15 Ocak 2014 Çarşamba

Rush (Zafere Hücum) (2013)

Zafere Hücum
Biyografi kitapları kadar filmlerini de çok sevmeme rağmen fragmanıyla büyüyü ortadan kaldıran Zafere Hücum, Altın Küre adayı olduktan sonra izlenecekler listesine eklendi. Fark ettim ki fragman kurgusu tamamen hatalıdır çünkü harika bir projeyle karşılaştım. Yönetmen koltuğunda Ron Howard oturmaktadır. Sayısız sinema ve TV projelerinde yönetmen, oyuncu ve yapımcı olarak gördüğümüz Oscarlı Howard, biyografinin üstesinden geliyor. Gerçi "Cocoon", "Apollo 13", "How the Grinch Stole Christmas", "A Beautiful Mind", "Cinderella Man", "The Da Vinci Code", "Angels&Demons", "Frost/Nixon" bize yeterli kadar referans oluyor. Senaryonun Peter Morgan'a ait olduğu 123 dakikalık macera, dramın baş rollerinde Chris Hemsworth, Daniel Brühl, Olivia Wilde, Alexandra Maria Lara, Pierfrancesco Favino yer alıyorlar. ABD, Almanya ve İngiltere yapımı proje, Eylül 2013'te Türkiye'de gösterime girmişti. 38 milyon $'lık bütçesine karşılık 90 milyon $ hasılat elde etmiştir.

1970li yıllarda F1 yarışlarında kıyasıya mücadele eden iki yarışçı vardır: İngiliz James Hunt ve Avusturyalı Niki Lauda. Hunt bu işe tutkusunu koyarken, Lauda tutkusuna tekniği de ekliyor. Zorlu rekabet, 1976 yılında iki tarafın hayatını inanılmaz derecede etkileyecek bir boyuta taşınır!

Arabamı dahi ihtiyaç dışında kullanmayan biri olarak F1 ilgimi/dikkatimi pek çekmez. Bu nedenle Rush'ı biyografileri seven bir sinema tutkunu olarak gözlemledim. Yani F1 takipçileri gibi heyecan duymam imkansız. Yaşanmış hikayenin aktarılışına bakacak olursak Howard daha önceki biyografiler gibi beklentiyi yakalamış durumda. 1970'lerin renk ve kontrast ayarlarını kamerasına yansıtıyor. Yakın çekimlerle karakterlerin psikolojilerini öne çıkarırken, kamerasının hızını da gene onlara göre ayarlıyor. James Hunt, fiziksel avantajının farkındalığıyla şan, şöhret peşindedir. Alkol ve kadınlar vazgeçilmezidir. Yarışı olacağı gün dahi bu alışkanlıklarından kopamaz. Onun hayatını seyrederken kamera daha yoğun gel gitler yaşıyor. Niki Lauda ise zenginliği bir kenara koyup tutkusunun peşinden gidiyor. Ancak onun derdi şan, şöhret, kadınlar değildir. O sadece yarışlara odaklanır. Kadınlarla partilerde eğlenmek yerine tek eşliliği ve aile hayatını tercih eder. İşi kurallarına göre oynar. Onun F1'e rağmen hayatındaki düzen ve sakinliği, yaşadığı evin dekorundan, seçilen müzikten (Hans Zimmer sağ olsun), kameranın sakinliğinden gözlemlemek mümkündür.
Aynı şekilde diyaloglar da iki zıt karakterin ayrılmasında yardımcı oluyor. Kontrolü elinden bırakmayan disiplinli Niki Lauda, düşündüğünü tartarak söyleyenlerdendir. İnsanlarla mesafesini her daim koruyor. James Hunt ise hayatının hızına patlamaya hazır egosunu ekliyor. Filmin ana karakteri James Hunt görünse de "ailenin iyi çocuğu" kategorisine pek giremediği için Niki Lauda'ya karşı empati kurmak, onun kararlarını merakla beklemek tercih ediliyor. Şahsen Hunt'tan çok onun hayatı dikkatimi çekti. Ana karakterin seçilmesine rağmen yardımcı karakterin daha öne çıkması bilinçli bir tercih miydi, emin değilim. Peter Morgan bunun cevabını filmde veremiyor.

IMDB'den 8.3, Rotten Tomatoes'tan 89 almıştır. Altın Küre'de en iyi yardımcı erkek oyuncu ve dram dalında en iyi film adaylıkları olmasına rağmen kazanamadı. F1'le bağlantısı olmayan beni bile çok etkileyen filmin Oscar için adaylıklarını merakla bekliyorum. 123 dakikanın uzun olduğunu asla düşünmeyin. Akıcılık gayet güzel ayarlanmış. Yarışların hız tutkusundan sonraki en beklenilen şeyinin ses olduğunu düşünüyorum. Film bu konuda seyircilerin arzusunu karşılıyor!

"Thor" serisini zevkle takip etmeme rağmen Chris Hemsworth'un oyunculuğu o zevki törpülüyor. James Hunt'ı tahminimden daha başarılı canlandırıyor. Beklenti düşük olunca mum bile odayı aydınlatıyor! Demek ki pişe pişe performansı gelişecek. Rush, bu müjdeyi izleyiciye veriyor. 1978 İspanya doğumlu Daniel Brühl ise yardımcı oyuncu olarak görülse bile filmi alıp götürüyor. Canlandırdığı Niki Lauda aslında hiç kolay görünmeyen bir karakterdir. Serveti önemsemeyen, ciddi, tutkusunu hayatın odak noktasına koyarken bile duygularını törpüleyebilen biridir. Karar mekanizmasını gayet hızlı ve doğru kullanabiliyor. Dürüstlüğünden de ödün vermiyor. Sıraladığım cümlelerle karakteri övdüğümü düşünmeyin. Sadece standart özellikleri olan bir insandan fazlasını tek bünyede topladığını anlatmak istedim. Daniel Brühl hepsini o kadar iyi dengeliyor ki hayran kalmamak imkansız. 40'ta fazla projede yer alan oyuncuyu "Good Bye, Lenin!" ve "Inglourious Basterds" filmlerinden anımsayabilirsiniz.




2 yorum:

  1. f1 seven sevmeyen izlemeli bence iyi biyografi filmlerinden biri. oscar adayı olabilecek bir filmdi ama tercih etmemişler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç adaylık almaması şaşırttı beni. Tüm adayları izlemediğim için yorum yapamıyorum ama yardımcı erkek bekliyordum.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...