İsmine ve türüne bakınca aklıma ister istemez henüz izlemediğim “Sevgililer Günü Katliamı” filmi geldi. Özel ve güzel bir günü (Bu günlere karşıyım o apayrı bir konu. Anne babası veya sevdiği yanında olmayanlar için ızdırapken diğerlerinin (ki aslında buna ben de dahilim) bencillik yaptığını düşünüyorum) korku-gerilim filmine çevirmek ne kadar başarılı olur düşüncesiyle mi bu gibi projeleri geliştiriyorlar derken kendimi filmi izler halde buldum. 106 dakikalık ABD yapımı filmin yönetmen koltuğunda meşhur “Saw” serisinin 2, 3 ve 4. bölümlerini de yöneten Darren Lynn Bousman oturmaktadır. 1980 yılındaki aynı adlı projeden uyarlanan filmin senaryosunu ise Scott Milam kaleme alıyor. Rebecca De Mornay, Daborah Ann Woll, Jaime King, Patrick Flueger, Shawn Ashmore, Briana Evigan, Alexa Vega gibi kalabalık bir kadroya sahip film yaklaşık 11 milyon $ bütçeye sahiptir.
Başarılı olunamayan bir banka soygunu sonrasında eve dönen 3 erkek kardeş, annelerinin evine haciz geldiğini ve satıldığını öğrenir. Evin yeni sahipleri ve misafirleri bir kutlama için bir araya gelmişlerdir fakat habersiz şekilde bu kardeşlerin tutsakları olmuşlardır.
Film tahmin edilebilir bir senaryo ile başlangıç yapıyor; çok şaşırtmıyor. Lakin zaman geçtikçe kurgunun hiç de fena olmadığını fark ediyorsunuz. Bir çok filmin müziğini yapan Bobb Johnston’ın da gerilim türüne uygun müziği filmi daha akıcı ve etkileyici bir hale sokuyor. Kostüm, saç ve makyaj da bu tür için iç güveysinden hallice olarak tasarlanmış. Süresini de oldukça makul bulduğum projede beni rahatsız eden tek şey; zaman zaman ortaya çıkan “Saw” kardeşliği! Yönetmenine dikkat etmeden seyretmeye başladığım filmin dakikaları ilerledikçe bazı sahnelerinde buram buram “Saw” serisini hissettim. Zaten seriyi yakından takip eden ve seven biri iseniz, bu durumdan siz de rahatsız olacaksınız. Tabi bu benzerlik senaryodan kaynaklanıyor gibi düşünülse de görsellik olarak da uyum (!) bulunuyor. Vahşetin değişik örneklerini korkutucu şekilde tanıdığımız seri sonrasında burada da benzerlerine şahit olabilirsiniz. Diğer yandan bu durum filmin başarısız olduğunu göstermiyor. Seriyi bir kenara bıraktığınızda oldukça da seyredebilirliği var. Filmde şimdiki zaman ferah ferah anlatılırken sonlara doğru geçmişi pat diye anlatıp bırakmak korku filmlerinde sıklıkla rastladığımız bir kurgu olsa da (ki bunu tercih etme sebebi seyirciyi ters köşe yapmak fakat bizim de karnımız tok artık bu şoklara) daha yaratıcı şeylerin yapılmasını temenni ediyorum. Zira filmin sonunda beni şok eden bir şeye tanık olamadım.
Oyuncu kadrosunun filmin türüne göre başarılı seçildiğini görmek mümkün. Özellikle baş rol oyuncusu 1959 doğumlu oyuncu Rebecca De Mornay anne karakteri ile harika bir performans çıkarıyor. 1982 yılından bu zamana kadar 25’ten fazla filmde ve bir çok televizyon projesinde yer alan De Mornay, temiz yüzlü fakat bir o kadar da sorunlu anne karakterini şaşırtıcı derecede inandırıcı oynuyor. Bu karakter için oyunculuk tecrübesi dışında fiziksel olarak da ideal bir seçim yapılmış. Bu filmden hemen sonra izlediğim “Annemi Öldürdüm” filmiyle beraber gördüğüm anne karakterleri karşısında dehşete düşüp anneme Hülya Koçyiğit edasında koşarak sarıldım J
Annenin değerini daha da iyi anlamak için psikopat annleri üst üste izledin bence! ehehehe.
YanıtlaSilZaten bunlar gibi 3-5 film daha bulsam bir liste yapabilirim. Sonra da Titan zinciri gibi çevreye yayıp herkese anne-evlat sevgisini iyice bulaştırırım :D
YanıtlaSil