31 Ocak 2014 Cuma

12 Years A Slave (12 Yıllık Esaret) (2013)

12 Yıllık Esaret
Altın Küre, Oscar, Bafta adaylıkları derken tüm dikkati üzerine çeken 12 Yıllık Esaret, geçen hafta Türkiye’de gösterime girmişti. Yönetmenliğini Steve McQueen’in üstlendiği dramın senaryosu Solomon Northup’ın kendi hikayesini anlattığı kitaptan John Ridley tarafından uyarlanmıştır. 133 dakikalık ABD yapımının oyuncu kadrosunda Chiwetel Ejiofor, Michael Fassbender, Benedict Cumberbatch, Paul Dano, Paul Giamatti, Lupita Nyong’o, Brad Pitt yer alıyorlar. 20 milyon $ bütçeye karşılık şimdilik 79 milyon $ hasılat elde etmiştir.

1840lı yılların başında New York’ta ailesiyle mutlu bir hayat yaşayan Solomon Northup, müzikle iç içedir. Bir gösteride müzisyen olarak görev almaya başlayan siyahi adam, gösteri için anlaştığı adamlar tarafından aldatılır ve kendini bir çiftlikte köle olarak bulur. Bu yaşına kadar özgür yaşayan Solomon, ailesinden, müzikten, mesleğinden ve en önemlisi rahatça nefes almaktan mahrum kalmıştır. Artık hayat onun için çekilmez hal alır. Tek umudu yeniden özgür kalmaktır!

Ana temanın kölelik olduğu pek çok film seyretmiş biri olarak içlerinde belki de en gerçekçi aktarılanı 12 Yıllık Esaret’tir. Amerika’nın insanlığa yaptığı/yaşattığı acımasızlık, ünlü yönetmen McQueen’in gözünde öyle sade ama bir o kadar etkili ki 133 dakika boyunca yerinizde çakılı kalabilirsiniz. Hans Zimmer gibi bir üstat müzik çalışmalarını üstlenmişken bile en ufak abartıya rastlamıyorsunuz. Konu drama, ağlamaya hayli meyilli. Sonuçta insanlık dışı sahnelere şahit olunuyor. Ancak Zimmer, Altın Küre ve Bafta’da aday olacak kadar enfes müzik yaparken dahi dramı kullanmıyor. En az yönetmen kadar sade bir çalışma ortaya çıkarıyor. Renk ve kontrast ayarının tesiri, ışıkla beraber zirveye çıkıyor. Kölelerin yüzündeki terden tutun da Solomon’un kapalı kapılar ardında yaşadığı günler, yatağında karanlıkta nefes alışı bile ruhunuza işliyor. Kameranın karakterlerin yüzüne sıklıkla yakınlaşarak öyküyü anlatmasına alışkınız. 12 Yıllık Esaret’te ise bu formül arka planda kalıyor. Geniş açının daha yoğun kullanılması olayı gerçekçi kılıyor.
Senaryonun sertliği, izlenirliliği zorluyor. Biraz sabır gerektiriyor. Sonuçta 2 saati aşan süre boyunca çok kez vahşete yakın sahneler sunuluyor. Kölelere bakış açısı ise belki bu vahşetten daha çok şaşırtıyor ve üzüyor. Çiftlik sahiplerinin kölelere sadece “mal” olarak bakması, bunun için bahaneye bile ihtiyaç duyulmaması zaman zaman sinirlendiriyor. Düşünün, kölelerin zaten günahkar doğduğuna inanıyorlar. Onları satın almak, alırken çıplak vücutlarını kontrol etmek doğal karşılanıyor. Hiçbir şekilde suç işlediklerini düşünmüyorlar. Eğer teniniz beyaz ise siyahileri köle olarak satın alabilir, dilediğiniz şekilde (!) kullanabilirsiniz. Bu paragrafı yazarken bile gerildiğimi hissediyorum. Filmin yaşattığı etkiyi varın siz tahmin edin.

IMDB’den 8.5, Rotten Tomatoes’tan 97 almıştır. 2013’ün en takdir toplayan ve beğenilen filmleri arasında yer almaktadır. Adaylıkları yaz yaz bitmeyecek kadar çok:

Oscar: En iyi film, yönetmen, erkek oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, uyarlama senaryo, prodüksiyon tasarımı, kostüm, kurgu

Altın Küre: En iyi film (kazandı), yönetmen, erkek oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, senaryo, müzik

Bafta: En iyi film, yönetmen, erkek oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, uyarlama senaryo, sinematografi, müzik, prodüksiyon tasarımı, kurgu, parlayan yıldız

Henüz tüm Oscar adaylarını izleyemediğim için en iyi film, yönetmen ve oyuncular konusunda biraz kararsızım. Lakin “Gravity” ve 12 Yıllık Esaret’in hayli önde olacağını tahmin ediyorum. Zaten şimdiye kadarki ödüller bu doğrultuda ilerliyor. Yardımcı kadın oyuncuda gönlüm Jennifer Lawrence’tan yana olsa da konu kölelik olunca Oscar bunu fırsat bilip çok başarılı bir performans sergileyen 1983 Meksika doğumlu Lupita Nyong’o için göz kırpabilir. 12 Years a Slave öncesinde Altın Küre ve Bafta’da adaylıkları bulunan 1977 İngiltere doğumlu usta oyuncu Chiwetel Ejiofor, hayli zor bir karakterin üstesinden geliyor. Onu seyrederken “Benim başıma gelse en ufak umudum olmadan ölür giderim” cümlesini birkaç kez aklımdan geçirdim. Bunu düşündürecek kadar başarılıydı.

Sabredin ve mutlaka izleyin!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...