Sinemanın Hikayesi |
Sinema dünyasında kalbimi en
çabuk fetheden kişi Mark Cousins oldu. Tabi dağıtımcı Calinos Films ve Tiglon’a
şükranları iletmek gerek. 915 dakikalık muhteşem belgeselle sinemayı
sıfırdan günümüze kadar önümüze seriyor. 15 bölüm ve 5 DVD’den oluşan bu setin
yanında bir kitapçık da hediye ediliyor. Türkçe, İngilizce anlatımı ve
altyazısıyla seçenekler sunuyor. Peki yazan, yöneten ve anlatan Mark Cousins’in Sinemanın Hikayesi’nde neler var?
Sinemanın doğuşundan bugüne kadar
geçtiği her evresi, 6 kıtadaki senarist, yönetmen ve oyuncular üzerinden
anlatılıyor. Bunu kurgulamak hiç kolay değil; zira 110 yıldan bahsediyoruz.
1000lerce filmden görüntüler alınmış, sayısız önemli yönetmen, senarist ve
oyuncuyla röportaj yapılmış. O kadar yoğun bilgi aktarıyor ki
izlerken hem not almak istiyorsunuz hem de kaçırmamak için yazamıyorsunuz.
Oturup üst üste bir kaç DVD izlemek bu yüzden yorucu olabiliyor. Verdiği haz
ise paha biçilemez. Toplam 6 yılda bitirildiğini düşünürseniz ciddiyeti ve
önemi daha çok ortaya çıkıyor.
Proje, dönemleri bölerek sinemayı
ele alıyor. Anlatırken dünyadaki siyasi, ekonomik olaylara da atıfta bulunuyor.
Yani çerçeveyi oldukça geniş tutuyor. Hiç bilmediğiniz yönetmenler, oyuncular
karşınıza çıkıyor ve dünyada ne kadar da ünlü olduklarını görüyorsunuz. Benim
için en şaşırtıcı ülke kuşkusuz Hindistan ve İran sineması oldu. Bu kadar
önemli konumda olduklarını bilmiyordum. Sinemayla ilgili pek çok kitap okusam
ve okumaya devam etsem de görsel sanat olan sinemayı gene aynı yolla öğrenmek
çok daha etkileyici.
Röportaj yapılan bazı ünlüler ise
şöyle: Wim Wenders, Gus Van Sant, Lars Von Trier, Claire Denis, Ken Loach,
Bernardo Bertolucci, Jane Campion, Roy Andersson, Paul Schrader, Alexander
Sokurov, Stanley Donen, Tsai Ming-Liang, Abbas Kiarostami, Claudia Cardinale.
Her DVD 3 bölümden oluşuyor. Fikir verme amaçlı sırasıyla
bölümler şöyle:
Sinemanın Doğuşu (1895-1920)
Hollywood Rüyası (1920’ler)
Dışavurumculuk, İzlenimcilik, Gerçeküstücülük (1920’ler)
Sinemada Sesin Kullanılmaya Başlaması (1930’lar)
Savaş Sonrası Sineması (1940’lar)
Seks Ve Melodram (1950’ler)
Avrupa Yeni Dalgası (1960’lar)
Yeni Yönetmenler, Yeni Biçim (1960’lar)
70’li Yılların Amerikan Sineması
Dünyayı Değiştirecek Filmler (1970’ler)
Multiplekslerin Ve Asya Ana Akım Sinemasının Ortaya Çıkışı (1970’ler)
İktidarla Kavga: Sinemada Protesto (1980’ler)
Yeni Sınırlar: Afrika, Asya Ve Latin Amerika’da Dünya Sineması (1990’lar)
Yeni Amerikan Bağımsızları Ve Dijital Devrim (1990’lar)
Bugünün Sineması Ve Yarın (2000’ler)
Hollywood Rüyası (1920’ler)
Dışavurumculuk, İzlenimcilik, Gerçeküstücülük (1920’ler)
Sinemada Sesin Kullanılmaya Başlaması (1930’lar)
Savaş Sonrası Sineması (1940’lar)
Seks Ve Melodram (1950’ler)
Avrupa Yeni Dalgası (1960’lar)
Yeni Yönetmenler, Yeni Biçim (1960’lar)
70’li Yılların Amerikan Sineması
Dünyayı Değiştirecek Filmler (1970’ler)
Multiplekslerin Ve Asya Ana Akım Sinemasının Ortaya Çıkışı (1970’ler)
İktidarla Kavga: Sinemada Protesto (1980’ler)
Yeni Sınırlar: Afrika, Asya Ve Latin Amerika’da Dünya Sineması (1990’lar)
Yeni Amerikan Bağımsızları Ve Dijital Devrim (1990’lar)
Bugünün Sineması Ve Yarın (2000’ler)
İzlemeye başlamadan önce kafama
takılan iki sorudan biri şuydu: Tamam, dönemlere göre sinema anlatılıyor da
neyi örnekliyor veya ne üzerinden 915 dakika ilerliyor? Yani senaryo mu, kurgu
mu, kamera mı, renk mi, oyunculuk mu, prodüksiyon mu? Yanıt tek cümleye
sığmasa da ağırlık yönetmenliğe kayıyor. Döneme göre kamera açıları nasıl
değişiyor, hangi renkler hangi manaya gelerek kullanılıyor, kurgu hangi yönde
ilerliyor soruları daha öndedir. Bir insan elinin kamerada nerede yer aldığını
ve bunun ne anlama geldiğini de açıklıyor; döneme göre aynı türdeki farklı iki
filmde neden farklı renklerin kullanıldığını da kıyaslamalı gösteriyor. Veya
tam aksine 1980’lerin bir filminde herhangi bir sahneyi nereden hatırladığınızı
araştırıp buluyor. Bu açıdan geçmişe sık sık dönüş ve beslenme var.
Kıyaslamalar, detaya inmeler bilginizi pekiştiriyor.
Hani bir filmi iyice anlamak için
birden fazla izlemek gerekir ya; aynısı bu set için de geçerli. Mutlaka bir kaç
kez izleyip özümsemek gerek. Tek seferde 110 yılı akılda tutmak imkansız.
İzlerken
en çok merak ettiğim ikinci şeyse Türkiye’nin yer alıp almamasıydı. Yılmaz
Güney’in Kürt sineması olarak “Umut”
ve “Yol” filmleri, Nuri Bilge
Ceylan’ın da “İklimler” filmi setteki yerini
almış. Bu elbette sevindirici fakat diğer ülkelere bakınca (özellikle İran)
insan kıskanmadan edemiyor. Yılmaz Güney’e Kürt Sean Connery denildiğini de
ayrıca belirtmek istiyorum.
Ben de çok merak ediyordum bu seti fatma ve tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. O bakımdan bu yazı çok faydalı oldu. Sinema Tarihi kitaplarının görsel versiyonu gibi bir şey belli ki :)
YanıtlaSilEvet yazıda da belirttiğim gibi kitapların görsel hali. Hele benim gibi görsel hafızası baskın olanlar olanlar için harika bir kaynak :)
SilDvdler elime geçti ama henüz izlemeye fırsat bulamadım. Son yıllarda sinemaya dair kaynakların çoğalması sevindirici. Bundan 10 - 15 seneye kadar bir kaç kaynak hariç ulaşmak gerçekten zordu. İzlemeye başlamadan önce NTV yayınlarının başvuru kitapları serisinden FİLM'i okumalarını tavsiye ederim.
YanıtlaSil