28 Ekim 2011 Cuma

The Time Traveler's Wife (2009)

Zaman Yolcusunun Karısı
Bilimkurgu türünde oldukça ilgi gören ve kurgusu beğenilen Audrey Niffenegger’in 2003 tarihli “The Time Traveler’s Wife” kitabı, aynı isimle sinemaya uyarlandı. İlginç senaryonun yanında oyuncularıyla da sinemaseverlerin dikkatini çeken projenin yönetmeni, “Red” filmini de yöneten Robert Schwentke’dir. Brad Pitt yapımcılar listesinde başı çekerken kitabı senaryolaştıran da Jeremy Leven ve Bruce Joel Rubin’dir. 108 dakikalık ABD yapımının başrollerinde Eric Bana, Rachel McAdams ve Ron Livingston yer alıyor. 39 milyon $ bütçe ile hayat bulan romantik ve bilimkurgu türündeki filmin hasılatı da 100 milyon $’ın üzerindedir.

Oldukça nadir rastlanan genetik bir bozukluğa sahip Henry, istem dışı kendi hayatının farklı dönemlerine gidebilmektedir. Her ne kadar hayatını zorlaştırsa da bir seyahatinde gelecekte eşi olacak 6 yaşındaki Clare ile tanışır. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra tekrar karşılaşan çift evlenir. Aşklarına sonsuz güveni olan Clare’i, asıl sınavının yeni başladığının farkında değildir.

Girl Interrupted”, “Little Miss Sunshine”, “500 Days of Summer” filmlerinin müzik çalışmalarını yapan Mychael Danna, birbirinden güzel parçalara bu proje için de hayat vermiştir. Filmi izlemeden kitabı okumayı isterdim. Gerçi okuyunca genelde filmin çok beğenilmediği büyük bir olasılıktır fakat başarılı bir öykü olduğunu görünce sinemada harcandı mı ya da daha güzel olabilir miydi diye düşünceler kafaları karıştırıyor. Bundan yakınmamın en büyük sebebi kurgunun başarısız olmasıdır. Sonuçta filmde farklı zamanlara seyahat var ve maalesef bunun kurgusu istenilen gibi aktarılamamış. Takip edilmesi çok güç olmakla beraber bu durum ekrana olan ilgiyi de azaltıyor. Bir süre sonra hangi zaman, hangi mekan diye sormayı bırakabiliyorsunuz. Kitapta bu kurgunun uzun uzun daha iyi yapılabileceğini umsam da okuyanların görüşlerini almak gerekecek. Bunun dışında filmde bilimkurgu (ki aslında fantastik sınıfına sokmak lazım) oldukça arka planda kalıyor. Olaya bir hastalık gibi bakılıp romantizm ilk sıraya geçiyor. Lakin bu geçiş oldukça başarılı çünkü filmin bazı karelerinde gözlerinizin dolmasını engelleyemiyorsunuz. Özellikle de sonunda! Bu açıdan bakıldığında romantik türünde akla ilk gelebilecek filmlerden biri sayılabilir. Karakterler incelemesine gelince asıl kahramanın Henry olması gerekirken onu bekleyen Clare’in daha derin işlenmesi filme farklı bir boyut katıyor. İkinci karakterin ilk sırayı alması ve onun zamanda seyahat eden diğer karaktere bağımlı olması aslında senaryonun sağlamlığını gösteriyor. Filmde de Clare karakteri oldukça net olarak takip ediliyor. Henry ise sahnelerde çok görünmesine rağmen seyirciyi tatmin eden bir performans sergileyemiyor. Bunu yazarken oyuncunun performansından söz etmiyorum. Her ne kadar onu beğenmesem de karaktere ait çok fazla diyalog yok. Kendini geri planda bırakıyor.
Senaryo ve kurgu üzerinde daha yazacak çok şey olsa da bunu seyrettikten sonra size bırakıyorum. Görsellik olarak çok farklı ya da konuya göre heyecanlı bir teknikle karşılaşmıyorsunuz. İkilinin evlendikten sonraki evi oldukça güzeldi. Kostüm, dekor oldukça gündelik detaylardan oluştuğu için fazla göze çarpmıyordu fakat amacın da bu olduğu belli.

Proje ile ilgili eleştiriler genellikle kitap ile kıyaslamaya gidiyor. Kitabın birçok okuyucusuna göre filmin arka planda vasat kaldığı belirtiliyor. Her ne kadar IMDB’den 7.1 alsa da Metacritic 47 puanla bu serzenişe cevap veriyor.

Bu aralar blogta peş peşe Rachel McAdams filmlerine yer vermemin sebebi tesadüf dışında bir şey değildir J Performansı başarılı görünse de takip edilecek kadar ya da hayranı olacak kadar yetenekli olduğunu düşünmüyorum. Romantik ve romantik komedi filmlerine yakışan birisi o ayrı. Eric Bana’ya gelince, en son “The Other Boleyn Girl” filminde izledikten sonra buradaki pasif oyunculuğu beni çok rahatsız etti. Daha önce başka projelerini izlememiş olsam oyunculukta sınıfta kaldığını söyleyebilirdim. O kadar durağan, tepkisiz ve mimiksiz duruyor ki zaman zaman onun yer aldığı sahneler sıkıyor. Diğer yandan, bu pasiflik Rachel McAdams’a yarıyor ve filmde büyülüyor (Gerçi öykünün de yapmak istediği bu değil mi zaten?). Her iki oyuncunun da kariyerleri ile ilgili daha önceden bilgi verdiğim için yazı kalabalığı yapmamak adına çocuk oyunculara geçmek istiyorum. Başrol oyuncularına oranla çocuk oyuncuların daha göz doldurduğunu belirtmem gerekiyor. Clare karakterinin 4 ile 8 yaş arasındaki dönemlerinde performanslarını sergileyen Hailey McCann, Tatum McCann, Brooklynn Proulx filme ayrı bir sıcaklık katıyor.


3 yorum:

  1. Konu ilginçmiş yalnız. Biraz Kelebek Etkisi'ni de anımsattı ama.
    - Ah ah 2 yıl daha geriye gidip Sweeney Todd'u yazsan keşke.. ehehe.

    YanıtlaSil
  2. Seni mi kıracağım!? Filmi tekrar izleyip en kısa sürede (bayramdan sonra) yazacağım söz :)

    YanıtlaSil
  3. Duygusallaştım şimdi. Merakla beklemekteyiiim :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...