19 Mart 2013 Salı

Çanakkale Yolun Sonu (2013)


Eve Dönüş: Sarıkamış 1915”ten sonra Çanakkale temalı filmlere olan umudumun artışıyla sinema salonuna koştuğum Çanakkale Yolun Sonu, diğerlerine göre bir iki basamak öndedir. 15 Mart’ta gösterime giren savaş türündeki dramın yönetmen koltuğunda Serdar Akar ve Kemal Uzun olması bu başarının kilit noktasıdır. Zira Serdar Akar adı bile tek başına size garanti sağlıyor. Senaryo Başak Angigün ve Alphan Dikmen tarafından kaleme alınıyor. 120 dakikalık filmin oyuncu kadrosunda Gürkan Uygun, Berrak Tüzünataç, Mahir Günşiray, Yıldırım Urağ, Umut Kurt yer alıyorlar.

I. Dünya Savaşı’nın en zor cephelerinden birinde tarih Nisan 1915’tir. Anzak Koyu’na ulaşan destek birliği Hilal-i Ahmer’deki Muhsin ve Hasan kardeşleri zor günler beklemektedir. Keskin nişancı Muhsin’in adı orduda nam salmıştır. Komutan, ona “avcı” görevini verir. Vatan ve namusu her şeyin önünde tutan Muhsin’in tek isteği ise kardeşinin savaş gerisinde görev almasıdır.

Gerçekleri yansıtmak adına yaklaşık 20 milyon $’a mal olan prodüksiyon çalışması yapılmıştır. Ağır makineli tüfekler neredeyse 100 yıl sonra özel izin ve destekle tekrar çalıştırılmıştır. Film için bir plato inşa edildi ve savaş mühimmatı özel olarak tasarlandı. 2 yıllık çalışmaların ardından görselliği doygun 2 saati hızlıca eriten bir proje ortaya çıktı.

Gerçekten Muhsin diye bir karakter var mı yok mu, bilinmiyor. Belki bilinmemesi daha iyi; zaten Çanakkale cephesini almak için nice Muhsin’ler kanlarının son damlasına kadar savaşmıştır. Biz de anca oturup filmlerde kendi çapımızda yorumlar yapabiliyoruz. Çanakkale Yolun Sonu’nda beni tatmin eden 2 unsur var: İlki ses ve görsellik. Savaşta göze çarpacak, dikkat edilecek en ufak detay dahi filme yansıyor. Ciddi bir emek verildiği aşikar. Sırıtan bir tasarım yok. Kostümler, savaş mühimmatları, kullanılan tüfekler, kalınan barınaklar ince elenip sık dokunulmuş. Savaşın içinde olduğunuzu hissediyorsunuz. Kullanılan ses teknolojisi ise özellikle savaş esnasında, bombalama anında kendini gösteriyor. Böyle projeleri görmek insanı mutlu ediyor. Gelişme kaydediyor Türk sineması.
Tatmin eden ikinci unsursa bam telimize vurmadan olayı anlatmasıdır. Elbette “Vatan millet Sakarya” nidasında heyecan yaratıyor fakat abartıdan daha uzak bir şekilde yapıyor bunu. Senaryo gayet sade ve anlaşılır. İmgelere yer verilmiyor. Bilinen bir tarihi bilinmeyen kahramanlar üzerinden tekrar hatırlatıyor. Senaryo daha etkileyici ele alınabilir miydi? Evet, kesinlikle. Diğer yandan, bu haliyle de rahatsız etmiyor.

Tatmin edenlerin yanında rahatsız eden de 2 şey oldu: İlki hemşirelerin neredeyse evimdeki çarşaflardan daha beyaz olan kostümleri. Savaşta bu beyazlık nedir yahu? Milyon dolarlık tasarımlar inandırıcılığı en yüksek seviyede tutmak için hazırlanırken bembeyaz hemşire elbiseleri gram kirlenmiyor. Hani beyaz renk bir süre sonra çok bakınca rahatsız eder ya, filmde de gözümü yordu, rahatsız etti. Savaşın ruhunu yansıtmak adına kullanılan renk ve kontrast ayarı ne kadar başarılıysa beyazlık da o kadar kötüdür. "Beyazlığı bir simge olarak bıraktık" demeyeceklerini umuyorum. Seyirci buna inanmaz. 

