2011 Oscar’ın göz bebeği yabancı film olarak gündeme gelen In a Better World, 119 dakikalık bir dram olarak karşımıza çıkıyor. Orijinal adı Hævnen olan Danimarka ve İsveç ortak yapımı filmin yönetmeni Susanne Bier, senaristliği de Anders Thomas Jensen ile paylaşıyor. Başrollerinde Mikael Persbrandt, Trine Dyrholm ve Ulrich Thomsen yer alıyor.
Bir Afrika mülteci kampında doktorluk yapan Anton, fırsat buldukça Danimarka’daki ailesinin yanına gitmektedir. Oğlu Elias, okulda serseri çocuklar tarafından rahatsız edilmektedir. Okula yeni gelen Christian ise Elias’ı korumaya başlar ve bu rahatsızlık sona erer. Lakin kısa zamanda kurulan bu dostluk, her iki çocukta ve ailelerinde yeni olayların başlangıcına ışık tutar.
Danimarkaca, İsveççe ve İngilizce'nin kullanıldığı film; şiddetin, nefretin ve intikamın nasıl sonuçlar yarattığını gösteriyor. Bu üçünün ne yaş, ne ırk, ne de sosyal statü ile ilgili olmadığını adeta yüzümüze tokat misali çarpıyor. Hani intikam ve şiddet için ırk ya da sosyal statü gene bir miktar tanıdık gelse de; o çağdaki çocukların bu denli nefret dolu olması insanı ürkütüyor. Film oldukça yavaş ve durağan ilerliyor. Oyuncuların mimikleri neredeyse yok denecek kadar az. Sanki rol yapmamaya yeminliler gibi geliyor. Belki de Avrupa filmi olmasının bir etkisidir diyeceğim ama tam tatmin edici bir sebep değil. Elias’ın annesi ve Christian karakterlerini canlandıran oyuncuların dışında hiç biri samimi görünmüyor. Bununla birlikte, senaryoda her karaktere yeteri kadar sahne verilmesi de filmin doygunluğunu arttırıyor. Her karakterin gözüyle hayatın nasıl görüldüğü çok iyi dile getiriliyor. Kurgusu da böyle bir dram için başarılı ele alınıyor. Herkesin bir hüznü, bir kısmının nefreti, diğerlerinin intikamı öyle iç içe giriyor ki kimin hayatı ne ile devam edecek tam olarak kestiremiyorsunuz. Ayrıca şiddetin ne olduğu ve ne olmaması gerektiğini yaşayarak, hissederek karakterler tarafından acı deneyimlerle öğrenilmesi de senaryonun başarısını tetikliyor. Afrika’nın ortasında da sefalet içinde şiddet var; Danimarka’nın bir kasabasında orta düzeyde ailelerin içinde de şiddet var. Her iki ülkeden bu intikam kokusunu içinize çekerken vicdanınızla hesaplaşıyorsunuz. O zaman insanın aklına iki soru geliyor: 1) Bu şiddetin, nefretin ve intikam duygusunun asıl çıkma sebebi nedir? 2) Adaleti doğaya mı bırakmalı yoksa kendiniz mi yaratmalısınız? Hangisinde adalet yerini bulur ya da vicdanınız rahatlar? Ne para, ne gelişmişlik, ne statü ne de yaş… Film tabi ki buna cevap bulamıyor. Bu yanıtı seyirciye bırakıyor.
Projede beni oldukça şaşırtan iki başarı söz konusu: Görüntü ve müzik! Filmin konusuna bakıldığında karanlık bir atmosfer ve az müzik beklerken, oldukça berrak hatta canlı bir görüntü var. Renklerin verdiği heyecan müzikle de perçinleşiyor. Kadroya bakıldığında Persbrandt, Dyrholm ve Thomsen’in kariyerlerinin oldukça dolu olduğunu görüyoruz. Tabi Avrupa filmlerini çok fazla takip etmeyenler için (buna ben de dahil) çok fazla rastlanılmayan bu oyuncular göze ırak geliyor. Favorilerim ise Elias’ın annesi Marianne canlandıran Trine Dyrholm ve Christian’ı canlandıran William Johnk Nielsen’dir. Marianne’nin hem ailesi hem çocukları için yaşadığı korku ve hüzün çok gerçekçi olarak ekrana yansıtılıyor. Mimikleri, duruşu da bu savaşı dolu dolu gösteriyor. Christian ise küçük yaşına rağmen nasıl böyle bir hale geldiği konusunda seyirciye dudak uçuklatabiliyor. Başrol oyuncusu Elias’ın babası Anton’u canlandıran Mikael Persbrandt ise bana oldukça soğuk ve ruhsuz biriymiş gibi geldi. Karakterin bu doğrultuda yazıldığından şüphem yok fakat onun olduğu sahneler insanı sıkıyor. Adam ne yaşarsa yaşasın hep aynı ifadeyle duruyor. Zaten yavaş tempoda ilerleyen film, onun duruşuyla daha da bir yavaşlıyor. Gene de yabancı filmler arasından sıyrılarak hem Oscar hem de Altın Küre en iyi yabancı film ödüllerini kazanıyor. Tam bu noktada Oscar'da rakibi olan "Incendies" filminden bahsedemeden geçemeyeceğim. Bundan önceki yazımda belirttiğim gibi, her ne kadar In a Better World filmini beğenmiş olsam da "Incendies" hem konu, hem oyunculuk, hem de müziğiyle Oscar'ı bu filmden faha çok hak ettiğini düşünüyorum. Tabi bu yorumu yaparken diğer adayları izlemediğimi de belirtmeliyim. Daha sonraki günlerde diğer adayları izlersem ve düşüncem değişirse laf gelmesin :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder