10 Kasım 2011 Perşembe

Contagion (2011)

Salgın
Gösterime girmeden önce oyuncu kadrosuyla merak uyandıran, dram/bilimkurgu/gerilim türlerini barındıran Salgın, felaket filmi olarak da arşivlerde yerini alacağa benziyor. Diğer yandan, felaket filmlerindeki gibi aksiyonlar ya da büyük bir macera görmek mümkün değil. Bunu en baştan belirtmem gerekiyor ki “2012”, “Deep Impact”, “The Day After Tomorrow”, “War of the Worlds” gibi aksiyon dolu sahneler izlemeye niyetliyseniz şimdiden izlemekten vazgeçin! Fakat felaket konusunu dram gerilim ağırlıklı, hatta stratejik kararlar alma yolunda neler yapılması gerektiğini görmek isterseniz kaçırmamanız gerekir. Tahminimden farklı bir projeyle karşılaşsam da çıktığımda oldukça tatmin edici 105 dakika geçirdiğimi belirtebilirim.

ABD yapımı Salgın’ın yönetmen koltuğunda Steven Soderbergh oturmaktadır. “Sex, Lies, and Videotape”, “Erin Brockovich”, “Traffic”, “Ocean’s Eleven”, “Ocean’s Twelve”, “The Good German”, “Ocean’s Thirteen” filmlerini yönetmiş, en iyi yönetmen dalında Oscar heykelciğine de kavuşmuştur. Sanırım bu bilgiler bile filme olan ilginizi arttırabilir! Scott Z. Burns senaryoyu yazarken, Marion Cotillard, Matt Damon, Laurence Fishburne, Jude Law, Gwyneth Paltrow ve Kate Winslet de oyuncu kadrosunun yıldızları olarak parlıyorlar. 60 milyon $’lık bütçe şimdiden 120 milyon $ hasılat elde etmiştir.

Hava ve solunum yoluyla bir anda bulaşan ve bir iki gün içinde aniden insanları öldüren virüs, salgın şeklinde tüm dünya çapında yayılmaktadır. Uzmanlar tarafından oluşturulan güçlü bir medikal ekip, hem bu virüsle uğraşmaya çalışır hem de dünya çapında olası bir kaosu önlemek için riskli kararlar alır.
Filmekimi’nde de ilgi odağı olan Salgın, oldukça soğuk ve çarpıcı anlatımıyla felaket senaryosunu seyirciye empoze ediyor. Görsellik açısından öyküye de uygun olarak canlı renkler yerine daha solgun tonların kullanılması ("The Painted Veil"da da salgından dolayı benzer renkler kullanılıyordu) içinizi sıkabiliyor. Diğer yandan da kendinizi ister istemez o felaketin içinde hissediyorsunuz. Zaten konu insanı o kadar geriyor ki filmi izlemeden bile en baştan rahatsız olmaya şartlanıyorsunuz. İlk yarı oldukça hızlı ve etkili bir giriş yaparak gözlerinizi ekrandan ayıramıyorsunuz. Dekor, mekan, kostüm, makyaj gibi detaylar çok sıradan gibi görünse de dikkatli bakıldığında inceden işlendiği belli oluyor. Hangi türe girdiğine gelince, film boyunca gidip gelmeler var. Tam bir sınıfa sokmak oldukça güç. Gerçi Soderbergh’in belli bir sınıfa koyma amacında olmadığı da aşikar! Diğer filmlerinde de bu özelliği yakalayabilirsiniz. İkinci yarı ise biraz daha durağan görünüyor. Bu durağanlık daha farklı yönlere kayıyor: Bu salgında suçlu kim? Arkasında kim ya da kimler var? Önlemek için ne yapmak lazım? Kaosun önüne nasıl geçilebilir ya da nasıl engellenebilir? İlaç firmaları masum mu yoksa para öğütücü rolüyle felaketin ana sebebi mi? Devlet bu konuda nasıl bir rol oynuyor ve kimin yanında? Bu gibi sorular dram ve gerilimi stratejik bir konuma sokuyor. Tabi bir yandan da bir karakter vasıtasıyla blog yazarlarına ve sosyal medyaya göndermeler yapıyor. Film bittiğinde kafanızdaki soru işaretleri asla sonlanmıyor. Aksine daha da çoğalıyor ve insanı araştırmaya yönlendiriyor! Açıkçası bu soruları yanıtlamaması ve ikinci bölümdeki stratejik konular bir felaket filmi olarak göstermesi daha da dikkat çekiyor; hatta tavsiye bile ettiriyor!

Senaryo başarılı olsa da konu karakter detaylandırmalarını çok arkada bırakıyor. Bu kadar sağlam bir oyuncu kadrosu varken, hiçbir karakterle ilgili yeterli bir bilgi alamıyorsunuz. Hepsi bir nedenden dolayı öykünün içinde fakat sadece o öykünün bir parçası olarak yer alıyor. İster istemez bu merak giderilmediği için eleştiri oklarını da üstüne çekebiliyor. Fakat salgın üzerinde epeyce bir araştırma aşaması yapıldığını fark edebilirsiniz. Bu da projenin üstünde çok çalışıldığını gösteriyor. Senaryoyu belki de ayakta tutan diğer bir detay da budur. Zaman zaman belgesel türüne de girerek salgın ve ondan korunma hakkında detaylar vermesi de hem eğitici hem öğretici oluyor!