İkinci rahatsız eden şey ise düşmanı diyaloglarla ezip geçmek, hatta alay edilecek konuma sokmalarıdır. Bunu yapan Türkiye askerleri değil, düşman askerlerinin kendileridir. Askerler kendi aralarında konuşurken savaştan uzak, alakasız ve yersiz muhabbet ediyorlar. Bizim tarafta ciddiyet her daim korunurken düşmanı bu yöntemle göstermek bana gerçekçi gelmiyor. Neyse ki iki üç konuda düşman askerleri kendi üstlerini eleştiriyorlar da bu durum kabul edilebilir hale geliyor.

Karakter detaylandırmalarında askerlerin hepsi başarılı ele alınıyor. Muhsin’i, Hasan’ı, Yorgo’yu, Arnavut askeri samimi ve inandırıcı buldum. Hayatlarına dair verilen ipucular, hikayeye sıcaklık katmış. Gürkan Uygun hayalimdeki Muhsin’i canlandıramasa da boyu posu ve konuşması fena değildi. Tek sorunu mimik yapamayışı; tıpkı Kıvanç Tatlıtuğ misali. Umut Kurt’un dizi projelerini izlemiş biri olarak Hasan’ı tutuk oynadığını itiraf etmem gerek. Çok başarılı bir oyuncu olduğuna inandığım için asıl performansının bu olmadığına eminim. Berrin Tüzünataç, güzelliği dışında pek bir şey katmıyor. Yapımcının daha iyi bir kadro seçmesini yeğlerdim. Hazır bunca emek harcanırken hünerini gösterecek nice baş rol oyuncusu vardır.

Mutlaka izlenmesi gereken filmler sınıfına giremese de Çanakkale temalı filmlerin içinde öne çıktığı aşikar. Bir uğraş olduğu aşikar. Kurgu, oyunculuk üzerinde durulursa daha iyilerini de seyredeceğimize inancım tam.


4 yorum:

  1. Filmi izlemedim sadece fragmana bakarak konuşabilirim. Gelişmeler var ancak hala çok yolumuz var savaş filmi çekme konusunda. Ama bunlar da çok izlenmeli ki para kazansınlar daha iyisini yapsınlar. Onlar iyisini yapana kadar ben maalesef hep Er Ryan ile karşılaştıracağım bu tarz filmleri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1) Er Ryan 98 yilinda 70 milyon dolarla cekilmis ben 2013te 20 milyon diyorum. 2) Amerikanin sinemaya destegiyle Türkiye nin destegi denk mi? 3) Ayni butcedeki tum Ameriksn savas filmleri seyredilip mi bu kiyaslama yapiliyor? 4) Halkimiz ben dahil yerli yapimlari hep sinemada mibizliuoruz yoksa 2 ay sonra tv veya korsan dvdde mi?

      Sil
    2. Telden yazdigim icin yazim gatalari olabiliyor. Elestirim sana degil yerli filmlere surekli olumsuz yorum yapanlara. Destek vermiyoruz ki daha iyisi ciksin pat diye! 915 dakikalik Sinemanin Hikayesinde sadece NBC ve Yilmaz Guney var. Tek suc yonetmen senaristlerin mi?

      Sil
    3. Mesela yatırımcılar, sponsorlar doğru düzgün paralar verseler güzel filmler çıkabilir belki ama bu seferde bizim yönetmenlerin tecrübesizliği var.Var da var.
      Dediğin gibi destek vermek lazım ama ben seyirci olarak beğenebileceğim bir filmi izlemek isterim.Sonuçta para ve zaman harcayacağım.
      Ama bu filmin varolmasına da karşı değilim; bu film de olmalı ve devam etmeliler; iyi veya kötü gelişecekler.. :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...