1 Mart 2012 Perşembe

J. Edgar (2011)

Oscar 2012 ile ilgili bilerek yazı yazmazken ufak bir serzenişte bulunmadan geçemeyeceğim. Tahminlerim genelde uyuşsa da koskoca Akademi Steven Spielberg gibi bir devi alaşağı etti! “War Horse” çok başarılı olmasa da bazı yönleriyle kuvvetliydi. Serzenişim devamında J. Edgar var! Akademi bir devi daha yedi; Clint Eastwood! İnsan düşününce hayrete düşüyor. Bu Halil Sezai modunda bir “isyaaeen” değil çünkü J. Edgar muhteşem bir yapım olarak karşımıza çıkamıyor ama bu kadar da pas geçilmez ki!?

Yönetmenliğini, yapımcılığını ve müzik çalışmalarını Clint Eastwood’un üstlendiği, Dustin Lance Black’in (“Milk” filminin senaristi) de senaryoyu kaleme aldığı 137 dakikalık ABD yapımı, dram ve biyografi türüne sokulabilir. Leonardo DiCaprio, Armie Hammer, Naomi Watts, Josh Lucas ve Judi Dench’in oyuncu kadrosunu oluşturduğu projenin bütçesi 35 milyon $ iken hasılatı 77 milyon $ civarındadır. Tabi ne yapayım ben hasılatı Eastwood’un yaşına gelip de Oscar adayı bile olamamışken? Unutmadan, yarın Türkiye’de gösterime giriyor.

20. yüzyılın en dikkat çekici ve güçlü karakterlerinden FBI bürosunun başındaki J. Edgar Hoover’ın gerçek hayat hikayesi anlatılmaktadır. Amerika’nın en etkili adamı olarak nefret ve saygıyı aynı ölçüde başkasında bulmak hiç de kolay değil!

Eastwood, müzik çalışmalarının hakkını vererek filme ayrı bir hava katıyor. Sonuçta 137 dakika hiç de azımsanacak bir süre değil. Konu da keza böyleyken hareket katmanın bir yolu müziği ön plana çıkarmak başarılı bir seçim görünüyor. Filmin başlangıç sahnesi beni oldukça etkiledi ve devamı için merak uyandırdı. Renk seçimi, görsel efektler ve ses teknolojisi çok etkileyiciydi. Dönem filmi olduğu için dekor, mekan, kostüm ve makyaj detayları da ilgiyi arttırıyor. Özellikle Leonardo DiCaprio, Armie Hammer, Naomi Watts’ın gençlik ve yaşlılık hallerini makyaj/kilo ile değiştirirken epey uğraş verildiği meydandadır. Bu oyuncular arasında makyajı en güzel olan tabi ki Leonardo DiCaprio’ydu!
Filmin kurgusu ise karakterlerin geçmişi ve emekliliğe yaklaştıkları dönem olarak ayrılıyor; daha doğrusu birleştiriliyor. Geri dönüşlerle sağlanan kurgu aslında karakterleri tanımak için doğru bir seçim görünüyor. Karakterlerin kendi kendine vicdanlarını sorgulamaları, pişmanlıkları, gurur duydukları anılar, öncesi ve şimdiki zaman olarak aktarıldığı için senaryo daha içten geliyor. Tüm bunların yanında, başlangıç sahnesinden sonra artan merak, devamında ne yazık ki istediğine ulaşamıyor. Senaryo uzunluğundan mı, biyografi olduğundan mıdır bilmiyorum fakat bir süre sonra ilgi azalması yaşanıyor. Eldeki öykü çok dikkat çekici görünse de ve yönetmeni Eastwood olsa da ağırlığından kurtulamıyor. Ağırlık derken film çok durağan gibi görünmesin. Zira FBI’ın doğuşundan bahsediliyor, aksiyon bol miktarda var ama hayal ettiğiniz Hollywood sahneleri gibi değil! Sonuçta 1920li yıllardan bahsediliyor. Belgesel havasını da işin içine katarsak sabırla sonuna ulaşılabilir.

IMDB’den 6.9, Rotten Tomatoes’tan 44, Metacritic’ten ise 59 puan alan film, aslında haklı sayılacak eleştiriler barındırıyor. Olumsuz eleştirilerin hedefinde J. Edgar karakterinin iç hesaplaşması ve özel hayatının daha ön plana alınması bulunuyor. Biyografi, FBI çevresinde J. Edgar olsaydı sanki daha dikkat çeker ve olumlu eleştiriler alırdı diye düşünüyorum.

Oyunculuklara gelince; Leonardo DiCaprio elbette çok etkileyici bir performans sergiliyor. Her ne kadar J. Edgar karakterinin hem genç hem de yaşlı dönemini canlandırdığı için eleştirilse de filmde bütünlük sağlanması açısından doğru bir seçim görünüyor. Diğer yandan, Leonardo DiCaprio’yu hiç görmediğimiz bir performans da yok ortada. Canlandırdığı karakterler harika olsa da bize yansımasında benzerlikler gözden kaçmıyor. Bu gidişle Christopher Plummer misali 82 yaşında Oscar alacak J

1986 doğumlu Armie Hammer ise, “The Social Network” ile yakaladığı hızlı tırmanışı J. Edgar ile devam ettiriyor. Gerçi filmde çok çarpıcı ve hayranlık duyulan bir oyunculuk sergilemiyor ama yardımcı erkek rolünü kapması bile başarı sayılır.

6 yorum:

  1. Vizyona dahi girmeden buradaa. İşte Fatma farkı, işte Seyirci Koltuğu avantajı. İyi ki takibindeyiz cinaam.

    YanıtlaSil
  2. Maşallah bu ne hız!? Hemen yorum yazmışsın :) Teşekkür ederim efenim, ben sizler için varım :p

    YanıtlaSil
  3. Bugün filme gittim! Eastwood sanırım bu adamı hiç sevmemiş.Ben de hiç sevmedim.koministleri sevmemesi,yalancı olması,duygusuzluğu...sevilecek hiçbir tarafınıda yansıtmamış bize.Yaşlı iki erkek sanki kukla gibiydiler son derece başarısız bir makyaj ve oyunculuk.Naomi wats sadece iyiydi. Senaryoda son derece sıkıcıydı tam da söylediğiniz gibi.Sonda Roosveltin eşinin aldatma hikayesi de kendi uydurmasımıydı??paylaşmak istedim.Leonardo sever birisi olarak hayal kırıklığı.Katılıyorum yaşlılıkları olmamış...

    YanıtlaSil
  4. Adamı sevmemesi de seyircinin bunu böyle hissetmesi de bir strateji olabilir aslında?

    J. Edgar değil ama diğer adamın makyajını ben de beğenmedim. Oyunculuk konusunda gene de Leonardo DiCaprio'yu başarılı buldum. Karakterin belki de sıcak yansıtılmaması ona bakışımızı da etkiliyor.

    Filmin sonunu spoiler vermeyelim ama :)

    YanıtlaSil
  5. uyumadan bitirebilen varsa bu filmi helal olsun :D

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...