IMDB’den 7.1, Metacritic’ten 70 alan proje, ağırlıklı olumlu eleştirilerle karşılaşıyor. Her ne kadar oyuncularıyla gişe hedefli dursa da film vizyona girdikten sonra izleyenlerin eleştirileriyle bu gişenin tavan yapacağı çok görünmüyor. Olaylara farklı bakış açılarından bakmayı seviyorsanız ve bu gibi kaosta devletin, uzmanların, halkın panikle nasıl tepkiler verdiklerini ya da nasıl karar aldıklarını izlemeyi tercih ediyorsanız kaçırmayın! Aksiyon arıyorsanız çok doğru bir seçim görünmüyor.


Oyunculara gelince, en son "True Grit"te izlediğim, pasif görünümlü bir karakteri canlandıran 1970 doğumlu Oscarlı oyuncu Matt Damon, harika bir performans gösteriyor. Bunun sebebi ise, detaylandırılmadan ele alınan karakteri bu olumsuzluğa rağmen (olumsuzluk sayılıp sayılmadığını da size bırakmak gerekiyor aslında) seyirciye iyi aktarmasıdır. Rolü çok olmamasına rağmen Gwyneth Paltrow da filmi hızlandıran hatta aksiyon katan bir performans sergiliyor. Favori Fransız oyuncularımdan Marion Cotillard'ı ise bu yapımda görmek izlemem için diğer bir neden oldu. 


11 yorum:

  1. ben bu filmde bir tek soru işareti dahi bulamadım.. her şey klişe biçimde oldu ve bitti.. sorun vardı, nedenleri açıklandı, salgın oldu krize girdi dünya, sonra inceden çözüm bulundu, uygulandı, ve film bitti.. aha da bu kadar.. marion cotillard denen insanüstü varlık bile kurtaramadı.. açıkçası bok gibiydi bence.. çok umutluydum filmekiminde izledim koştur koştur.. ama.. sinirliyim sorumlularına.. düz adamlar..

    YanıtlaSil
  2. kelime onayı da blog dünyasında en gıcık olduğum şey.. üstüme vazife bildim dert yanıyorum!

    YanıtlaSil
  3. Filmin senaryosuna bakışımız farklı demek ki. Muhteşem bir film gelmedi bana da lakin felaket filminin aksiyon ağırlıklı olması yerine senaryoya dayanması çok alışıldık bir durum değil. Bu da beni etkiledi. Yazıda sıraladığım soruları film her geçen sahnede cevaplasa da eve geldiğimde ekran başına geçip kendimce birkaç şeyi araştırdım. Gözleme dayandığı için belki de ilgimi çekti.

    Ayrıca filmde Al Pacino ya da Robert De Niro olsa da fark etmezdi bence. Filmde önemli olan canlandırılan karakterler ya da oyunculardan öte yaşanan felaketti. Karakter detaylandırması yapılmadan oyuncular kendini ancak bu kadar gösterebilir. Filmden çıkıp eve geldiğimde yok yere birkaç kez elimi yıkadığımı fark ettim. Bendeki etkilerinden birini belki böyle açıklayabilirim :)

    Kelime onayına tamamen katılıyorum. Başka bloglarda yorum yaparken ben de çok rahatsız oluyorum. Fakat bazı takip eden takdire şayan (!) arkadaşlar blogun amacından çıkıp gereksiz yorumlar gönderiyorlar. Bunu en azından diğer okuyucuların görmemesi için mecburen denetimi aktif hale getirdim :/

    YanıtlaSil
  4. zaten gıcık oluşumun odak noktası senaryoydu.. oyuncuların büyüklüğü sadece hayal kırıklığına bir artı oldu.. ayrıca matt damon'ın ölüme verdiği tepki gerçek kesit'ten halliceydi :) anlaşamamak normal gene de ne diyebilirim ki..

    YanıtlaSil
  5. Gerçek Kesit örneği süper! Zaten blog sayılarının fazla olma sebebi de farklı fikirlerin ortaya çıkması değil midir? Herkes aynı tadı alamaz ki filmlerden. Hem bunun olması da şart değil bence. Filmlerin farklı düşüncelerle irdelenmesi güzel bile oluyor :)

    YanıtlaSil
  6. pekiştireyim..

    http://www.youtube.com/watch?v=bwPsect4lQo valla arada çok fark yok mattle bu abi arasında.. o sahne bağlamında tabii..

    ayrıca bir ara into the wild'a da sövücem..

    YanıtlaSil
  7. Sayende 50 saniye Gerçek Kesit izledim ilk kez. Bu iyiliğin hep aklımda kalacak :/

    Yazıma mı söveceksin anlayamadım? Cümlen direk buna odaklıyor beni. Algıda seçicilik yaptığımı umut ediyorum. Zira yazılarımı sövülsün diye paylaşmıyorum :/ Fiilin kendisi insanı germeye yetiyor da ...

    YanıtlaSil
  8. filme elbette.. ayrıca sövgüde sınır tanımam ki ben.. hakederse, söverim.. bana da ana bacı gitmişti birileri zamanında bir posttan ötürü.. yorumlar duruyor hala blogda.. ileri demokrasi :P

    filme karşı olumsuzum, ona sövücem kısacası, saygı kuralları çerçevesinde!, korkmayınız :)

    YanıtlaSil
  9. Sevindim. Duygu korku değil, sadece yorumların filmi sevmemekten daha farklı yönlere kayma endişesi ve insanların bundan rahatsız olması. Korku olmasın diye denetim var zaten. Ben demek ki ileri demokrasiye ulaşamayanlardanım :) Blog çok eski değil, belki zamanla ben de tadarım o demokrasiyi!

    YanıtlaSil
  10. umarım tatmazsın.. bu gece yordum, gene uğrarım

    YanıtlaSil
  11. Ne demek efenim, yorumları okumak güzel oluyor; yerse de övse de :) Her zaman beklerim..

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...