21 Mayıs 2011 Cumartesi

Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides (2011)

2 gün gecikmeli olarak Jack Sparrow'un yeni (aslında eski) macerasını izleme fırsatı bulabildim. Serinin 4. filminde bir çok değişiklik göze çarpıyor. Öncelikle seri ile bütünleşen yönetmen Gore Verbinski yerine koltukta Rob Marshall oturuyor. Rob Marshall'ı "Chicago", "Memories of a Geisha" ve "Nine" gibi çok ünlü filmlerin yönetmeni olarak izlemiştik. Senaryo ise tekrardan Ted Elliot elinden geçiyor. Oyuncu kadrosunda büyük iki eksiklik ve yeni bir sima ile karşılaşıyoruz: Keira Knigthley ve Orlando Bloom bu seferki hikayede yer almıyor ama Penelope Cruz Angelica rolü ile gayet çekici bir korsanı canlandırıyor. Johnny Depp ve Geoffrey Rush ise oldukları yerde filme harika bir lezzet katıyorlar.

Serinin ilk 3D görüntü özelliğiyle seyirci karşısına çıkan Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides, Jack Sparrow'un geçmişine yelken açıyor. Geçmişte Angelica (Cruz) ile yaşadıklarının bir aşk olup olmadığını onla karşılaştığında Jack Sparrow tarzıyla sorgularken, bir yandan da Angelica'nın  efsanevi Gençlik Çeşmesi'ni bulmak için kendisini kullanan bir düzenbaz mı yoksa cidden kendisine aşık bir kadın mı olduğunu çözmeye çalışıyor. Dillere dolanmış efsane korkunç korsan Karasakal'ın gemisi Kraliçe Anne'in İntikamı'na zorla bindirildikten sonra gençlik iksirinin peşinden gitmek zorunda kalıyor. Hem Angelica'ya hem de Karasakal'a bu yolda yardım etmesinin sebebi korku mu, aşk mı yoksa macera peşinde olmak mı kendisi de emin olamıyor.

Diğer bölümlere oranla 137 dakikalık süresiyle daha keyifli olan film, 3D görüntü özelliğinin nimetlerinden çok faydalanmış görünmüyor. Film malum sular üstünde geçiyor ama ne o dalgalar izleyicinin üstüne geliyor ne de sayısız maceralarda kendinizi orada hissediyorsunuz. Bir kaç sahne dışında 3D olarak çok bir şey katmıyor. Konusuna gelince, Jack Sparrow'u karşınızda görür görmez mutlu olacağınıza eminim. "İşte yeniden buluştuk!" edasında onla beraber komedi dolu maceraya atılıyorsunuz. Makyaj, takılar, kostüm, dekor... Hepsi o kadar cezbedici ki filmin peşinden sürükleniyorsunuz. Diğer bölümlerle kıyaslamak gerekirse ses, görüntü ve müzik (Hans Zimmer'siz bir Karayip Korsanları düşünülemez artık) muhteşemdi. Bununla birlikte, kurgunun daha zenginleştirilebileceğini düşünüyorum. İzlemek çok keyif vericiydi lakin bazı olayları daha güzel bağlayabilirlerdi. Filmden mutlu mesut ayrılıyorsunuz. Gene de bir süre sonra kurgudaki eksiklikler aklınıza dolanıyor.

