23 Ocak 2014 Perşembe

August: Osage County (2013)

August: Osage County
Türkiye’de henüz gösterim tarihi belli olmasa da Altın Küre, Oscar, Bafta adaylıklarıyla merak uyandıran August: Osage County, izlenmesi gereken 2013 filmleri arasında yerini almalıdır. Yönetmenliğini John Wells’in üstlendiği ABD yapımının senaryosu Tracy Letts’in aynı adlı Pulitzer ödüllü oyunundan Letts tarafından uyarlanmıştır. 120 dakikalık dram, dram komedinin oyuncu kadrosu ise göz kamaştırıcı: Meryl Streep, Julia Roberts, Ewan McGregor, Chris Cooper, Abigail Breslin, Benedict Cumberbatch, Juliette Lewis, Dermot Mulroney, Sam Shepard. 20 milyon $ bütçesine karşılık şimdilik 15 milyon $ hasılat elde etmiştir. Bu arada filmin yapımcısı hiç de yabancı değil: George Clooney.

Kanser nedeniyle neredeyse ilaç bağımlısı haline gelen Violet, eşi Beverly’le birlikte yaşamaktadır. Beverly’nin alkole düşkünlüğü, Violet’in ilaç bağımlılığı kadar uç noktadır. Bir gün Beverly, kaybolur ve Violet 3 kızını konu hakkında haberdar eder. Ancak ortada ciddi bir sorun daha vardır: Violet, 3 kızıyla hiç anlaşamaz. Hepsi bir araya geldiğinde asıl kıyamet kopmaya yüz tutar.

İddialı kadroyla karşı karşıya gelince beklenti öyle fazlalaşıyor ki film iyi olsa bile beğenilmeme riski taşıyor. August: Osage County de bu kategoriye giriyor. Zira bu kadroyla muhteşem 120 dakika geçirmek istiyorsunuz. Filmin bir tiyatro oyunundan uyarlandığını anımsadığınız müddetçe süre su gibi akıp geçiyor. Senaryoya uyarlayan kişi oyunun yazarıdır; yani çok değişiklik beklememek lazım. Ilımlı yaklaşımımın olumsuz görülmesini istemem çünkü filmi çok beğendim. İkinci defa izlenip iyice irdelenmesi gerekecek kadar yoğun bir hikayeye sahip. Nevrotik karakterlerin sayısı o denli fazla ki bazen ağlanacak duruma bile gülebiliyorsunuz. Film boyunca gülmek ve ağlamak ağır basıyor; yani iki zıt uçta ilerliyor. Büyük bir dramın içinde karakterlerin içten içe ağlaması, parça parça para olması beklenirken yaşanmışlıklar dışarı öyle çıkıyor ki seyre doyamıyorsunuz.
Yönetmen John Wells, televizyon yapımcısı olarak öne çıkmış biridir. “Shameless”, “Southland”, “ER”, “The West Wing” seyircilere yeteri kadar referans verebilir. Blogta ise “The Company Men” filminin yönetmeni olarak listeye eklemiştim. Wells, yönetmen olarak filme fazladan neler katmış diye sorgularsak; senaryonun gücü ve oyuncuların performansları sayesinde kendisine çok iş kalmamış. Film boyunca belki de hiçbir sahnede “Yönetmen harika” diyemedim. Elbette hepsini bütün hale getirmek kolay iş değil ancak böyle kadroda yönetmenin de bir şeyler katmasını bekliyor gözler.

Filmin çoğu zamanı tek bir evde geçiyor. 20 milyon $ bütçenin büyük kısmı oyunculara gitti düşüncesi yaratıyor. Babanın ortalıktan kayboluşu ve ardı sıra gelişenlerden dolayı renk seçimi, ışık ve gölgelendirme karanlığa odaklıdır. Karakterlerin ruh hali ışığa ve kostümlerine yansıyor. Bu açıdan başarılıdır.

IMDB’den 7.4, Rotten Tomatoes’tan 64 almıştır. Eleştirmenler filme çok sıcak bakmasalar da haksızlık edildiği kanaatindeyim. Kurguya yönelik göze çarpan bir iş yok. Sadece hikaye ve oyuncularla ayakta duran, onu da en tesirli şekliyle kameraya yansıtan bir proje olmuş. Meryl Streep en iyi kadın oyuncu Altın Küre, Oscar adayı; Julia Roberts en iyi yardımcı kadın oyuncu Altın Küre, Oscar ve Bafta adayı olmuştur. Julia Roberts, romantik komedi türüne hapsolmuş kariyere sahip olduğundan favori oyuncularım arasına asla giremiyor. Ancak bu filmde gerçekten tüm yeteneğini ortaya koymuş. Bir de ağzını sürekli öne çıkaracak mimikler yapmasa dört dörtlük diyeceğim. Meryl Streep’in performansı ayakta alkışlanacak kadar etkilidir. Bu durum seyirciyi şaşırtıyor mu? Elbette hayır. Streep gelmiş geçmiş en başarılı kadın oyunculardan olduğu için onu seyretmek bile filmi beğenmeye yetiyor. Buradaki oyunculuğunu abartılı bulanların sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Şunu idrak etmekte fayda var: Streep abartılı oynamıyor; karakterin kendisi böyle. Tüm oyuncuları tek tek saymaktansa toplu performansın seyirciyi fazlasıyla tatmin ettiğini belirtebilirim. Bu filmden Oscar çıkar mı? Henüz tüm adayları izlemedim. Julia Roberts’ın performansını beğensem de Oscar ödülü kazanacak kadar değil. Meryl Streep her daim ödül kazanmayı hak eder. Gene de gönlüm hala “Blue Jasmine” ile Cate Blanchett’tan yana.


5 yorum:

  1. Muhteşem bir film. Çok severek izledim.
    Streep her zamanki gibi bir harikaydı!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de keyif alarak seyrettim. Streep sanırım gördüğüm en deli annelerden biri oynuyor :)

      Sil
  2. Hey izledim filmi.
    Filmin uzunluğu ile ters orantılı olarak sıkıldım. McGregor'ın çok yan karakter olmasına üzülmeme karşın - ahaha - gayet sevdim filmi. Öyle çok değişik bir konusu yok; fakat insanı içine çekiyor. Dediğin gibi karakterler o kadar nevrozun içine düşmüş ki, tekrar izlenip ayrıca irdelenebilir bile belki, aydonnoğ.
    Süslü değildi film, öyle akıp geçti hemen.
    20 milyon dolar mı? ahahaha, nasıl?
    Meryl Streep yine çok manyak oynamış. Blue Jasmine'i de izledim, bilemiyorum hangisi alsın isterim, bence Amy Adams! Şaka şaka, Streep'e kayıyor gözler. ahaha.
    Bu arada Cate Blanchett'i burada çok bir Anna Torv'a - Fringe'in Olivia'sı - benzettim. Neyse konuyu dağıtmadan bağlıyorum, güzel bir yazı olmuş yine.
    Ayrıca, Sherlock'u öyle görmek da garipti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oklar Amy Adams'ı gösterse de gönlüm Cate Blanchett'tan yana. Blue Jasmine'i bir yazabilsem içimi dökeceğim zaten :) Yazıyı beğendiğine sevindim, zaman ayırıp okuduğun için teşekkürler :)

      Sil
  3. uzun bir aradan sonra filmlere döndüm. streep harikaydı yine. 6 puanlık bir film bence

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...