7 Aralık 2011 Çarşamba

A Separation (2010)

Bir Ayrılık

Filmle ilgili görüşlerime başlamadan önce belirtmem gereken önemli bir şey var: A Separation (Orijinal adı ile Jodaeiye Nader az Simin) bu sene en iyi yabancı film dalında Oscar adayı ve hatta sahibi olabilir. Şimdiye kadar aldığı ödüllerin sadece bazıları: Berlin Uluslararası Film Festivali’nden en iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu dahil 5 ödül, İngiliz Bağımsız Film Ödülleri en iyi yabancı film, New York Film Eleştirmenleri Birliği en iyi yabancı film! Gönlüm tamamen Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminde olsa da gidişat A Separation’ın önünün daha açık olduğunu gösteriyor. Umarım yanılırım da biz kazanırız. Sayısız ödüle sahip ve bunun dışında 4 filme de yönetmenlik yapan İranlı Asgar Farhadi, filmin hem yönetmen koltuğunda oturuyor, hem kaleme alıyor, hem de yapımcılığını üstleniyor. Leila Hatami, Peyman Moaadi, Shahab Hosseini, Sareh Bayat ve Sarina Farhadi’nin yer aldığı oyuncu kadrosu ise filmin çıtasını yükseltiyor. İran yapımı 123 dakikalık dramın bütçesi 300.000 $ olarak açıklanırken şimdiden 15 milyon $ hasılatı elde etmiştir. Farsça dilindeki film, Türkiye’de Temmuz 2011 tarihinde gösterime girmişti.


Kocası Nader ve kızı Termeh ile İran’ı terk etmek isteyen Simin, kocasından beklemediği bir tepki alır. Nader, hasta babasını bırakıp gitmeyeceğini açıklar ve böylece Simin boşanma davası açar. Fakat dava talebi reddedilince de Simin anne babasının evine taşınır. Babası ile kalmayı tercih eden Termeh’e ve eşine bakması için ise bir kadın tutar. İşte asıl sorunlar bu kadınla başlar.

Sattar Oraki tarafından yapılan müzik çalışmaları biraz eksik gelse de senaryonun ve kurgunun çarpıcılığı bunu göze batırmıyor. Senaryo o kadar gerçekçi ve doğal ki sanki film izlemiyorsunuz da evinizin içinde tartışılan bir olayı gözlemliyorsunuz. Buna oyuncuların katkısı da çok büyük. Karakterleri o kadar sahiplenmişler ki rol yaptıklarını anlamak oldukça güçleşiyor. Film boyunca Simin’i, Nader’i ve diğer tüm karakterleri tek tek suçluyorsunuz. Sanki seyirci değil de cüppenizin içinde bir hâkimsiniz. Yönetmen bir suçlu bulmanız için sizi adeta itekliyor ve amacına da ulaşıyor. Tam herhangi bir karakteri yargılayım derken karşınıza çıkan körpecik bir bilgi ile tüm düzen alt üst oluyor ve neye uğradığınızı anlayamıyorsunuz. Süre ilerledikçe de kimin ya da hangi tarafın haklı olduğunu bir türlü bulamıyorsunuz ve sonuçta bundan vazgeçiyorsunuz. Bu vazgeçiş aslında bıkkınlıktan değil hayatın ta kendisi olduğu içindir. Yaşananlar olağanüstü kargaşa ve entrika dolu görünmüyor. Sadece bir olay diğerini tetikliyor ve zincirleme olarak birbirini takip ediyorlar. Bu noktada da güven, cesaret, sadakat, onur, adalet kavramları kafanızı kurcalayıp duruyor. İşin içine bürokrasi de girdi mi çıkışı bulmak için karakterlerden önce siz koşmak istiyorsunuz.
123 dakika bu öyküyü anlatmak için ideal bir zaman dilimi sayılır; ne eksik ne de fazla. Sıkılmanıza fırsat vermeden sürükleyici bir işleyişi olduğu için de vaktin geçtiğini hissettirmiyor. Çekim, kostüm ve mekan seçimleri çok göz önünde bulunmasa da arka planda etkileyici olarak yer alıyor. Filmde dikkat çeken diğer iki nokta ise kadın – erkek ilişkisi ile sınıf ilişkisidir. Zaten filme adını da veren ayrılık burada da yerini buluyor. Orta sınıf insanı bakıcı olarak işe alınıyor fakat ona duyulan güvensizlik, ön yargı asla bitmiyor. Hele bir de kadın olması ve bir de hamile olması durumu pekiştiriyor. Diğer yandan, bu bakış açısı haklı haksız eleştirisine kesin yanıt da veremiyor. Her karakter kendi içinde çelişkilerle doluyken inancın getirdiği yükümlülükler de hayatı çok kolaylaştıramıyor; özellikle de kadınlar için. Tüm bu zorlukların bakıcı kadın üzerinden seyirciye aktarılması da az biraz taraflı olunduğunu düşündürmüyor değil.

Şimdiye kadar aldığı ödüllerle birlikte gelen tüm olumlu eleştiriler Asgar Farhadi’nin doğru yönde ilerlediğini gösteriyor. IMDB’den de 8.6 puan alan film, işlediği konuyu İran ile sınırlamayıp evrensel niteliğe sokuyor. Bu da aslında başarısını perçinliyor. Oyuncu seçiminin de doğruluğu seyirciyi koltuğundan kaldırmıyor. Simin karakterini canlandıran 1972 İran doğumlu Leila Hatami 20den fazla projede yer almış tecrübeli bir aktristir. Bakıcı kadın Razieh’in kocasını canlandıran 1974 İran doğumlu Shahab Hosseini ise 30dan fazla sinema ve televizyon filminde yer almış, yerel festivallerde pek çok ödüle layık görülmüştür. Filmdeki favori oyuncumun Hosseini olmasının sebebi bu başarısı mıdır yoksa agresif bir eşi canlandırdığı için karakteri daha ön plana çıkardığından mıdır emin olamadım. Diğer yandan, filmde rahatsız eden tek karakter Termeh idi. Annesi ve babası arasında kalan, kime niye güveneceğini bir türlü seçemeyen karakteri Farhadi biraz daha indirgeseydi nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim. Gerçi Termeh karakteri tam bu soru işaretlerinin arasında kalan bir köprü konumunu kuruyor. Belki de Termeh’i canlandıran Sarina Farhadi (Asgar Farhadi’nin kızı) yeteri kadar rolünü sahiplenememiş. Gene de kafadaki soru işaretlerini, seyircinin de taraf seçme konusundaki kararsızlığını yansıtıyor.



8 yorum:

  1. Ben, Bir Zamanlar Anadoluda'yı hala izlemediiim. Biliyorum biliyorum Oscar adayı ve nasıl izlemem? İşte salaklık.
    Yalnız bu filmi de baya merak ettim. Ama kazanamaz umarıııım! ehehe.

    YanıtlaSil
  2. Gönlüm NBC'den yana fakat bu film varken biraz zor gibi görünüyor. O kadar çok ödül aldı ki şimdiden ihtimalleri zorluyor. Aslında cidden senaryo ve kurgusu beklenenden daha sağlam çıktı. İzleyene kadar ben de tahmin etmemiştim.

    YanıtlaSil
  3. 3. paragraf müthiş olmuş.. yazacağım posta dair kafamda olan birkaç yorumu, hem de çok iyi yazılmış biçimde görmem ürküttü beni ayrıca.. ben ne yazacam ya!

    film çok özenli, saygı duydum, beğendim..

    YanıtlaSil
  4. Teşekkür ederim efenim.. Senden daha iyileri de çıkar ben inanıyorum. Film cidden özenli ve TR'nin Oscar şansını elinden alacak gibi görünüyor.

    YanıtlaSil
  5. seyirci koltuğu, tüm postlarını ilgiyle takip ediyorum. Bizim de 7 kişilik, içerisinde 1 klinik psikolog, 3 psikolog, fotoğrafçı ve sinema-tv mezunu arkadaşların olduğu bir sinema grubumuz var ve bir anadolu şehrinde(Bartın) bu aktiviteyi elimizden geldiğince aksatmadan yürütmeye çalışıyoruz. her hafta bir film izleyip analiz ediyoruz. gecen hafta İran filmleri izlemeye karar verdik ve her kırılma döneminden bir film seçtik(İran'ın son döneminden devrim öncesine doğru ilerliyoruz ve seçtiğimiz filmler siyasi altyapılı olup, genelde ilişkiler üzerine)... "A Separtion" bunların ilkiydi. hasılı kelam ben kısa bir süre önce sinema grubumuzun yaptıklarını boşa çıkarmamak adına bir blog yazmaya başladım, yakında "A Seperation"ın analizini de blogda yapacağım.. genelde vizyon filmleri üzerine yaızyorsun sanırım ama blogum İlgini çekerse yaptıklarımızı takip edebilirsin, sevgiler..

    www.kusurluanalizler.blogspot.com

    YanıtlaSil
  6. Takip için çok teşekkür ederim, mutlu oldum :) Vizyon filmlerine ağırlık verdiğim doğru. Fakat eskileri de bu aralar sıklıkla yorumluyorum. Altın Küre ve Oscar dönemi 2011 yapımlar ağırlık basıyor tabi ki.Blogunuza göz atacağım, her kırılma döneminden bir film seçmek de oldukça ilgi çekici görünüyor. Oscar Töreni bitince biraz uzaklara gidip başka diyarların filmlerine ağırlık vermeyi planlıyorum :) İyi okumalar ve yazmalar :)

    YanıtlaSil
  7. güzel filmdi yorumların tercüman olmuş zaten hatta aşmış:)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...