir savaş çıkar. Sam Witwicky ise bu savaşın içindeki yerini alır.

195 milyon $’lık bütçesiyle dudak uçurtan proje, görsel olarak da seyircinin gözünü dolduruyor. 3 boyutlu olması da ayrı bir heyecan yaratıyor. İlk yarısında hem 1961, hem 1969 hem de günümüzdeki konuları büyük bir hız ve yoğunlukta anlatmasından dolayı biraz kafa karışıklığı yaratıyor ve yoruyor. Asıl Transformers’ta görmek istenilen sahneler ise ikinci yarıda başlıyor. Hem de öyle bir başlıyor ki filmin sonuna geldiğinizde sanki siz savaşmış gibi hissediyorsunuz.  Türünün örneklerine göre başarılı bile sayılabilir. Zaten bilimkurgu türünde genelde senaryo ve oyunculuk ikinci planda kalıyor. Transformers 3. filminde de bu genellemeden nasibini alıyor. Senaryo orta şeker ekrana yansırken oyuncular – Francecs McDormand ve Patrick Dempsey tenzih ediyorum tabi- yönetmen kadar başarılı görünmüyorlar. Tabi kalbim her zaman Optimus Prime’dan yana!
1986 doğumlu genç oyuncu Shia LaBeouf, televizyon için çekilen filmlerin ve dizilerin yanı sıra “Charlie’s Angels: Full Throttle”, “I Robot”, “Constantine”, “Disturbia”, “Indiana Jones and the Kingdom of the Crstal Skull”, “Eagle Eye”, “New York, I Love You”, “Wall Street: Money Never Sleeps” gibi birçok projede de yer aldı. Oyunculuğunu umarım geliştirir de biz de güzel bir performans görürüz diyerek kadroya yeni dahil olan oyuncuya geçiyorum. Oyuncu demek pek doğru sayılmaz aslında çünkü Megan Fox yerine gelen Victoria’s Secret mankeni Rosie Huntington-Whiteley (ilerde ne olacağı belli olmaz gerçi) oyunculuk namına en ufak bir yeteneğinin olmadığını ispatlıyor. Gerçi bu kadroda bulunma sebebi yeteneği değil görselliğidir. Buna da kimsenin itiraz edeceğini düşünmüyorum. Megan Fox’un parlayan rujunun ilk iki filmde hiç bozulmamasından sonra Rosie Huntington-Whiteley’in de ayağındaki topuklu ayakkabı insana pes dedirttiriyor. O kadar savaş, yerle gök birbirine girsin ama kadın hala tık tık topuklu ayakkabılarla dolansın! Olacak iş değil...

10 yorum:

  1. Filmi henüz izlemedim. Ama izlemek için sabırsazlındığım bir filmdi; bu yazıdan sonra sabırsızlığım daha da arttı :D

    YanıtlaSil
  2. Ooo harika çok sevindim buna sebep olduğuma :) Sabırsızlığının sebebi manken kız mı yoksa görsel efektler mi bilemedim tabi :)

    YanıtlaSil
  3. hehe :) ya tabiki manken görsel efektler :P

    YanıtlaSil
  4. Bol bol görsel efekt(kaliteli),müthiş bir aksiyon;bol bol bilimkurgu oldu mu filmde benim için sorun yok izlerim :)
    Sonuçta hiçbirisinden Matrix kalitesini beklemediğim için sadece izliyorum...

    YanıtlaSil
  5. Görsel efektlerin serinin son filminde bolca olduğundan izleyeceğinizi (ya da izlediğinizi) umuyorum :) Matrix konusuna gelince; aslında Matrix bu gibi filmlere milat olduğu için onun tadı hala bulunamıyor olabilir. Gerek senaryo olarak, gerek yönetmen ve teknik olarak bir çok filme öncü oldu. O ilk kez karşılaştığımız teknikler bizi o kadar büyüledi ki, devamında da aynısını arıyor olabiliriz. Fakat o ilk karşılaşma anı artık olmadığından etkisi de azalıyor.

    YanıtlaSil
  6. Matrix 'in her şeyden önce anlattığı sağlam bir konusu vardı.Bu konuyu senaryo,kurgu ve görsellikle de birleştirince inanılmaz bir keyif alıyordunuz.Sonuçta toplasanız Matrix te ortalam iki saatlik bir filmdi ama sanki 4 saat film izlemişssiniz doygunluğunu yaşatıyordu.Ama şimdiki bilimkurgular sanki on dakikada izlenip bitmiş hissi yaratıyor.
    Mesela tüm bunlar Yüzüklerin Efendisi için de geçerli benim için.Ben fantastik filmlerde de Yüzüklerin Efendisi kalitesini arıyorum.Ama yok olmuyor maalesef :)

    YanıtlaSil
  7. Matrix için dediklerinize tamamen katılıyorum. Fakat maalesef bilimkurgu/fantastik türleri favorilerim arasında olmadıkları için (buna Western de dahil) çok fazla yorum yapmak istemiyorum :)Ben "I Am Sam"i izlerken hala ağlayan, "The Shining"i izlerken hala gerilen biriyim :)

    YanıtlaSil
  8. bulduğum hatayı onaylattım.görüntü yönetmeni yedirmeye çalışmış resmen farkına varan da yok kimse:D

    YanıtlaSil
  9. Bak ya hataya gülmüştük epeyce ama neydi unuttum :/ Balık hafıza değilimdir ama oruç çarptı galiba :D

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...