Gün Batmadan |
Not: Okumadan önce “Before Sunrise”i okumanızı / izlemenizi
öneririm. “İlk film izlenmese de olur” diyenlere kanmayın. İlkiyle beraber daha
anlam kazanıyor. Yorumum da ilk filmde bahsettiklerimi tekrar içermiyor.
“Before Sunrise”ın 9 sene sonrasında Jesse ve Celine’le bizi tekrar
karşılaştıran Richard Linklater, 90lı yıllara adını yazdırmıştır. Bu seriyle
birlikte gittikçe ünlenen yönetmen, bu sefer senaryoyu Ethan Hawke, Julie
Delpy’le birlikte kaleme alıyor. 80 dakikalık ABD yapımının baş rolleri
değişmiyor: Ethan Hawke, Julie Delpy. 2,7 milyon $’lık bütçesine karşılık 16
milyon $’lık hasıalt elde etmiştir.
Jesse Amerikalı bir yazardır. Celine
ise gönüllü bir çevrecidir. 9 yıl önce trende yolları kesişen Jesse ve Celine,
Viyana sokaklarında çok keyifli saatler geçirmişlerdir. Aradan geçen bunca yıl
sonunda Jesse’nin kitap tanıtımında Paris’te tekrar karşılaşırlar. Biriken onca
şeyi konuşmak isterler fakat zaman gene sınırlıdır!
Gün Batmadan, sinemaseverleri
ikiye böldü. Bir taraf Gün Doğmadan’dan sonra hayal kırıklığı derken, diğer
taraf ilkine göre çok daha iyi olduğunu düşünüyor. Ben ikinci taraftayım. Gün
Doğmadan’da genç iki insanın hayalleri öndeyken, Gün Batmadan’da olgun iki
insanın yaşamları öne çıkıyor. Hayaller biraz daha arka planda kalmıştır.
Jesse, yaşadığı bir anıyı kitaba alarak çok satanlar listesine girmiş ve Celine’nin
onu bulmasını sağlamıştır. Celine ise yıllar öncesinde kalan anısına kavuşmanın
heyecanı, öfkesi, küskünlüğündedir. İkilinin buluşması ardından sanki 9 yıl
değil de 9 dakika geçmiş gibi sohbetlerine öyle bir başlarlar ki 80 dakika bir
çırpıda biter. Gerçek zamanla bir ilerleyen filmi sevmemdeki sebep de bu
sanırım. Diyaloglardaki gerçekçilikten en ufak bir değişiklik yok. Başta
konuşmalarında samimiyeti bulamıyorsunuz, eğreti bir durum yaşanıyor. Peki
bundan daha doğalı ne olabilir? Aradan o kadar yıl geçmiş ve ortada verilen bir
söz tutulamamış. Hep akılları o güne, o saatlere gitmiş. Şimdiyse ikisi farklı
insanlara, farklı dünyalara tutulmuş. Aradaki bu mesafeyi kapatana kadar
elbette o eğretilik yaşanmalıdır. Kendilerini “açtıktan” sonraki dakikalar ise
çok keyifli gidiyor. Özellikle arabada geçen zaman dilimi filmin doruk noktalarındandır.
Jesse’nin üzüntülerine Celine’nin mini krizi eklenince hem içiniz acıyor hem de
gülmeden duramıyorsunuz. Tam bir dram komediye dönüşüyor!
Paris’in kafeleri, sokakları,
parkı, tarihi evleri mekan olarak çok başarılı seçilmiş. Paris’in Eyfel
Kulesi’nden ibaret olmadığını göstermek ve hatta Eyfel’i kullanmamaları en
doğru kararlardan biridir. IMDB’den 8, Rotten Tomatoes’tan 95 alan filme gelen
geribildirimler ilki kadar olumludur. Sadece daha önce belirttiğim gibi
kıyaslama yoluna gidenlerde bazı tatminsizlikler yaşanmıştır. Bu senaryoyla
Ethan Hawke ve Julie Delpy en iyi senaryo Oscar adayı olmuşlardır!
Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin
oyunculuklarına diyecek yok. İlk filmki kadar başarılılar. Hatta bu sefer Julie
Delpy’i biraz daha öne çıkarmak gerekiyor. Hafif histerik hali, gitar çalışı,
sesi, mimikleri daha da etkileyici görünüyor. 20li yaşlarında olgun görünen
Celine, bu filmde olgunluğunun içinde yaşattığı çocuğu ortaya çıkarıyor.
Filmi seyrettikten sonra tıpkı
ilkindeki gibi aklıma şu soru takıldı: Geçmişte yaşama ihtimali olduğum fakat
farkında olmadığım olayları yaşasaydım başka yerde başka bir hayatın içinde mi
olurdum ve o hayat nasıl olurdu?
ilk film bence daha iyiydi ama buna kötü dedim gibi anlaşılmasın. mekan seçimleri çok iyi bence viyana yada parisde geçtiğini anlamıyoruz klasik mekanları göstermiyor.( woody allen filmlerde şehir turu yapıyor :)) ilk başta çok farklı gözükmüşlerdi ama celine saçlarını aşınca alıştım bir süre sonra ilk filmi izliyormuşum gibi gelmeye başladı.
YanıtlaSilSon filmi de izle bakalım ne düşüneceksin? :) Benim sıralama malum: 2-1-3
Silaltyazısı çıksın izleyeceğim ama 1-2 şuan :)
Sil