Sinemada peş peşe gösterilen fragmanları sayesinde merakı doruk noktasına
çıkaran Eve Dönüş, 8 Mart’ta nihayet gösterime girdi. Nihayet diyorum çünkü
Çanakkale Savaş’ı ile ilgili ardı arkası kesilmeyen projeler arasında en
dikkatimi çeken bu oldu. Aksiyon, dram, gerilim türündeki yapımın yönetmen
koltuğunda Alphan Eşeli oturmaktadır. Senaryoyu Serdar Tantekin’le birlikte
kaleme almıştır. Uğur Polat, Nergis Öztürk, Serdar Orçin, Muharrem Bayrak gibi
usta oyuncu kadrosuyla izlemeye başlamadan size performanslarla ilgili garanti
veriyor.
Gül Hanım ve kızı Nihan, savaşın çetrefilli döneminde Erzurum’a gitmek
zorunda kalırlar. Bu yolda onlara Hariciye Nazırlığı üyesi Saci Bey eşlik eder.
Çok soğuk ve zorlu iklim koşulları içinde terk edilmiş bir köy bulup
sığınırlar. Lakin ilk gece sonrasında köyde yalnız olmadıklarını fark ederler.
Artık bir grup insan hayat mücadelesi verir. Açlık, soğuk, vahşi doğa onların
Erzurum’a gitmesine izin verecek midir? Bu 8 insan evlerine dönebilecekler mi?
Fragmanı büyük ilgi çeken projelerde zaman zaman şöyle bir sorunla
karşılaşırız: O etkileyici özet aslında filmin tamamı olabiliyor; yani
fragmandaki sahneler dışında gayet sıkıcı bir öykü çıkabiliyor. Öncelikle bu
korkuyu rahatlıkla atlatabildim. Zira filmin tamamında gerilim üst seviyedeydi.
Mekan, dekor, kostüm tasarımlarıyla başlayacak olursak; hayat koşullarına göre
gayet sade kıyafetler kullanılmış. Mekan zaten harabeden ibarettir. Dekor ise
neredeyse bembeyaz kardan başka bir şey yok. Kar beyazlığının bu kadar rahatsız
edeceğini düşünmemiştim. Neredeyse baş ağrısına sebep oluyor. Psikolojik olarak
üşümeye başlıyorsunuz. Karakterlerin yaşadıkları birebir size geçiyor. Serdar
Orçin’in canlandırdığı onbaşının kar beyazlığı yüzünden gözünün yavaş yavaş
körleşmesi, o geçiş evresi ise hayli ilgi çekicidir. Amerika’dan gelen özel
lenslerle bu durum en gerçekçi halde bize aktarılıyor. Onbaşı dışında ölen veya
donan askerlerin makyajları da gayet özenliydi. Vahşi doğa koşullarında hayatta
kalma mücadelesi veren insanların yüzlerindeki makyaj çok başarılıydı. Bazı filmlerde
bu unutuluyor ve yüzler tertemiz kalıyor. Pislikten, soğuktan yüzler kararıyor,
siyahlaşıyor. Diğer yandan soğuktan da beti benzi atıyor ve beyaza bürünüyor; gözaltları
morarıyor. Uzun süredir aç kalmış onbaşının neredeyse kemikler vücudundan
çıkacak. Serdar Orçin’in proje için bu denli zayıflamış olması takdire şayan. Terk
edilen Ermeni köyü gerçekte de terk edilmiş, geçmişi 500 yıla kadar dayanan bir
köymüş. Kullanılan kar manzarası da ne yazık ki yapay değil; çekimler esnasında
– 27 dereceye kadar inen zor koşullarda neredeyse gerçekçi bir havaya
bürünülmüş.
Gelelim senaryo ve kurguya… Sarıkamış Harekatı’nın hemen sonrasında geçen
filmde zamanı, birkaç diyalog sonrası ancak anlayabiliyoruz. Zira ne savaşı
görüyoruz ne de arkada kalanları. Diğer yandan, o psikolojiyi öyle bir
beynimize işliyor ki yönetmen, insanın nefesi daralıyor ve koltuğa gömülüp
kalıyor. Diyaloglar olmadan dahi açlığı, sefaleti, belirsizliği, korkuyu size
aktarabiliyor. Gerilimi zamanın neredeyse tamamında ayakta tutuyor. Karakterler
üzerinden sınıf ayrımına da çok güzel değiniyor. Devlet erkanından önemli
birinin eşi ve kızıyla beraber devlet çalışanı üst sınıfta yer alıyor. Çoban Ali
ve Zeynep ile de gariban halkı betimliyor. Her ne kadar Gül Hanım ve Saci Bey
Çoban, Ali ile Zeynep’e muhtaç olsalar da köylüler onlara hizmet etmeden ve “Beyim,
Hanımım” demeden duramıyorlar. Koşullar aynı, cezalandıracak yer bile yokken
bunu sürdürüyorlar. Askerlerin ise yaşadıkları onca zorluklar, gördükleri onca
ölüm sonrası kalpleri taş kesilmiştir. Tek istekleri evlerine geri dönmektir. Bu
uğurda her şeyi göze alırlar. Başta onlardan korkarsınız; zamanla yönetmen bize
onların arzularının masumane olduğunu gösterir. Tüm bu saydıklarım
karakterlerin çok güçlü kaleme alındığını gösteriyor. Keşke bir de sonunda
geriye dönüş yapmasaydı. Hem boş yere zaman kaybettiriyor hem de geçmişle
ilgili düşünce ve tahminleri bize bırakmadan kendi aktarıyor. O gizemi
koruyamıyor.
Beni rahatsız eden tek nokta zaman zaman sürükleyiciliğini kaybetmesiydi. Tabi
arka fonda müzik duyulmayınca, karakter sayısı az, o koşullarda da aksiyon
yetersiz olunca boşluklar göze çarpıyor. Diğer yandan karakterlerin
psikolojisini aktarmada zaten başka yol bulunamazdı diye düşünüyorum. Eve Dönüş
bir savaş filmi değil; savaşın arkada bıraktığı dramı ve gerilimi aktaran, Türk
sinemasında çok fazla örneği olmayan bir projedir. Alphan Eşeli’nin ilk uzun
metrajlı filmi olduğunu düşünürseniz, önümüzdeki yıllarda başarılı Türk
yapımlarının geleceğinin müjdesini verebilirim.
Nergis Öztürk, Uğur Polat beklenen hüneri fazlasıyla gösteriyorlar. Oyuncu
seçiminin çok başarılı olduğunu özellikle vurgulamak gerekir. Serdar Orçin’le
ilgili ne yazsam yetersiz kalır. 3 kez tiyatroda seyrettim. Dizi ve sinema
projelerini de hep yakalamaya çalıştım. Bir insan hem sinemada, hem tiyatroda
hem de televizyonda bu kadar başarılı olabilir mi? Gurur duymak lazım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder