14 Haziran 2011 Salı

The Ghost Writer (2010)


Çok büyük yankı uyandırmadan sessiz sedasız yolunda ilerleyen The Ghost Writer’ın Roman Polanski imzası taşıması izlemeniz için en önemli sebep olabilir çünkü bu imza seyirciyi yarı yolda bırakmayacaktır. Politik gerilim türü sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gerektiğini düşündüğüm 128 dakikalık film, Fransa, Almanya ve İngiltere yapımı olarak karşımıza çıkıyor. “Enigma” kitabının da yazarı olan Robert Harris’in “The Ghost” adlı kitabından ekrana aktarılan projenin yapımcısı ve yönetmeni Roman Polanski’dir. 1933 doğumlu ünlü yönetmen, 1955 yılından beri çektiği hemen hemen her yapımda adını birçok Oscar adaylığı ve 2002’de “The Pianist” filmi ile en iyi yönetmen Oscar ödülünü alarak duyurmuştu. O filmdeki cesareti, senaryonun da sayesinde The Ghost Writer’da da oldukça fazla görebilirsiniz çünkü açık bir şekilde siyasi göndermeler yapılıyor. Oyuncu kadrosu ise bir o kadar sağlam kişilerden oluşuyor: Ewan McGregor, Pierce Brosnan, Olivia Williams, Kim Cattrall.

Eski İngiltere Başbakanı Adam Lang (Brosnan), anılarını yazması için bir yazarla (McGregor) anlaşır. Yazar, kitap için araştırmalar yaparken birçok gerçeği su yüzüne çıkartır. İşin içine CIA, Beyaz Saray ve silah endüstrisi girer ve hepsi zincirlenmiş bir şekilde yazarın kaderini değiştirir. 

45 milyon $ bütçeli filmde İngiltere ve ABD'ye yapılan göndermeler o kadar göze çarpıyor ki gerçekle film arasında sıkışıp kalıyorsunuz. Böyle bir senaryo ancak Roman Polanski gibi birinin cesaretiyle ortaya çıkabilirdi. Projenin başlangıcı 2007 yılına dayanıyor. Polanski’nin İngiltere ve Amerika’ya giriş yasağıyla beraber 2009’da İsviçre polisleri tarafından tutuklanması, filmin gösterime giriş tarihini erteletmiştir. Türkiye’de ne zaman vizyona gireceği henüz bilinmiyor; daha doğrusu vizyona girer mi o da belli değil. Lakin, girmemesi daha mantıklı olur çünkü özellikle Türkiye’de türünden dolayı hasılat konusunda sıkıntı çekecektir.

Filmi izlemeye başlar başlamaz Amerikan filmi olmadığını, hatta Amerikan karşıtı olduğunu hissediyorsunuz. Filmin karanlık atmosferi, yavaş ama hep aynı hızda ilerleyişi, gerilimli sahnelerde sürekli yağmur yağması (!), karakterlerin durmadan “Sen İngilizsin?!” diye sorguya çekilmesi, kaliteli diyaloglar politik bir film için oldukça başarılı aktarılıyor. Müzikler kulağıma bilindik gelse de (çoğu gerilim filmlerindeki müzikleri andırıyor) gerilimi tetiklediği yadsınamaz. Adam Lang’ın adada kaldığı ev ise o kadar kaliteli ve etkileyici yapılmış ki, evin içindeki sahnelerde oyunculardan çok evin kendisini gözetledim diyebilirim. Dışardaki soğuk, rüzgarlı ve yağmurlu havanın atmosferini evin içine de yansıtmak için kullanılan kocaman camlar harika bir seçim olmuş. Her şey bir yana, eğer siyasi içerikli filmlerden haz almıyorsanız bu film de size çok yavaş ve sıkıcı gelebilir. Polanski’nin etkisi olmasa belki sonunu ben de getiremeyebilirdim ama adam gene güzel iş çıkarmış.
Bahsettiğim o evin müthiş manzaralı odası
Sex and the City”nin Samantha’sı Kim Cattrall’ı bir anda asistan Amelia Bly olarak karşımda görünce “Bu kadın yaşına rağmen bu roller için yaratılmış” dedim. 1971 İskoçya doğumlu başrol oyuncusu Ewan McGregor, “Trainspotting”, “Star Wars Episode I: The Phantom Menace”, “Moulin Rouge!”, “Black Hawk Down”, “Star Wars Episode II: Attack of the Clones”, “Cassandra’s Dream”, “Angels & Demons” gibi birçok filmde rol almıştır. Oscar siftahı olmasa da Altın Küre dahil birçok adaylığı ve BAFTA Scotland’da iki adet ödülü vardır. Yakışıklı, karizmatik ama “aptal” politikacı rolünde oldukça çekici duran Pierce Brosnan, canlandırdığı karakterin Tony Blair çakması olduğunu düşününce daha keyifle izleniyor. Filmde çok kısa bir rolde oynamasına rağmen Eli Wallach’ı görmek inanın insanı çok mutlu ediyor. 2010 Oscar töreninde Onur ödülü alan 95 yaşındaki oyuncu (evet 95 yaşına rağmen hala filmlerde rol alıyor!) “The Good, the Bad and the Ugly” ile sinema dünyasına damgasını vurmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...