Oyuncu kadrosu her zamanki gibi çok başarılı. Johnny Depp'siz bu serinin tadı kesinlikle çıkmaz. O yalpalayarak sarhoş nidasındaki yürüyüşü, kostümü, altın dişleri, konuşma tarzı, korkak gibi görünen ama kahramanlıktan asla çekinmeyen karakteri adeta kendisiymiş gibi canlandırıyor. Geoffrey Rush, Ian McShane ve Kevin R. McNally ise yardımcı rollerde Depp'e çok güzel uyum sağlıyorlar. Keira Knightley olmadan serinin devamı nasıl olacak korkusuyla gitmeme rağmen Penelope Cruz bu korkuyu insanın üstünden alıyor. Acımasız, korkusuz ama aslında bir yandan da iyi bir insan olmak istiyor. Bunu da ekranlara yansıtabiliyor. Oyuncular bir yana kurgudan sonra beni rahatsız eden ikinci şey ise Jack Sparrow dışındaki karakterlerin çok fazla işlenememiş olması. Angelica dışındaki karakter gözümüze aşina oldukları için ve tanıdığımız için kabul edilebilir bir ölçütte filmde yer almışlar ama Angelica seriye yeni katılıyor ve filmde ön plana çok çıkamıyor. Oysa ki geçmişleri biraz daha derin işlenerek Jack Sparrow ile daha keyifli paslaşabilirlerdi. Aslında bu durum kurgudaki problemlerden birisi olarak da sayılabilir. 

Diğer bölümlerde olduğu gibi bu filmde de çok güleceğiniz sahneler bulunuyor. Favori sahnelerimin hemen hemen hepsinde tabi ki Johnny Depp var! Fakat en favori sahnem (merak etmeyin anlatmıyorum :) ) deniz kızlarının olduğu sahneydi. O kadar etkileyiciydi ki o görsel şöleni neredeyse ağzım açık şekilde kıpırdamadan izledim. Serinin mevcutta 2 bölüm daha uzatılacağı kesinleşmiş sayılır. Hatta projelerin yılları da 2013 ve 2014 olarak söyleniyor.

3 yorum:

  1. Ya ben mi yazdıklarından yanlış bir çıkarım yaptım bilmiyorum fakat sen sanırım bu filmin geçmişi anlatan bir film olduğunu söylemişsin? Yani Siyah İnci'nin Laneti'nden de öncesine gittiğini. Eğer öyleyse bir düzeltme yapmam gerek, 3. filmin sonunda Jack bir harita hacılıyor Barbossa'dan ve o harita da Gençlik Pınarı'na gidiş haritası. Ve Turner'ların filmden ayrılmalarını, işlerinin bittiğini casttan sonra gelen görüntü ile ( 10 yıl sonrası ) açıkıyor. Eğer ben seni yanlış anladıysam pardon, fakat bu bir geçmişe dönüş değil devam niteliğinde gayet de. Bir de şu casttan sonra görüntü koymalarına da aşırı kılım, milyon defa izlediğim halde birinci ve ikincininkini geçen günlerde seriye tekrardan başlamamla izledim eheh. Üçüncüyü de bitireli birkaç saat oldu ve haritanın Gençlik Pınarı'na gidiş haritası olduğuna eminim, hani harita böyle parçaları döndürülerek oluşturuluyordu, orada kupa çıkıyor falan. Neyse çok konuştum ben, anladın sen beni eheh. Dördüncünün de casttan sonrasını izlemedim, lanet olsun ki. Neyse eheh.

    YanıtlaSil
  2. Upss diyerek hatamı hemen düzeltiyorum. Demek ki serinin üçüncü film detaylarını ve sıralamasını unutarak yazmışım. Uyarın için teşekkür ederim :) Hemen el atıp düzeltiyorum. Sanki filmi izlemeden önce baktığım bir kaç sitede geçmişe dönüşle ilgili cümleler vardı diye hatırlıyorum. Belki de bu düşünce filmi izlerken şartlandırdı beni :/ Profil resmine baktığımda seninle bu seri hakkında tartışacak değilim zaten :))

    YanıtlaSil
  3. Geçmişe dönüşten kasıtları eski günlerden gelen Penelope Cruz olabilir :) Bu arada 3D olarak ben de pek bir şey göremedim filmde, hatta bir ara gözlüğü şöyle bir aralayayım dedim alt yazı da olmasa 3D olduğu ayrımını yapamazdım eheh ( Ucundan abarttım belki ama kısmen böyle gibiydi. )

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...