11 Mart 2013 Pazartesi

Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 (2013)

Sinemada peş peşe gösterilen fragmanları sayesinde merakı doruk noktasına çıkaran Eve Dönüş, 8 Mart’ta nihayet gösterime girdi. Nihayet diyorum çünkü Çanakkale Savaş’ı ile ilgili ardı arkası kesilmeyen projeler arasında en dikkatimi çeken bu oldu. Aksiyon, dram, gerilim türündeki yapımın yönetmen koltuğunda Alphan Eşeli oturmaktadır. Senaryoyu Serdar Tantekin’le birlikte kaleme almıştır. Uğur Polat, Nergis Öztürk, Serdar Orçin, Muharrem Bayrak gibi usta oyuncu kadrosuyla izlemeye başlamadan size performanslarla ilgili garanti veriyor.

Gül Hanım ve kızı Nihan, savaşın çetrefilli döneminde Erzurum’a gitmek zorunda kalırlar. Bu yolda onlara Hariciye Nazırlığı üyesi Saci Bey eşlik eder. Çok soğuk ve zorlu iklim koşulları içinde terk edilmiş bir köy bulup sığınırlar. Lakin ilk gece sonrasında köyde yalnız olmadıklarını fark ederler. Artık bir grup insan hayat mücadelesi verir. Açlık, soğuk, vahşi doğa onların Erzurum’a gitmesine izin verecek midir? Bu 8 insan evlerine dönebilecekler mi?

Fragmanı büyük ilgi çeken projelerde zaman zaman şöyle bir sorunla karşılaşırız: O etkileyici özet aslında filmin tamamı olabiliyor; yani fragmandaki sahneler dışında gayet sıkıcı bir öykü çıkabiliyor. Öncelikle bu korkuyu rahatlıkla atlatabildim. Zira filmin tamamında gerilim üst seviyedeydi. Mekan, dekor, kostüm tasarımlarıyla başlayacak olursak; hayat koşullarına göre gayet sade kıyafetler kullanılmış. Mekan zaten harabeden ibarettir. Dekor ise neredeyse bembeyaz kardan başka bir şey yok. Kar beyazlığının bu kadar rahatsız edeceğini düşünmemiştim. Neredeyse baş ağrısına sebep oluyor. Psikolojik olarak üşümeye başlıyorsunuz. Karakterlerin yaşadıkları birebir size geçiyor. Serdar Orçin’in canlandırdığı onbaşının kar beyazlığı yüzünden gözünün yavaş yavaş körleşmesi, o geçiş evresi ise hayli ilgi çekicidir. Amerika’dan gelen özel lenslerle bu durum en gerçekçi halde bize aktarılıyor. Onbaşı dışında ölen veya donan askerlerin makyajları da gayet özenliydi. Vahşi doğa koşullarında hayatta kalma mücadelesi veren insanların yüzlerindeki makyaj çok başarılıydı. Bazı filmlerde bu unutuluyor ve yüzler tertemiz kalıyor. Pislikten, soğuktan yüzler kararıyor, siyahlaşıyor. Diğer yandan soğuktan da beti benzi atıyor ve beyaza bürünüyor; gözaltları morarıyor. Uzun süredir aç kalmış onbaşının neredeyse kemikler vücudundan çıkacak. Serdar Orçin’in proje için bu denli zayıflamış olması takdire şayan. Terk edilen Ermeni köyü gerçekte de terk edilmiş, geçmişi 500 yıla kadar dayanan bir köymüş. Kullanılan kar manzarası da ne yazık ki yapay değil; çekimler esnasında – 27 dereceye kadar inen zor koşullarda neredeyse gerçekçi bir havaya bürünülmüş.
Gelelim senaryo ve kurguya… Sarıkamış Harekatı’nın hemen sonrasında geçen filmde zamanı, birkaç diyalog sonrası ancak anlayabiliyoruz. Zira ne savaşı görüyoruz ne de arkada kalanları. Diğer yandan, o psikolojiyi öyle bir beynimize işliyor ki yönetmen, insanın nefesi daralıyor ve koltuğa gömülüp kalıyor. Diyaloglar olmadan dahi açlığı, sefaleti, belirsizliği, korkuyu size aktarabiliyor. Gerilimi zamanın neredeyse tamamında ayakta tutuyor. Karakterler üzerinden sınıf ayrımına da çok güzel değiniyor. Devlet erkanından önemli birinin eşi ve kızıyla beraber devlet çalışanı üst sınıfta yer alıyor. Çoban Ali ve Zeynep ile de gariban halkı betimliyor. Her ne kadar Gül Hanım ve Saci Bey Çoban, Ali ile Zeynep’e muhtaç olsalar da köylüler onlara hizmet etmeden ve “Beyim, Hanımım” demeden duramıyorlar. Koşullar aynı, cezalandıracak yer bile yokken bunu sürdürüyorlar. Askerlerin ise yaşadıkları onca zorluklar, gördükleri onca ölüm sonrası kalpleri taş kesilmiştir. Tek istekleri evlerine geri dönmektir. Bu uğurda her şeyi göze alırlar. Başta onlardan korkarsınız; zamanla yönetmen bize onların arzularının masumane olduğunu gösterir. Tüm bu saydıklarım karakterlerin çok güçlü kaleme alındığını gösteriyor. Keşke bir de sonunda geriye dönüş yapmasaydı. Hem boş yere zaman kaybettiriyor hem de geçmişle ilgili düşünce ve tahminleri bize bırakmadan kendi aktarıyor. O gizemi koruyamıyor.

Beni rahatsız eden tek nokta zaman zaman sürükleyiciliğini kaybetmesiydi. Tabi arka fonda müzik duyulmayınca, karakter sayısı az, o koşullarda da aksiyon yetersiz olunca boşluklar göze çarpıyor. Diğer yandan karakterlerin psikolojisini aktarmada zaten başka yol bulunamazdı diye düşünüyorum. Eve Dönüş bir savaş filmi değil; savaşın arkada bıraktığı dramı ve gerilimi aktaran, Türk sinemasında çok fazla örneği olmayan bir projedir. Alphan Eşeli’nin ilk uzun metrajlı filmi olduğunu düşünürseniz, önümüzdeki yıllarda başarılı Türk yapımlarının geleceğinin müjdesini verebilirim.

Nergis Öztürk, Uğur Polat beklenen hüneri fazlasıyla gösteriyorlar. Oyuncu seçiminin çok başarılı olduğunu özellikle vurgulamak gerekir. Serdar Orçin’le ilgili ne yazsam yetersiz kalır. 3 kez tiyatroda seyrettim. Dizi ve sinema projelerini de hep yakalamaya çalıştım. Bir insan hem sinemada, hem tiyatroda hem de televizyonda bu kadar başarılı olabilir mi? Gurur duymak lazım!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...