7 Ağustos 2013 Çarşamba

Before Sunset (Gün Batmadan) (2004)

Gün Batmadan
Not: Okumadan önce “Before Sunrise”i okumanızı / izlemenizi öneririm. “İlk film izlenmese de olur” diyenlere kanmayın. İlkiyle beraber daha anlam kazanıyor. Yorumum da ilk filmde bahsettiklerimi tekrar içermiyor.

Before Sunrise”ın 9 sene sonrasında Jesse ve Celine’le bizi tekrar karşılaştıran Richard Linklater, 90lı yıllara adını yazdırmıştır. Bu seriyle birlikte gittikçe ünlenen yönetmen, bu sefer senaryoyu Ethan Hawke, Julie Delpy’le birlikte kaleme alıyor. 80 dakikalık ABD yapımının baş rolleri değişmiyor: Ethan Hawke, Julie Delpy. 2,7 milyon $’lık bütçesine karşılık 16 milyon $’lık hasıalt elde etmiştir.

Jesse Amerikalı bir yazardır. Celine ise gönüllü bir çevrecidir. 9 yıl önce trende yolları kesişen Jesse ve Celine, Viyana sokaklarında çok keyifli saatler geçirmişlerdir. Aradan geçen bunca yıl sonunda Jesse’nin kitap tanıtımında Paris’te tekrar karşılaşırlar. Biriken onca şeyi konuşmak isterler fakat zaman gene sınırlıdır!

Gün Batmadan, sinemaseverleri ikiye böldü. Bir taraf Gün Doğmadan’dan sonra hayal kırıklığı derken, diğer taraf ilkine göre çok daha iyi olduğunu düşünüyor. Ben ikinci taraftayım. Gün Doğmadan’da genç iki insanın hayalleri öndeyken, Gün Batmadan’da olgun iki insanın yaşamları öne çıkıyor. Hayaller biraz daha arka planda kalmıştır. Jesse, yaşadığı bir anıyı kitaba alarak çok satanlar listesine girmiş ve Celine’nin onu bulmasını sağlamıştır. Celine ise yıllar öncesinde kalan anısına kavuşmanın heyecanı, öfkesi, küskünlüğündedir. İkilinin buluşması ardından sanki 9 yıl değil de 9 dakika geçmiş gibi sohbetlerine öyle bir başlarlar ki 80 dakika bir çırpıda biter. Gerçek zamanla bir ilerleyen filmi sevmemdeki sebep de bu sanırım. Diyaloglardaki gerçekçilikten en ufak bir değişiklik yok. Başta konuşmalarında samimiyeti bulamıyorsunuz, eğreti bir durum yaşanıyor. Peki bundan daha doğalı ne olabilir? Aradan o kadar yıl geçmiş ve ortada verilen bir söz tutulamamış. Hep akılları o güne, o saatlere gitmiş. Şimdiyse ikisi farklı insanlara, farklı dünyalara tutulmuş. Aradaki bu mesafeyi kapatana kadar elbette o eğretilik yaşanmalıdır. Kendilerini “açtıktan” sonraki dakikalar ise çok keyifli gidiyor. Özellikle arabada geçen zaman dilimi filmin doruk noktalarındandır. Jesse’nin üzüntülerine Celine’nin mini krizi eklenince hem içiniz acıyor hem de gülmeden duramıyorsunuz. Tam bir dram komediye dönüşüyor!
Paris’in kafeleri, sokakları, parkı, tarihi evleri mekan olarak çok başarılı seçilmiş. Paris’in Eyfel Kulesi’nden ibaret olmadığını göstermek ve hatta Eyfel’i kullanmamaları en doğru kararlardan biridir. IMDB’den 8, Rotten Tomatoes’tan 95 alan filme gelen geribildirimler ilki kadar olumludur. Sadece daha önce belirttiğim gibi kıyaslama yoluna gidenlerde bazı tatminsizlikler yaşanmıştır. Bu senaryoyla Ethan Hawke ve Julie Delpy en iyi senaryo Oscar adayı olmuşlardır!

Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin oyunculuklarına diyecek yok. İlk filmki kadar başarılılar. Hatta bu sefer Julie Delpy’i biraz daha öne çıkarmak gerekiyor. Hafif histerik hali, gitar çalışı, sesi, mimikleri daha da etkileyici görünüyor. 20li yaşlarında olgun görünen Celine, bu filmde olgunluğunun içinde yaşattığı çocuğu ortaya çıkarıyor.

Filmi seyrettikten sonra tıpkı ilkindeki gibi aklıma şu soru takıldı: Geçmişte yaşama ihtimali olduğum fakat farkında olmadığım olayları yaşasaydım başka yerde başka bir hayatın içinde mi olurdum ve o hayat nasıl olurdu?



3 yorum:

  1. ilk film bence daha iyiydi ama buna kötü dedim gibi anlaşılmasın. mekan seçimleri çok iyi bence viyana yada parisde geçtiğini anlamıyoruz klasik mekanları göstermiyor.( woody allen filmlerde şehir turu yapıyor :)) ilk başta çok farklı gözükmüşlerdi ama celine saçlarını aşınca alıştım bir süre sonra ilk filmi izliyormuşum gibi gelmeye başladı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son filmi de izle bakalım ne düşüneceksin? :) Benim sıralama malum: 2-1-3

      Sil
    2. altyazısı çıksın izleyeceğim ama 1-2 şuan :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...