Filmin adı, Emily Blunt’un yer
alması ve konusu ilgi çekici geldiği için beklentimi fazla yukarıda tutmadan
ekran başına geçtim. 90 dakikalık dram komedinin yönetmenliğini yapan Lynn
Shelton, senaryoyu da yazmıştır. ABD yapımının baş rollerinde Emily Blunt’a
Rosemarie DeWitt ve Mark Duplass eşlik ediyorlar. Temmuz 2012’de ABD’de
gösterime giren filmin Türkiye gösterim tarihi henüz belli değildir. Sanki
gösterime girmeyecek havası da var gibi. 125 bin $’lık bütçeye karşılık 1,6
milyon $ hasılat elde etmiştir.
Tom’un ölümünün 1 yıl
sonrasında erkek kardeşi Jack hala toparlanamamıştır. İki kardeşin yakın
arkadaşı Iris, Jack’in kafasını dinlemesi için ailesinin deniz kenarındaki
evlerine gitmesini önerir çünkü doğa içinde yalnız kalmak
Jack’e iyi gelecektir. Zira Jack yaşadıklarından dolayı çalışmayı bırakmış ve
maddi sıkıntı çekmektedir. Eve gittiğinde bir sürprizle karşılaşır: Iris’in kız
kardeşi Hannah tek başına üzüntüden sarhoş bir şekilde karşısında durmaktadır.
Toplam 3 ana karakterle ve
neredeyse tek mekanla çekilebilecek en ucuz Amerikan yapımlarından biri
sayılabilir. Buna rağmen hasılatı da hiç azımsanacak gibi değil. Tabi işin
içinde ünlü oyuncular olunca merak artıyor. Oldukça minimalist bir projeyle
karşı karşıyayız. Tek mekan olarak kullanılan ev, yazdan yaza kaçılan; belki de
kullanılmayan eşyaların postalandığı, misafir niyetine gelinen evlerden farkı
yoktur. Her şeyi tastamam olsa da evde yaşanılmadığı hissi verir size. Dekor
aynen bu doğrultuda yapılmış. Deniz ve yeşilliğin içinde olması ekran
başındakini dahi rahatlatıyor, o huzuru veriyor. Kostüm seçiminde irdelenecek
bir detay yok çünkü evdeki ve tatildeki pijamalı haliniz neyse öyküdeki
karakterler de onları kullanıyorlar. Çok göze batmayan fakat varlığını hissettiren müzik çalışması hiç fena değil. İzlerken bütçenin ne kadar makul
kullanıldığını hissetmenize rağmen hiç rahatsızlık vermiyor. Aksine doğallığı
vurguluyor; göz boyamıyor. Önemli olan karakterlerin duygu düşünceleri ve
aralarındaki ilişkiler görünüyor.
12 günde çekilen filmin
senaryosunda öne çıkan iki şey var: Aile bağları ve arkadaşlık. Iris
karakterinin tüm yaşadıklarına rağmen kız kardeşine sırt çevirmemesi belki
biraz hayali kalabilir. Empati kurmak hiç de kolay görünmüyor. Yaşananlar çok
klişe gelmiyor. Lakin az biraz dram veya dram komedi projeleri seyrettiyseniz
hikayenin nasıl ilerleyeceğini çok rahat anlıyorsunuz. Çok heyecan yaratmadan
90 dakikasını bitiriyor. Son sahnenin soru işaretleriyle bitmesi de aslında
filmde verilmesi gereken mesajı özetliyor: Aile bağları! Bu mesajı iletme
seçimi aslında başarılıydı. Filmin sürükleyiciliği pek yok; sinemada seyretsem
sıkılabilirdim çünkü sinemasal açıdan bir doyuruculuk sunmuyor. Senaryo orta
halli fakat umut vaat etmiyor. Neyse ki oyuncular karakterleri çok güzel
aktarıyor da seyrederken konsantreniz bozulmuyor. Tabi bunda karakter
detaylandırmasının etkisi çok. Öykünün kendisi dışında göz boyayacak bir
şeyi olmadığı için karakterler üzerine daha çok gidilmiştir. Bu da artı puan
kazandırıyor.
Rotten Tomatoes’tan 84, IMDB’den
6.8 alan filmin hasılatı bütçesine göre fena durmasa da seyreden sayısı dünya
çapında çok değildir. Zaten daha pek çok ülkede gösterime dahi girmemiştir.
Kendi dünyasında evde oturup seyredilebilir türden.
Oldukça samimi ve içten bulduğum
Emily Blunt performansının yanında Rosemarie DeWitt tahminden daha başarılı
geldi. 1971 ABD doğumlu oyuncuyu daha önceden “Cinderella Man”, “Rachel
Getting Married”, “The Company Men”,
“A Little Bit of Heaven” filmlerinde
seyretmiştik. “Standoff”, “Mad Men”, “United States of Tara” başlıca olmak üzere pek çok TV serisinde yer
almıştır. Hem ilişkisi, hem kardeşiyle durumu hem de Tom’la bağlantısı
nedeniyle canlandırdığı karakter çok yönlü yorumlanabilir. Hepsini bir arada
gayet etkileyici oynamış. Kafa karışıklığını, amacını mimik ve hareketleriyle
bütünleştirerek seyirciden olumlu notunu alıyor.
güzel filme benziyor..bütçe ve hasılat oranı şaşırtıcı
YanıtlaSilhttp://zoomlabakalim.blogspot.com/